12 Ağustos 2017 Cumartesi

Mektuplar I

Bir cennet çıkacak mı önüme? Bilmiyorum. Ama bir cennet çıkabilir diye düşünüyorum. Cennette cehennemde bizim düşünce ürünlerimiz değil mi sonuçta? Beni, zorla yaşamak istemediğim saatlere iten bir sebep var belli, yine de bir cennet düşünmeme kimse engel olamaz. Adını kimsenin sen olduğunu bilmeyeceği bir cennet. "Aramak" sonu olmayan, bitmeyen bir çaba.  "Bulmak" ise bir donukluk, donmuşluk... 

Saat güneşin batmasını biraz daha var, 15.23

Gecenin sabaha dönmesinin üzerinden epeyce zaman geçmişti, tüm gece senin uyanık olduğun saatlere dalmıştım. Anlam vermeye çalıştım içimde. "Neden?"

Sonra bıraktığım yerden çalışmalarıma devam ettim... Saat sabah 09.30. İçimde hissettiğim ne varsa kenara bırakmamın, devam edemeyeceğimin farkına varmam çok geç olmadı. Annemin ısrarı üzerine kahvaltı masasında oturdum bir süre. Sırf o üzülmesin diye bir kaç lokma bir şey attım ağzıma. Sonra demli bir bardak çay eşliğinde balkona çıktım... Annem, "Artık içme şu zıkkımı diye homurdanmıyordu." Gri betonların zamanla doldurduğu boşlukların arasında Ankara'ya şöyle bir baktım, çayımdan bir yudum aldım ve sigara mı yaktım. Derin bir nefes, bir derin nefes daha sonra, bir yudum çay, bir derin nefes daha üzerine. Ne kadar derine çeksem de, derinde bir yerleri bulanık yapmıyordu dumanın gücü işte! 

Sonra dayanılmaz olan odamın duvarlarının ortasında kaldım yine, sigaram bitmiş, içerideydim. Kurtulmak için kaçtım. İçeriden, dışarıdan, yalnızlıktan, kalabalıktan...

Yolda yürürken, aklıma sevdiğim yazarların özledikleri yaptığı bir şey yapmak geldi... Gülümsedim, uzun bir aradan sonra. Gönderemeyeceğimi bildiğim halde, önüme gelen ilk kırtasiyeden içeri girip epeyce bir zarf aldım. Bir süre idare edebilirdi kesinlikle beni.

Zaman zaman sana anlatamadığım ne varsa yazmak için elbette. Anlamışsındır. En azından kendiyle konuşup, kendini dinleyen bir deli gibi görünmekten iyidir bir yerde yazmak...

                        "Yazmak, bana ait,
                                          yazmak, sana ise güzel..."

İşte bu o yazmalarımdan biri... Biliyorum okuyorsun zaman buldukça sende. Umarım sıkılmazsın, bir gün değiştiremediğim kelimeleri gördüğünde... Bu yüzden burada bazılarını paylaşacağım. Diğerlerini de kimsenin görmeyeceği o zarfların arasında... 

Neyse ne diyordum... Sonra zarfları aldım. Adımlarım seninle gitmek isteyip de gidemediğimiz ya da seni götürmek istediğim yerleri tanımak istedi. Henüz bende gidememiştim, benim için, senin için Ankara için yeniydi. Bu kez yalnız, gülümsemeden çekilen resimler içinde... Çünkü gülümsemenin, seninle olan güzel bir bağlantısı vardı. Ve bu mektubu son adresini bir türlü belirleyemediğim o Cinnah yokuşundan terler içinden sana çıktığım akşam gidemediğimiz "Milanese Coffee"de yazıyorum... Denemelisin... İtalyan kahveleri harika gerçekten... Bir sonra ki rotamı ise hafta içine bıraktım, sana yakın, bana uzak bir yere... Belki gitmişsindir diye düşünüyorum sende... "Lavinnia Antique Coffee" ismi, adresini bu kez not ettim, umarım bulmakta kolay olur gittiğim gün...

                                                                                        Selametle...
                                                                                                  Seni seven çocuk.


                                                        12.08.2017
                                                               ANKARA 
                                                                    (Libya Caddesi)

Kendimi, yüreğimi anlattım, anlatmaya devam ediyorum sana; hemde hiç süslemeden bir yazar edasıyla değil, hiç değiştirmeden. Yalın, sade... Eğer yüreğim değiştiyse onu değiştiren de, süsleyen de sensin...

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...