29 Nisan 2018 Pazar

Çünkü gözlerinin baktığı hiç kimseyi unutamazsınız. Baktığın o yerde derin ve olgunlaşmış kusursuz bir sevgi vardır. Bu gerçekten böyledir. Ve gerçekten içten inandığın zaman bu sevginin sonsuz olduğunu bilirsin. Bu bir kaybediş ya da vazgeçiş değildir. Bu sımsıkı sarılıp yalnızlığına; içte, içten, içe hissetmektir çoğu zaman. Tıpkı mavinin sarının eksikliği olması, yeşilin sarının tokluğu olması gibi. Bu böyledir çünkü her rengin bir diğerinin tutkusu olması gibi, yaşamak bazen iki kişiliktir. Yaşayacaksın! Bazen başkası için yaşamak, onun mutlu olacağını içinde hissederek, doğru, gerçekten mutlu olabileceğin şekilde yaşamak gerçekten doğru olandır. Unutmadan, onun hep orada bir yerde olduğunu bilerek...

Her şeyin durduğu, rüzgârın bile... Konuşmanın zor olduğu fakat içinde gerçekten hissettiğin özlemle hayata daha sıkı sarılmak üzerine
İnançla

" https://www.youtube.com/watch?v=7VX8QPziehY "

25 Nisan 2018 Çarşamba

Gezegen

"Zaten kim ne biliyor?" diyordu
Yeni sayfalar keşfediyor ve orada yaşlanıyordu
Yaşadığı bütün gezegenlerde
Yaşamaya söz vermiş bir kelebek uçuyordu
Göğsünden
Acaba hangi renkten

On adım sonrası hayatın
Dokuz adımı umutlar
Bir adımı paramparça kıpkırmızı bulutlar
Ardında gördün mü dünyadaki tüm yıldızlar
Say bana!
Şairler bu gezegende yaşıyor aslında
Bak bana!
Yakında yeni bir gezegen bulunur nasıl olsa


Geçmiş zaman senfonisi, çocukluk gülümsemeleri, biraz vakti olanların çay içmesi, tütün yeryüzünde bu kadar yasaklara maruz kalmamışken... K(adına)

" https://www.youtube.com/watch?v=YJ__ja4QpMM&list=RDc5hmnvH6_j8&index=19 "

22 Nisan 2018 Pazar

Prelude

İki paralel çizgi çekti bizi
Alt alta ve fakat asla beraber değil
Ne güçlü görünüyorduk diğerlerinden
Arzu nesnesiyle eşit hızda ilerlerken
Sonsuz bir hikayenin başına işte geldik
Hangi şehir bu şiirler üzerine kurulan 
Şairi meçhul
İncecik iki ipin üzerinde, iki ayrı kişi
İhtimaller vardı kesişmek üzere
Mesela o gün birleşelim dedik
Hava güzeldi, yağmur başladı
Durmadı
Kader güneşi ustalıkla savuşturdu
Yinede
A noktası ile B noktasını kavuşturdu
Çoğaldık, daha belirgin bir çizginin üzerinde
İki kişi, gün batınca el ele
Karanlıkta can cana
İki paralel çizgi çekti bizi
Yan yana
Hızları değişti
Artık beraber değildi

21 Nisan 2018 Cumartesi

Bir bilim insanı böylesine bir edebiyat çukurunun ortasına ipsiz inemez. Halatları bağlı olmadan, korkusuz hiç inemez... Aslında yüzü herhangi bir yayınevinden çıkan kitabın, karton arka kapağında durmak istese de, iki farklı meslekte olmamız bile değiştirmiyordu, yazmak ve okumak arasındaki anlamsal çizgiyi... Ruhumun derinliklerinde hissettiğim güzelliği, kalemimin kusursuz inceliği, yazılarımı okumak için sarfettiği zamana değiyordu, değsin istiyordum. Yazılarımda bastırdığım duygularım vardı elbette... Fakat yüreğimdeki yerini bastırmak mümkün değildi.

