Gözleri aniden açıldı,
hiç kımıldamadan sadece gözleriyle odayı dolaştı. Sonra güneşi perdenin hafif
aralanmış kısmından fark etti. Sabah çoktan olmuştu ama orada, gökyüzünde,
haddinden fazla güneş vardı ve her biri, bir diğerinden farklı, bir diğerinden
parlaktı. Dayanamayıp saymaya başladı ve saydıkça onların tek bir güneşe bağlı
olduklarını, duvarda kırıkları asılı kalarak parçalanmayı başarmış, kocaman
aynadan yansıyarak kendisine gülümsedikleri fark etti. Her biri ayrı bir zevkle
parıldıyor, kırılmış olmanın hüznünün taşımıyorlardı içlerinde. Kadın onları
birbirine bağlayan ana güneşin kavurucu sıcaklığını bedeninde hissetmeye
başladığında gerçekliğe döndü. Ensesine sıkıca tutunmuş olan elini yavaşça
çekti ve yatakta yavaşça kalkarak, kendisini aynada izlemeye çalıştı. Yüzü
ikiye bölünmüştü ve birbirinden olması gerekenden çok daha uzak görünen
ellerinden biri tuz buz olmuştu aynayla birlikte. Bütün bedeni de ruhu gibi
parçalanmıştı ve bedeninin her bir parçası, kırılan güneşle birlikte sıkıştığı
aynada, kendini yansımaların sessizliğine bırakmıştı. Kadın, sevinçle baktığı
güneşler için üzüldü, güneşler yerine üzüldü, onların dağınıklığına ve sıkışmış
olmalarına üzüldü.
Kadın aynada kendini
izlemeye devam ederken, gözüne güneşlerden ve kendi bedeninden farklı bir şey
ilişti. Kendi bedenine ait olmayan, uzun parmaklı bir el güneşle birlikte
sıkışıp kalmıştı, asılı duran ayna parçalarından birinin içine. Başka bir
parçada, bu elin devamı olan ince bir koy ve gene başka bir parçada kendisine
ait olmayan yeşil bir göz, gözü biraz kapatarak görüşü engelleyen bir tutam
saç… Parça parça koyu kumral, kısa saçları, minik burnu, ince dudakları ve bir
kadını uğruna sürgüne gönderebilecek yemyeşil gözleriyle bir adam... Adam, o
parçalanmış haliyle, kadına bildiği, tanıdığı arsız gülümsemesiyle gülümsüyor,
incecik dudakları gülümsemesiyle birlikte yokluğa ulaşıyordu. Gülümsemesiyle
birlikte kısılan gözleri, kadını kendisiyle birlikte paramparça olması için
yanına çağırıyordu. Onu kendine tutsak ediyordu. Kadın arkasına dönüp, adamı
yok etmektense, aynanın içine girip onunla parçalanmayı tercih ediyordu. Biliyordu
ki arkasına dönerse adamı öldürecekti, çünkü biliyordu arkasını döndüğü anda
adamla birlikte kendisi de ölecekti. Adamı uzun uzun parça parça izledi, tek
tek birleştirdi aynaları zihninde, tamamladı ve adamın güzelliğiyle birlikte
eridi.
Görüşü tekrar normale
döndü, odadaki yabancı bedenin, tanıdık kokusunu aldı ve içine çekti. Kendini,
kokunun; zihninde, bedeninde ve ruhunda yarattığı mutluluğa bıraktı. Tekrar
tekrar içine çekti adamın odaya yayılmış kokusunu bitirene kadar ve kokuyla
birlikte dudaklarını yokluğa ulaştıran gülümsemesi de kayboldu…
Mutfaktan gelen sesle
irkildi ama acele etmedi. Yavaş yavaş attı adımlarını ve her adımında kendini
izledi. Önce yerlerde, sonra tavanda ve en nihayetinde duvarlarda. Duvarlarda
asılı duran aynalara her baktığında farklı birini görüyordu. Her bir aynada, ayrı
bir yüz buldu, her birinde kendi bedenine gizlenmiş ayrı bir adam gördü.
Gördüğü adamların hepsi birbirinden farklı bakıyordu kendisine aynanın içinden.
Mutlu, dalgın, heyecanlı, üzgün ve en sonunda öfkeli… Gözleri saf öfke doluydu
ve ince dudakları kıskançlıkla büzülmüştü.
Kadın ne çok yıprattı, parçaladı kendini aynalarda. Bedenine uygulamaktan çekindiği her türlü işkenceyi aynadaki adamlara uyguladı. O adamların yüzlerine, ellerine, ellerini taşıyan vücutlarına kustu, tüm öfkesini. O dokundukça ince ince süzülüyordu parçaları, kendi bedeninden oluk oluk akıyordu yerlere...
Gözlerini bağladılar
önce, sonra sessizce ellerine vurdular zincirleri, soğuk değildi, ılıktı,
sevecendi, sessizci zincirler. Karanlığın içinde kadının bedenini bir o yana
bir bu yana sürüklediler, dağıtmaya çalıştılar parçalarını. Kadının kulağına
kime ait olduğunu bilmediği sesler geldi karanlığın içinden koşturarak,
anlayamadı, algılayamadı ve arkasından ağır bir kapıyla birlikte açıldı
gözleri. Kulağına gelen sesler kapının açılış sesiyle anlam kazandı. Sonra
haince atıldı bulutların üzerine. Cam bir fanusta dolaşıp duran bedeni, her
yanı köpük köpük bulutlarla kaplı olan bir fanusa tıkıldı. Güneşlere üzülmeyi
bıraktı ve kendi yalnızlığına üzülmeye başladı. Ama sonra tekrar gördü onu, o
yeşil gözlü adamı, dudaklarındaki arsız gülümsemesiyle, kendine gülümserken
buldu. Kadın tıpkı adamın istediği gibi onun yanına girmeyi başarmıştı ve onun
yanına giderek adamın tutsağı olmuştu, ellerine vurduğu ılık zincirlerle.
Sonsuza kadar adamın tutsağı olarak kalacaktı, bulutların içinde. Sonsuza kadar
onunla olacağını hissetti, adamı bütün ruhunda hissetti yeniden, yeniden
parçalandı. Parçalandıkça anladı ki kadın, parçalanmayı onunla birlikte
sürdürecek ve adamın her kendini parçaladığında, kadın adamı görmeye devam
edecekti ve yeniden bir bütün olarak uyanacaktı uykusundan.