31 Temmuz 2015 Cuma

Biraz Konuşmasak 13

Mavi ay'la açılan akşam da merhaba;

Kendimi hep yanlış şeylere hapsetmişim... 

İçmeyi seviyorum, tembelim, siyasetim, fikirlerim, ideallerim yok. 

Boşluğa doğru uzanmıştım, gayet rahat. 

Bir çeşit var olma ve bunu kabullenmiştim, zamanla. 

Bütün bunlardan da ilginç bir kişi çıkmıyordu ortaya. Ben buydum. Bundan ötesini istemedim. İsteyen oldu mu? Bilmiyorum. Bilsem de umurumda olmazdı. 

İlginç olmak gibi bir derdim de yok, çok zordu bu. Böyle yaşamak. Kolay görünse bile. 

Gerçekten istediğim, içinde yaşanacak yumuşak ve belirsiz bir yer ve rahat bırakılmaktı, özlemlerimle...

İyi geceler, sayın dinleyen.

27 Temmuz 2015 Pazartesi

Biraz Konuşmasak 12

Selam.

Odamda tek başıma, intihar eşliğinde, düşünüyorum. Kendimi hiç bu kadar yalnız hissettiğimi hatırlamıyorum. Evet. Elbette, kendimi çok kötü hissettiğim zamanlar oldu, ama ilk kez bedenim düşüncelerimi tartamayacak kadar ağır, sürüklüyor beynimi intihar eşiğine.

Yalnızlık beni resmi günler dâhil hiçbir zaman bu kadar rahatsız etmemişti. Yalnız kalmaya doyamam. Ibsen’den bir alıntı yapacağım: En güçlü insanlar genellikle yalnızdır. İnsanları bilirim, bu halimle alay edecekleri kesin. Gülüyorum onların bu denli düşüncelerine. Aptallık sadece.

Yalnızlığımdan bu gece şikâyet etsem de, bunun değişeceğinin, anlık bir hâl olduğunun farkındayım. İnsan kendini tanır, ve böyle hissediyorsam gerçekten, bunun gerçek bir sebebi vardır.

Genellemelerden oluşmuş bir hâl değil. Sadece ana ait ve gerçek bir güzelliğin içinde, beynimin ihtişamlı intiharı eşliğinde, kaşlarım çatık, dudaklarım çatlamış, ağzımda sigara kokusu, uzun süre açlığımın verdiği halsizlik ve uykulu gözlerim, mürekkebi parmaklarımdan akan kalitesiz bir tükenmez kalemle not aldığım bu satırların içinde sessiz bir iz saklı. Sadece yalnızlığımın nedeni olan şeyin anlam verebileceği bir iz… Karşılıklı mı?

Karşılık diye bir şey yoktur. Zamanlı kabullenme vardır, ama zamanın gerisine ve ilerisine vardığımızda dışa dönük bir karşılık yoktur.

İyi geceler, sayın dinleyen. Eğer böyle bir şey mümkünse...