İyi akşamlar sayın dinleyen, insandan öte burası!

Girişte kendimden söz ettim. İşte ben kendimi öylesine anladım ki, bıktım kendimden. Hani sabahları ilk sigaramı içtiğimde başımdan diz kapaklarıma uzanan sarhoşluğun ne kadar süreceğini bildiğim gibi, içimde olup bitenlerin tümünü biliyorum. Tatsız bir şey bu... Her gün aynı deneyi yapan budala bir bilgin gibiyim. Ama senin için hep garibim, yeniyim, anlaşılmaz. Hoş bir şey. Hadi değiştirelim şu hikâyemizi...

K(a)dına

Keyifsizlik umutsuzluğu doğurur. Umutsuzluk bir noktadan sonra mücadele etmekten vazgeçirir. 
Vazgeçmeyenlere, serin nisan akşamına, rolünü oynayan çocuklara, hem uzak hemde çok yakın olanlara.
Ancak bu kadar olabilirdi... Günlerdir geçmeyen bir baş ağrısı. Hayatımı erteleyen... Şimdi iyiyim.  Daha iyi. Birazda bu yüzden suskundum bir süredir. Yoksa, her nerede olursam olayım; sokak sokak gezip, mutlu insanların olduğu kafeler buluyorum. İçine giriyorum. Samimi, sıcak, soğuk, hırçın.. İyi kahve, bazılarında kötü, çay, kitap, sokak kedisi, son zamanlarda baharın müjdesi yeni açmış çiçekler, onlarla eyleşiyorum. İşte böyle zamanlarda güzel hikayeler yakalıyorum. Bana kulak ver sayın dinleyen, insandan öte burası!

Günaydın, yorgunluğumu alabilen; bana dostluk, yarenlik eden şiirin içecek halini sende kap. 


ÇAY

Bugün biraz saçmalayabilirim, bunun sorun olacağını da düşünmüyorum, çünkü buna alışmış olman gerekli. Bunca zamandır yazıyorum sana, yazdıkça çoğalıyorum, daha bir güçleniyor, mutlu oluyorum, gerçekten mutlu ve huzur buna dahil. 

Ya sen? Sen mutlu musun? Huzurlu peki? Biliyorum yorgunsun, fakat diğer ikisi... "Bir bakalım diyeceksin belki, güneş doğsun da üstümüze bir..." 

Bir, bir, bir... Bir hikayen olsun yinede. Bütün hikayeler aynıdır, bir hikayen olsun. Anlatacak bir şeylerin yani. Bir şeyin ilk defa olmasının ilk sonucu, hiç bir şeyin o andan sonra aynı kalmayacak olmasıdır. 

Anlatmalısın... İlk defa!

Dinlemeli, gözlerinin içine bakarak ya da susarak!

K(a)dına
İnsan özlüyor. İnsan bazen neyi özlediğini unutup özlemeye devam ediyor.


 " https://www.youtube.com/watch?v=fS_cYA9_WK8&index=3&list=RDVYCOg-yglNM "


#happy earth day#

16 Nisan 2018 Pazartesi

Başını pencereye doğru kaldırdı. Hava -inanmayacaksınız ama- grinin o bir kaç meşhur tonundan birini sergiliyordu. Başını yere doğru eğdi. Parmaklarında sarı-kumral hafif bir kızıllık hakimdi. Olmuyordu, aklı almıyor; Gitmiyordu, kadının gölgesi mesken tutmuş içinin odalarında, hissediyordu... Bu bir itiraf değildi, bu gerçek bir yaşama şekliydi... Bu insandan öteydi...

Daha başka binlerce şey söyleyebilirdi, hissettiği binlerce şey, binlerce itiraf, itiraf edebilseydi ve bazıları da gülümsetebilirdi... 

Eğer Ankara'da bir barın köşesinde yoğun bir günün içinden sıyrılıp uzun ince bardaklarda köpüren, sarının en sevdiği tonu dökülüyorsa dudaklarına bundandı...

