4 Aralık 2015 Cuma

Şiirini bilmediğim bir Ankara akşamı
Yağmurdan ıslanmış kaldırım taşları
Seni arıyorum kuşkusuz, ıslak
Kimsenin anlatamadığı satırlarda 

Sessizlik

Gözlerini dikmiş, dikkatlice ayın yüzümü aydınlatan kısmını inceliyordu. Güzel bir geceden beklenecek ne varsa gözlerinde vardı. Neşem, gecenin tül gibi zarif, ılık bir rüzgarın çarpışıyla yüzüme dağılıyordu. “Geceyi sevdiğimi söyledim.” Yıldızlardan ve bizden başka kimse görünmüyordu etrafta. Cırcır böceklerin ve yanımızdaki gölden gelen kurbağa vıraklamarının dışında, konuşmama müdahale eden hiç bir ses yoktu. Beni duymamış değildi.

Soluk alış verişinin bile net anlaşılmadığı bir an, dikkatlice bakmaya devam etti. O da seviyordu anlamıştım. Bildiğimi, bildiği için sustu ve “konuşmaya değil sadece hissetmeye ihtiyacımız var” der gibiydi. Açıklama ihtiyacı hiç hissetmiyordu. Haklıydı da. Konuşmak; bir yerde bozmaktır insanlığı, doğayı, ırzına geçerek hem de. Konuşsa, bozulacaktı gece, bozulacaktı ay, bozulacaktı göl, bozulacaktı çimenler, bozulacaktık biz, cırcır böceklerinin sesleri, vıraklamalar ve evren ve dehşet verici yalnızlık…

Sakindi. Her zaman olduğu gibi. Gülümsedi, inci dişleri karşımdaydı. Heyecanlandım, gülüşüne gülüşümle karşılık verebildim mi tam olarak anımsayamıyorum? Onun kadar güzel dişlerimin olmadığını fark ettim. O her şeyden farklı, herkesten farklı görünüyordu.

Hayata diş geçirmeye çalışırken bunu sakince yapmaya çalışan biriydi. Bana büyük heyecanlarla öğrettiği ve benim ondan öğrendiklerimi, diğer insanlara da öğreteceğimi düşünürdü, kutsal bir inançla. Hem de kendi anlatma ihtiyacı duymadan. Haklıydı da farklı periyotlarda vücudumu yeniler, zaman algımı değiştirir ve öğrendiğim ne varsa, beni daha anlamlı kılar. Beni anlamlı kılan her şey, bir başkasını, bir başkası bir diğerini, bir diğeri, bir başka diğerini… Bu anlamlar böylece büyüyüp uzunca bir zinciri oluşturur. Sonunda istediği gibi, konuşmadan anlaşacaktı bir gün tüm dünya...

Tüm dünya üzerinde yaşanan hepimizin bir nedenden dolayı birbirine bağlandığı derin bir sessizlik, hayaliydi onunki.

Anlamıştım; onun bana hediye ettiği adını şu an hatırlamadığım bir kitabın sayfalarını konuşuyordu bakışları, “insan sesinin çıkardığı gürültüyü başka hiçbir canlı çıkaramazdı, fısıldama olsa bile. Çünkü insanın çıkardığı seslerin bir anlamı vardı ve zihinde kapladığı yer evrensel bir boşlukta uzayıp gidiyordu. Şekil değiştiriyordu, ‘Acaba’ oluyordu, ‘ya da’ oluyordu, ‘Belki’ oluyordu, ‘Hassiktir’ oluyordu. Anlamını değiştiriyor, değiştirdikçe zihne daha fazla basıyor, kokuyordu.

Tüm bu anlattıklarımı bilmem, konuşmadığımız o geceye dayanır.

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...