21 Temmuz 2015 Salı

Seni Beklerim Ya Beklemesinede

Seni bekleyebilirim ya beklemesine de,

bekleye bileceğim kadar

Gözlerini bekleyebilirim, hüzünlü gözlerini

Sonra saçlarını, ışıl ışıl geceyi aydınlatan

Ve gülüşünü, ayın hilal şeklini alan

Seni bekleyebileceğim kadar beklerim

içimde bir süre terk etmeyebilirim

İçimdesin, öyle kal, kalırsın ya

Sonra mevsimler, yıllar geçer

Ay derinden batar, şeklini değiştir, dolunay

Sonra güneş batar, doğar, batar

Hava bulutlu, yağmur yağar, kar yağar, hava soğuk

Seni beklerim ya beklemesine de

Beklemenin de güzel yanları var

Sen hiç bekledin mi birini gelmeyeceği kadar

Sanki yeşilin içinden çıkıp gelecek gibi, renkli

Sanki toprağın kokusunu içine çekerek

sarının ardına gelecek gibi, tutkulu

Ya da kapının çalacağını ansızın, yolunu bile bilmediği

Seni beklerim ya beklemesine de

içimdesin bu doğru, dedim ya öyle kal, beklerim ya

Sonra uzun asfalt yollar alır karşıma

Gelmezsin ya, akşam olur

Otururum bir sokak lambasının altında, kaldırım üstü

Bir sigara yakar,

Önce sağa sonra sola bakarım, karşıdan karşıya geçmek değil ya

Seni bekliyorum ya, önün ardım sıra

16 Temmuz 2015 Perşembe

Sende Gelsen

Hayır, anlatabiliyormuyum!

Sıcak bir yaz gününde, gözlerin doğuyor gecelerime.

Tam bu noktada ellerim kanıyor,

Çünkü sesin kulaklarımda çınlıyor.

Bu yüzden,

Şiirlerim son bulurken, sende gelsen…

8 Temmuz 2015 Çarşamba

Biraz Konuşmasak 11

Merhaba,

Güneşin son çırpınışları…  Ne berbat bir görüntü, sıkıntılı, huysuz ve parasız insanlar, iş çıkış saatinde. Eve gidip uzanacakları, televizyon seyredecekleri ve ertesi gün gene aynı şeyleri tekrar tekrar yapmak üzere erkenden yatacakları anı iple çeken insanlar…

Başımı pencerenin kenarına dayamış sigaramı tüttürürken yüksek binaların, oda ışıkları ve yanan sokak lambalarının içinde gölgelerini seyrediyorum. Odayı saran Ryan Adams’ın otuzlu yaşlarının sesi, tek huzur veren his. Kalabalıktan kurtulmaya çalışan şehrin batı yönüne bakıyorum. Batıya ait yaşanmışlıkları gözlüyorum, batı sevgime bakıyorum, batı kızgınlığıma, batıda kaybettiklerime, batı özlemime, batılı sevgilime, batılı sevdiğime, batıya giden insanlara, batıya uçan kuşlara, batıdan geçen insanlara, batıdan gelen insanlara, batan güneşe, batıya, batıya, batıya.

Batıyor…

İyi akşamlar, sayın dinleyen.

6 Temmuz 2015 Pazartesi

İnsana Dair 2

Hiç açığa çıkarmadığı hisleri vardı adamın. “Nasıl olsa bir yere varmayacak” fikri beynine en ince detaylarına kadar yapılmış bir dövme.    

Bir kere oturdu kırmızı koltuklu bir masada kadınla, nargile ve çay vardı, masada başka kimse yoktu. 

Bir saat kadar konuştu adam, başka insanlardan, bunun acısını hala hisseder durur. Her cümlenin sonunu “çünkü ben seni seviyorum” diye bitirmemek için boğazını kesiyordu adam, yutkunarak… 

Zaten kadının gözü de, kalbi de bir adama toktu.  

“Sadece birini sevmek beni hiç kurtarmadı. Sadece birini sevip aynı zamanda güzel olsaydım düşüncelerimde olmazdı. Sevdiğim insanın güzellik anlayışına dâhil olmadığım için sevgim çok kez buruşturulup atıldı. Bu insanlar her zaman sevilmek istiyorlar ya da artık her neyse.” diye söylemişti adam.


Özlemek istediği her an içinde kadını buldu adam. Özleme dair ne varsa hayatında kadın oluşturuyordu adeta. Çünkü istiyordu. Daha önemli bir şey yoktu onun için. İnsanların ona “yanılıyorsun” demeleri anlamsızdı. Adam sadece kadını düşünüyordu. Kadını. Daha önemli bir şeyin olmadığına nasıl inandıysa, kalbine kurşun kalem sokulmuş gibi hep başa sardı.

