26 Haziran 2015 Cuma

Ayna

Gözleri aniden açıldı, hiç kımıldamadan sadece gözleriyle odayı dolaştı. Sonra güneşi perdenin hafif aralanmış kısmından fark etti. Sabah çoktan olmuştu ama orada, gökyüzünde, haddinden fazla güneş vardı ve her biri, bir diğerinden farklı, bir diğerinden parlaktı. Dayanamayıp saymaya başladı ve saydıkça onların tek bir güneşe bağlı olduklarını, duvarda kırıkları asılı kalarak parçalanmayı başarmış, kocaman aynadan yansıyarak kendisine gülümsedikleri fark etti. Her biri ayrı bir zevkle parıldıyor, kırılmış olmanın hüznünün taşımıyorlardı içlerinde. Kadın onları birbirine bağlayan ana güneşin kavurucu sıcaklığını bedeninde hissetmeye başladığında gerçekliğe döndü. Ensesine sıkıca tutunmuş olan elini yavaşça çekti ve yatakta yavaşça kalkarak, kendisini aynada izlemeye çalıştı. Yüzü ikiye bölünmüştü ve birbirinden olması gerekenden çok daha uzak görünen ellerinden biri tuz buz olmuştu aynayla birlikte. Bütün bedeni de ruhu gibi parçalanmıştı ve bedeninin her bir parçası, kırılan güneşle birlikte sıkıştığı aynada, kendini yansımaların sessizliğine bırakmıştı. Kadın, sevinçle baktığı güneşler için üzüldü, güneşler yerine üzüldü, onların dağınıklığına ve sıkışmış olmalarına üzüldü.

Kadın aynada kendini izlemeye devam ederken, gözüne güneşlerden ve kendi bedeninden farklı bir şey ilişti. Kendi bedenine ait olmayan, uzun parmaklı bir el güneşle birlikte sıkışıp kalmıştı, asılı duran ayna parçalarından birinin içine. Başka bir parçada, bu elin devamı olan ince bir koy ve gene başka bir parçada kendisine ait olmayan yeşil bir göz, gözü biraz kapatarak görüşü engelleyen bir tutam saç… Parça parça koyu kumral, kısa saçları, minik burnu, ince dudakları ve bir kadını uğruna sürgüne gönderebilecek yemyeşil gözleriyle bir adam... Adam, o parçalanmış haliyle, kadına bildiği, tanıdığı arsız gülümsemesiyle gülümsüyor, incecik dudakları gülümsemesiyle birlikte yokluğa ulaşıyordu. Gülümsemesiyle birlikte kısılan gözleri, kadını kendisiyle birlikte paramparça olması için yanına çağırıyordu. Onu kendine tutsak ediyordu. Kadın arkasına dönüp, adamı yok etmektense, aynanın içine girip onunla parçalanmayı tercih ediyordu. Biliyordu ki arkasına dönerse adamı öldürecekti, çünkü biliyordu arkasını döndüğü anda adamla birlikte kendisi de ölecekti. Adamı uzun uzun parça parça izledi, tek tek birleştirdi aynaları zihninde, tamamladı ve adamın güzelliğiyle birlikte eridi.

Görüşü tekrar normale döndü, odadaki yabancı bedenin, tanıdık kokusunu aldı ve içine çekti. Kendini, kokunun; zihninde, bedeninde ve ruhunda yarattığı mutluluğa bıraktı. Tekrar tekrar içine çekti adamın odaya yayılmış kokusunu bitirene kadar ve kokuyla birlikte dudaklarını yokluğa ulaştıran gülümsemesi de kayboldu…

Mutfaktan gelen sesle irkildi ama acele etmedi. Yavaş yavaş attı adımlarını ve her adımında kendini izledi. Önce yerlerde, sonra tavanda ve en nihayetinde duvarlarda. Duvarlarda asılı duran aynalara her baktığında farklı birini görüyordu. Her bir aynada, ayrı bir yüz buldu, her birinde kendi bedenine gizlenmiş ayrı bir adam gördü. Gördüğü adamların hepsi birbirinden farklı bakıyordu kendisine aynanın içinden. Mutlu, dalgın, heyecanlı, üzgün ve en sonunda öfkeli… Gözleri saf öfke doluydu ve ince dudakları kıskançlıkla büzülmüştü.

Kadın ne çok yıprattı, parçaladı kendini aynalarda. Bedenine uygulamaktan çekindiği her türlü işkenceyi aynadaki adamlara uyguladı. O adamların yüzlerine, ellerine, ellerini taşıyan vücutlarına kustu, tüm öfkesini. O dokundukça ince ince süzülüyordu parçaları, kendi bedeninden oluk oluk akıyordu yerlere...

Gözlerini bağladılar önce, sonra sessizce ellerine vurdular zincirleri, soğuk değildi, ılıktı, sevecendi, sessizci zincirler. Karanlığın içinde kadının bedenini bir o yana bir bu yana sürüklediler, dağıtmaya çalıştılar parçalarını. Kadının kulağına kime ait olduğunu bilmediği sesler geldi karanlığın içinden koşturarak, anlayamadı, algılayamadı ve arkasından ağır bir kapıyla birlikte açıldı gözleri. Kulağına gelen sesler kapının açılış sesiyle anlam kazandı. Sonra haince atıldı bulutların üzerine. Cam bir fanusta dolaşıp duran bedeni, her yanı köpük köpük bulutlarla kaplı olan bir fanusa tıkıldı. Güneşlere üzülmeyi bıraktı ve kendi yalnızlığına üzülmeye başladı. Ama sonra tekrar gördü onu, o yeşil gözlü adamı, dudaklarındaki arsız gülümsemesiyle, kendine gülümserken buldu. Kadın tıpkı adamın istediği gibi onun yanına girmeyi başarmıştı ve onun yanına giderek adamın tutsağı olmuştu, ellerine vurduğu ılık zincirlerle. Sonsuza kadar adamın tutsağı olarak kalacaktı, bulutların içinde. Sonsuza kadar onunla olacağını hissetti, adamı bütün ruhunda hissetti yeniden, yeniden parçalandı. Parçalandıkça anladı ki kadın, parçalanmayı onunla birlikte sürdürecek ve adamın her kendini parçaladığında, kadın adamı görmeye devam edecekti ve yeniden bir bütün olarak uyanacaktı uykusundan.

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...