26 Aralık 2012 Çarşamba

Aşk-ı Doğa


     Serin bir nisan sabahı. Güneş yeni yüzünü gösteriyor toprağa. Vakit geçtikçe hava daha bir ısınıyor. Gözleri gülüyor aşıkların. Dostlar güzel bir pazar günü geçirmek için buluşuyorlar. Güneş heyecan katıyor. Daha bir anlamlandırıyor yüzleri, anıları, sohbetleri. Kıskanıyor bu durumu bulut. Hemen oracıkta çıkıyor güneşin önüne. Aralıkla da olsa yavaş yavaş kapatmaya başlıyor güneşin yüzünü. Güneş bulutun sevgisinden habersiz, sanki inat yaparcasına yüzünü çıkarıyor arkasından bulutun. Bulut daha bir kızıyor, sevdiğinin yüzünü herkese göstermesine... Hızla arkasını dönüyor büyütüyor bedenini ve tamamen kapatıyor aşkının o çekici sıcak yüzünü.        
     Birazdan ağlayacak gibi duruyor bulut. Dönmüş arkasını sevdiğine, tek dosttu olan toprağa vuruyor üzüntüsünü. İnceden ağlıyor, önce sert bir esinti, sonra büyük bir öfkeyle bağırarak. Çoğalıyor göz yaşları giderek. Ne olduysa o an oluyor. Toprak eski dostunun çaresine derman olamıyor ama gözyaşlarını siliyor içine çekerek.
Bu kez ağaç kızıyor toprağa. Henüz yeni yeni süslenirken ona. Açmışken yaprakları, çiçekleri. Bulutla arasında ki samimiyeti kıskanıyor. Kendince üzülüyor o da, toprağın bulutla ilişkisini gördükçe. Nereden bilecek ki toprağa güneşi anlattığını bulutun. 
     Bilemez ki... 
     Ne güneşin bulutu sevdiğini, ne toprağın ağacı sevdiğini kim nereden bilecek ki. Öyle ya biz insanlarda var, habersiz sevdiği olan. Sevildiğinde haberi olmayan. 

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...