...hayat bazen uzun bir geçmişin içinde tutsa da bedenini; yaşamaya dair, yaşamakla ilgili her şeyi yalnız yapıyor olması, üzüyordu. İstediği bir an önce kadına kavuşup, tekrar edebilmekti.

Günün geceye dönmesiyle gözlerindeki yeşil iyice koyulaşan sarı saçları. Loş bir ışık, sırtını dayamış yatağının yanında duran soğuk duvara, arkada çalan müziğin derin tınısı, gözlerini kapadı. "Ne yapıyorum?" diye sordu. Hiç kimse yanıtlamadı. Gece o kadar sessizdi ki... 

Tek istediği cevabını gerçekten bilmek istediği soruları sorabilmekti...

K(a)dına
puxa vida



14 Nisan 2018 Cumartesi

Batıda

Yıllar geçse de yüzünde hala size ait bir şeyin varlığını görürseniz, emin olun fark ederseniz bunu. İyi geceler, sayın dinleyen... İnsandan Öte burası!

Çipil çipil, yağın içinde sakin görünen, aslında içinde fırtınalar kopan, doğanın en derin halinden bir sahnenin ardından, sarının beyaza sihirli dönüşümü ve tuz taneleriyle dansından sonra masaya gelmişti, belki de uzun zamandır yiyemediği patlamış mısır, sepeti. Elini sepete daldırdı birer, ikişer, üçer yetmedi dörder dörder ağzına atmaya başladı. Kontrolsüzce etrafa dağılan mısır parçaları ve damağında iz bırakan tuzun verdiği haz. Öyleydi işte. 

Ağzındaki tuzu biranın yoğun aroması ile belirginleştirip sinsice yarılamıştı sepeti, kendine gülerek. Şaşkın ve bir o kadar iştahlı haliyle. "Yemiyor musun?" sen dedi. Gülümsedim. O anın tadını öyle bir çıkartıyordu ki, hiç bitmesin istedim. 

Yediği akşam yemeğinin üzerine böyle bir şey nasıl yaptığını düşündü. Belli ki özlemişti. Bir yudum daha birasından aldı. İştahını kapatması için bir sigara daha yaktı. Yarım pakete yakın sigara içmişti oysa bir kaç saat içinde. Uzun zamandır bu şekilde sigara içip içmediğini düşündüm. Kendimle kıyasladığımda keyifli bir sohbet ve biraz alkolün etkisiyle sigaranın elimde çoğul zamanlara uğradığını fark ettim. Bu durumu bulunduğum zaman diliminde ki durumla kıyaslamam hızlı oldu...

Belkide hiç bir insanın takılmayacağı ayrıntıların ışığı altında, masumiyetin yüzünü sardığı gülümsemesi ve siyah bluzunun beyaz yaka danteli diğer ayrıntılardı. Buradan çıkabilecek tek bir sonuç olabilirdi:

Tıpkı yağmurlu bir havadan sonra çıkan gök kuşağının renk tayfını en ince ayrıntısına varana dek izlemek gibi.

Sevgi masumdur.

mart düşleri masası, mısır kırıntıları, karanlık ve k(a)dın
Arrivederci

"Bu dünyada herkesin bir yükü var. Benimki de hayallerim."

11 Nisan 2018 Çarşamba

O Kadar Güzel Bakıyor Ki

Her şey birazda zamansızdı aslında. Asıl olan zamanı nasıl yaşayabildiğimizdi. Susma hakkını tek bir kişiye veriyorum burada. Konuşma hakkı ise bana ait. Geri kalan her şey yani insana dair olan her şey, önemsiz... İyi akşamlar sayın dinleyenler, İnsandan Öte burası!

Hiç bir şey yok. Yalnızca, neredeyse gökyüzünden bağımsız, toprağa değecek kadar yakın duran sapsarı bir dolunay. Daha parlak ve daha beyaz hızla yükselirken... Yükseldikçe derin bir lacivertin içine gizlenmiş bir kaç bulut parçası sonra. Olan biten tek şey bu. Birde ılık bir bahar akşamı hafiften dökülen su damlaları, yağmur olmaya aday. Bir de kadın. Gözleri çok güzel... Bakışları yağmurun arkasından b/akar gibi kesik kesik, kısık kısık, ince ince... 

