Hiç bir Ad'a sığmayan bir melankoli...
Sesler duyuyorum yürüdüğüm sokaklarda...
Sesler, camları sonbaharın ayazına örtülü evlerden ve her şeyi bırakıp gitme isteği...
Kış gelecek sonra daha kalın giyinecek vücutlar, kışın ayazına örtülü. Kış, bir şişe şarap elimizde, Schubert, Chopin, İlhan, Asaf, Süreya, bir tını, bir şiir...
Gar merdivenlerinde buluşacak ayrılıklar, oysa yürüyerek gelmişlerdi...
Beklerken, özlerken seni bir gün, bahar yani Nisan düşecek toprağa, ısınacak gökyüzü, sonra yaz Ağustosa dönünce sıcağın yeri "ayların en zalimi" binlerce kuş kalbime konmuş sonra da uçup gitmişler gibi...
Durma sarhoş olalım, vakit geliyor kışa, bağbozumu ilk çağdan haber getirdi, kavuşmak mümkün değil ya hızla çarpalım kadehleri başka masalara yokluğa bir "ah" çeker gibi.