30 Eylül 2013 Pazartesi

     Hüzün. Toplanmış eşyaların arasında. Gitmemi istedi yapamadım. Gitmek için henüz erkendi. Bahar gelmemişti. Benim mevsimim de gitmenin adı bahardı. Kışı bir atlatalım dedim önce. Yüzüme baktı. Yüzüne baktım. Sanki bir şeyler fısıldar gibi oldu, titreyen dudaklarının arasından. Derin bir nefes alıp sustu. Sonra. Hiç gülümsemedi. Gülümsemeyecek gibiydi. Hafif bir esinti yüzümüze vurdu, açık pencerenin önünde. Üşüdün mü diyebildim. Gözlerini çevirdi, konuşmadı. Ne istediğine ya da ne söyleyeceğine henüz karar vermemişken. Gitmemi istedi sadece. Oysa gitme diyebilirdi. Gitme demesini bekledim. Saatlerdir karşılıklı oturduğumuz halde tek bir cümle çıkmıştı, dudaklarının arasından çıkan sıcak nefesinin içinde. Git ve hayatına bak. Ona nasıl aşık olduğumu anlamıyor gibiydi. Oysa dudaklarının arasından çıkan son kelime bile istemediğim halde gerçekleşecekti. İstemesem de gidecektim. Uzaklara daha uzaklara. Belki bir daha karşılaşmamak için doğuya daha doğuya. Batıyı severdi bilirim. Hızla eşyalarımı çantama yerleştirdim. Yüzüme bile bakmıyordu. Usulca ayakkabılarımı ve montumu giydim. Adım atarken eşikten dışarıya. Son kez baktım dönüp yüzüne. İki rayı gibiydik bir tren yolunun. Yakın olması değiştirmezdi hiç bir şeyi son istasyonun...

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...