Aslında sonrası biraz karışık, oldukça uzak bir iklimin görülmeyen zaman aralığında, iki sağanak arası bir çizgi gibi durmakta... 

Toprak renkli kupamdan, bir yudum daha kahve aldım. Kaldığım yerden çalışmama dönemeden önce aklıma gelen bir kaç cümlenin yüklemini koparıp devrik yazıyorum yine. Ankara sokaklarında halen nefes alan, gülümseyen bir adam olarak, gözlerimdeki yeşil inikâsa dikkat edilecek olursa "kalıcı olan tek şey kadınmış gibi"  bir ifade olduğu söylenir aslında...

Aslında, üzerinde hafifçe zeytinyağ gezdirilmiş, bir kaç sarımsak parçası ve defne yaprağının eşliğinde ızgarada pişirilmiş bir levrek yanına beyaz şarap veya kiretmitte iyi pişirilmiş bir alabalık, soğuk birer bira ve kadının sesini beklemekte kulağa hoş geliyor...


Gerçekten hoş olmaz mı?
K(a)dına
Geç kalınmış bahar yağmurlarından sonra

" https://www.youtube.com/watch?v=swWLH2nfEdI "

Ayaklarım çıplak diyor, belki demiyor. "Bir kadın var" diyor, gittiği yerlerde yeni alışkanlıklar edinmiş. "Bir kadın" ayaklarım çırılçıplak yürüyordum, yağmur vardı, sonra yoktu. Yağmur yoktu, rüzgar vardı. Rüzgar yoktu, suskun, sonra "Hem yağmur vardı, hemde rüzgar" Bir kaldırdım başımı güneş yoktu sanki. Ama oradaydı... Güneş vardı orada aslında, yağmurdan hemen öncesi güneş ve bazen de önünde yağmurun .....................

..................... Hayat bazen iyi bir çay yaprağının suya demini bırakması kadar ağır. Gerçekten ağır, ritimsiz, gerçekten ritimsiz... Ve bazen hiç olmadığın bir şehre sığınmak zorunda bırakacak kadar acımasız... Catania'nın sıcaklığı ve devasa Acciuga sürülerinin varlığı kadar şüpheli.

Daha başka binlerce şey söylenebilir...

Hepsi bu,

umarım yeterli olmuştur. 

sogno ma forse no
K(a)dına

" https://www.youtube.com/watch?v=XaSVkb_XLt4 "

10 Nisan 2018 Salı

Momento di decisione

...
Çok geç olmuştu. Suskun bir vedalaşma, sanki bir beklenti vardı. Cama ellerini dayamış, gözlerimin içine bakıyordu. Gözlerinin içine baktım. Gülümsüyordu. Gülümsemesi sanki anı durdurmuş, yanılmıyorsam hiç bir şeyin hareket ettiği gerçeği yoktu. Bunu sonra fark ettim. "İyi akşamlar" dedi ve gözden kayboldu. Uzun bir zamanın hızıyla çarpımı sonrasında konuşulanlar; Ona "seni seviyorum" dedim... Belki de sırf bu yüzden aynı soru dönüp duruyordu aklımda ve hiç olmadığı kadar yağmur yağıyordu.

beklenildiği gibi...

K(a)dına 

(devam edecek)

8 Nisan 2018 Pazar

Sine qua non

Kendi kendine ve belirli bir düzen içerisinde hareket eden bir kürenin üzerinde yaşıyorsanız eğer zamanı durdurabilirsiniz. En azından bu teorik olarak böyle... 

İyi geceler sayın dinleyen, hiç kimsenin nereye gittiği bilinmeyen bir gecenin içinde yazıyorum. Biliyorsun insandan öte burası! Her şeyin suskun, her şeyin bağımsız, her şeyin korkusuz, her şeyin koşulsuz, her şeyin özlem, her şeyin sevgi, her şeyin ayrı, herşeyin bitişik yazıldığı yer...

***

Henüz kıta değiştirmeden bir kaç gün önce oturup karşılıklı iki bira içmişlerdi. Kadın güzel ve huzurluydu. Dolunayın oldukça turuncu göründüğü bir akşamüstü, adam yüzünü dönmüş izlerken ayın yükselişini, kadına gösterdi, parmak ucuyla. Emin olmak ister gibi... Aynı rengi, görebilmek güzeldi diye geçirdi içinden adam. Oysa gecenin sürüklediği kaldırım insanlarını da gördüler birlikte. Bir süre sessizlik ve kadının tatlı gülümsemesinin üzerine koyu bir sohbet. Özlem, kaç kişilikti masada bilinmeden... 

Zaten en iyi susulacak yer burasıdır. Yakın dursanız da susmak istersiniz. Günün mavisi çoktan solmuştur... 

Eğer geceyle ilgili umudunuz hiç kesilmediyse... Ki bu durum şüphesiz adam için böyle olduğu düşüncesiyle; 

Adam, önündeki bol soslu tavuk parçalarını bıçakla keserken, gittikçe koyulaşan sohbetin üstüne, hafifçe ürperten serinlik ve geçmiş, tıpkı boyutsuz olan diğer şeyler gibi. Çok geç olmuştu sonra ya da çok erken, bu ayrımı düşünmeden kalabildiği tek yer adamın kadının gözleri, siyah saçları ve oldukça açık tenindeki masum gülümsemesiydi. -huzur, ikinci bir yeri kabul etmeyen duygu; çoğal, büyü- Gülümsedi kadın. Tıpkı ilk kez gülümsediği gibi... Diğerleri gibi ve yanılmıyorsa adam hep bu şekilde gülümseyecekti. Sonra geçmişin yarı karanlık yerinde, loş bir barın orta masasında oturduklarını anımsadı. Sanki anlattığı her şeyi -o gün ki anlattığı heyecanla- anlatıyordu. Gerçekten değişen neydi? Uzun uzun konuştular, tartıştılar, çoğaldılar, azaldılar... Kadın saatine baktı, son bir fırt daha çekmek için sigarasını parmak uçlarıyla kültablasından aldı, dudaklarına götürdü. Aslında geç değildi, hep geç kalınmış bir akşamda değildi... 

Kalktılar.

Gecenin geri kalanında ise bir yol vardı... Sokak lambalarının ışığıyla boyanmış kaldırım taşlarının üzerinde uzun bir yürüyüş yapmak, sonunda hiç ayrılmak istemeden, kısacık öptüler birbirlerini.

Belki son bir şey daha, gözlerinde yaşlı bir ruhun yaşadığı zaman farkı vardı... İkisi de arkalarına bakarak  birbirinden uzaklaştılar...

K(adına)
Karanlık ve yağmur adına

küresel yaklaşımlar önericileri, tercihen çay içenler alt birimi

" https://www.youtube.com/watch?v=UC9S-YSLFCg "

Parlare di Ricordi

Birazdan okuyacağın şey, bundan yıllar önce ama çokta uzakta olmayan yılla önce yaşandı. Uzaktaki bir gülümsemenin dokunulmazlığı kadar çaresiz hissettiren şeyler de olabilirdi ama o uzaktaki gülümsemenin hissettirdiği duygu en az onun kadar güçlü, sıcak... Belki de bu özlem dediğimiz, ağızda buruk bir tat bırakan o garip duygu dediğimiz şey olabilir.

O zamanlarda hatırladığım ne var diye düşündüğümde, aklıma gelen üç şey önem sırası ile;

Eğer ağlayan bir kadın görüyorsanız, size güveniyordur ki, gücünün içinde kırılan parçaları döküyordu yüzünden. 

İnsan sadece en derin acısının yankısı olan birini sevebilir. Yani birini çektiği kadar yakın, ittiği kadar uzak bir hal bu. Bir fizik dersinden çok daha fazlasını anlatıyorum.

Ve şehirli bir BİLGE'nin dediği gibi; yüzlerce heyelan görsek, hatta bir göktaşı yana yana yamacımıza inse, olmaz. Üstelik biz, bu çekime karşı sevdik birbirimizi. Göğe doğru zorladık şartlarımızı... Yine de tabiat kadar bilemeyiz yer çekimini.

Daha başka binlerce şey söylenebilir ve bazıları gerçekten gülümsetebilir. Eğer olgunlarda bir barın köşesinde, önlerinde açık sarı renkli, sert kalın kulplu bardaklarda köpüren sıvının önünde oturan insanların yüzünde aynı anda büyüyen bir gülümseme görürseniz, bilin ki sebebi ya geçmişteki birinin ürpertisi, özlemi ya da uzun ve sıkıcı kurduğum cümlelerin gerisinde kalan bir cümlenin dördüncü kelimesine benzer bir şeydir.

Hepsi bu!
Umarım yeterli olmuştur...

keyifli anların demlenmesi üzerine...
K(a)dına
serenità

" https://www.youtube.com/watch?v=CVUOTzoVeZA "



5 Nisan 2018 Perşembe

La Trasformazione

Zaman geometrik bir hızla daralmaya başlıyordu. Planlar, çalışmalar, düşünceler ve hedefler hiç birine yetemeyecek bir ölçüde... Tek şansı vardı. Yapmak zorundaydı... 

Hızla gerginleşmeye başladı, yerinden zor da doğruldu. Boş gözlerle etrafına bakındı. Kalktı, mutfağa gidip bir bardak kahve daha yapmak için kendine. Uyumak, kendine ve yapacaklarına ihanet gibi geliyordu. 

Her şeyin birbirine karıştığı saatlerde başlangıçtan uzaklaşmak için yerine oturdu. Kahvesinde büyük bir yudum aldı. -saatlerdir sadece gerektiğinde sigara içmeye kalkıyordu.- Yeterince kaybetmişti, kendini kaybedecek kadar. Yolun hemen başında durmak zaten hiç hoşuna gitmiyordu.

-bu kadın içinde böyleydi-

Çok uzun, yorucu bir süreç olacaktı, biliyordu. Son yıllarda hiç böyle olmamıştı. Kararlıydı.

Per incontrare...
K(a)dınla

Zamanı geldiğinde değişiklik yap!


" https://www.youtube.com/watch?v=hD5hIqeKNVE&index=11&list=RDMMc5hmnvH6_j8 "

Yolda

Merhaba sayın dinleyen, aramızda onca mesafe olmasına rağmen...

Güneşli ve gecenin soğukluğundan kurtulamayan bir günde, iki kanadın üzerinde ve saatte ortalama 360 km/sa hızla ilerleyen, bir kadının vücuduna çarpan atmosferin geride bıraktığı izleri, uçarı, sessiz, yorgun ve resmi sayılmayacak kadar yoğun başka bir şehirde, bir adamın yazdığı metindeki kadına çok benzemesi, kadının kaderini ne kadar hafifletebilir ki... Yaşlı bir kızıl derilinin dediği gibi; arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen bekleyen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli ve her daim adamın orada durduğunu hissetmeli.

Şu an güneş her şeyin doğu ucuna daha yakın, hiç kimsenin algılayamadığı bir hızla dönen dünyanın dans etmesi -her şeyden bağımsızmış gibi- İçerideyse, birilerinin oldukça hızla fark ettiği yaşam aslında yavaşça değişmekteydi.

uzun yolculukların zaman aralığı k(a)dına
abbi cura di te stesso

 " https://www.youtube.com/watch?v=aIrUHBzCFaw "

2 Nisan 2018 Pazartesi

Yaşlı bir kızılderili ne kadar yanılabilir?

Bir ikinde vakti, oturdum; yazmakta zorlandığım, anlatmakta zorlandığım ne varsa sana onlardan bahsediyorum. Herkes yazıyor, herkes anlatıyor, bende anlatıyorum, bende yazıyorum, ben konuşamıyorum. Aslında anlatamıyorumda... Anlattığımı sanıyorum, kelimelerin doğru cümleler kurmadığını biliyorum. Kelimeler yalnız zamanda doğru cümleler kurar, ben seninle yalnız olmuyorum. Sen oluyorum, düğümleniyorum, kenetleniyorum, çoğalıyorum, çoğaldıkça ayrışıyorum, milyonlarca küçük hücreye ve her birinin söylediğini, her birinin söylemek istediğini tek bir nefesle dile getiremiyorum...

Gece yalnızken bir ton eksik görünen sokak lambası odama vururken; bir bakışın vardı, bir gülüşün, bir seslenişin, bir inancın. Düşlüyorum... Dudakların hiç olmadığı kadar kırmızı, gözlerin hiç olmadığı kadar parlak, sesin hiç olmadığı kadar suskun, hava hiç olmadığı kadar soğuk ve karanlık... Onu da aldın ve gittin. Gitmekte hiç kimsenin cesaret edemeyeceği kadar, yorgunken gittin ve giderken tek "gitme" diyecek kadar korkak bendim. Hayatın en olmaz yerinde, en olmaz zaman diliminde bütün karmaşıklığına, bütün zorluğuna göğüs gererek gittin ve dönmemekte ne kadar haklı olduğuna inanarak... Koşarak sarılmadan, gülerek uyanmadan, benim için dertlenmeden, benim kim olmam gerektiğini hiç bilmeden, alıp gittin. Hayallere henüz girmiyorum bile. Kurduğum hayallere. Benim hayallerim iki kişilikti çünkü sen olmadığında anlatılması mümkün değildi. Açıkçası bunların hiç birini söyleyemiyorum bile. Hayatımda hiç olmadığı kadar korktuğum ve bir o kadar aşık olduğum kadın. Elimde ki tüm cesaretim ölmek üzere. İşte! Bazı kelimelerin ağırlığı altında ezilirken, kendimi açıklama çabasına giremeden, susmanın en kolay yol, en kolay davranış olduğunu hissettiğimden beri susuyorum. Konuşsam yok olacak gibi... Yoksa konuşmak, öteden beri, onca zaman gülmek kadar kolay değildi... 

Neden hiç gelemedim biliyor musun?

Sende kim olduğumu bilmiyorum, sende özgürlüğümü yitiyorum, sende yok oluyorum. Gelsem kalabalığın içindeki, hedeflerinden bir kere olsun vazgeçemeyeceğini bildiğimden gelemiyorum... 

İnsanlar sordular; İnsanlar "korkuyor musun?" dediler bana. Gitmekten... Bu korkmak değildi. Bunu başaramamak korkmaktan kaynaklı değildi. Korkmak sadece sen varken, seninle konuşurken... Gelebilmek için görebilmek gerekiyordu. Görebilmek için görebilmen... Bu yüzden, hikaye hiç başlamadı, hiçte bitmedi. Hikaye sendin, benim anlatamayacağım kadar eksik, senin anlatamayacağın kadar zor. Sanırım bu yüzden susmayı seçtik. 

Böylesi daha güzel. İkimizde birbirimizi yormadan ve anlatamadan yaşayıp gideceğiz... Böylesi daha çirkin. Ne ben seni anlayacağım ne de sen beni bir gün. Neticede; bir yaşlı bir kızılderilinin dediği gibi, ben ağaçtaki sincap, sen gölün ardındaki kuş, dinlenmek için mevsim değişikliğinde geçip gideceksin, o yüzden burada kış orada yaz.

K(a)dına
söylemek istediğim onca şey varken, susmak adına
è possibile, fallo e basta

 " https://www.youtube.com/watch?v=XAdLIuM5xRo "


Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...