“Bak bu geri zekalılık, -nasıl olsa bir yere varmayacak- işte. Bunun farkına var, biraz büyü.” diye çevresinde çırpınan, konuşan, zaman zaman yalvaran insanları adam dinlemiyordu.  Hatta zamanla onlardan kaçıyor ve bahaneler üretiyordu onları görmemek için. Kendisini sadece kendisi anlayabiliyordu. Geri kalan tüm insanlık ona karşı olmak adına her türlü saçmalığı yapabilir diye hissediyordu.

Bir kere oturdu kırmızı koltuklu bir masada kadınla, nargile ve çay vardı, masada başka kimse yoktu. O anı kadının hatırlayıp hatırlamayacağına emin bile olmadığı adamın kendini ilk susturuşuydu.

5 Temmuz 2015 Pazar

İnsana Dair 1


Pür dikkat tüm zihnini gökyüzüne vermiş, ağzında piposu gün batımını izliyordu koyda. Ilık bir rüzgâr denizden karaya vuruyor ve portatif sandalyesinin üzerindeki rahatlığı uzun süredir orada oturduğunu ele veriyordu. Önünde pahalı dijital bir kamera sistemi kurulu, ayaklarını uzatmış ve dikkati tek bir yöne doğruydu. Sanki etrafında hiç kimse yokmuşçasına gökyüzüne kitlemiş bakışlarını ve ılık rüzgârın bile farkında değildi. Ne olduğunu anlamadığım bir anda aramızda ki mesafe azalmıştı git gide. “Merhaba” dedim usulca. Bir saate yakın onu izliyordum. Uzaktan fark etmediğim ayrıntılar gözüme çarpıştı merhaba derken ona. Altmış yaşını çoktan doldurmuş, emekliliğinin tadını çıkartan, bir fotoğrafçı olduğunu düşünmüştüm. Beyaz uzun saçlarına, beyaz sakalları eşlik ediyordu ağzının kenarından çıkan gri dumanın yanı sıra, oldukça dinçti. Küçük mavi gözleri ve bu gözlerin yorgunluğunu hafifletmek için takılmış yuvarlak çerçeve gözlüğü vardı. Göz kenarlarındaki kırışıklıklar geçen zamanı resmediyordu adeta gülümserken. “Merhaba” dedi. Sesinde çatallaşmış bir yoğunluk vardı. Yaşanmışlık ve saklı kalmış bir bilgelik. “Bir süredir uzaktan sizi izliyordum” dedim. Gülümsedi bir kez daha. İçtendi. Bu hoşuma gitmişti. Kendisini izlediğimi söylememden rahatsız olmamış gibi bakıyordu bana ve merakımı “Ne yapıyorsunuz burada?” diye sormadan gidermişti. “Jüpiter ile Venüs’ün sevişmesini bekliyorum” dedi. Duru, sakin ve tereddütsüz.

Şaşırdım. Beklemediğim bir tepki ile karşılaşmıştım. Sıradan eski bir fotoğrafçı ya da emeklilik sonrası yapılan hobilerden biri olmasını beklerken. Yani güneşin batışını resmediyordum diye beklerken. Galaksi üzerinde iki gezegenin sevişmesini dile getiriyordu heyecanla.

“Güzeli takip etmek gerekir, başına bir iş gelmesin diye bende doğal olarak takip ediyorum. Jüpiter bir zarar vermeden yanından geçecek mi görmek istedim. Şayet gün batımın arkasına gelen bulutlar bu aşkı kıskanıp benim izlememe engel olmazlarsa bu kareyi ölümsüzleştirebileceğim” dedi.

Olgunluğun verdiği bilgiyle ben sormadan dile getiriyordu ya da anlatmak istiyordu, heyecan duyduğu bu aşkı birilerine.

Uzunca bir sessizlikle parmağıyla işaret ettiği gökyüzüne odaklandım bir süre. Sonra kendisini bu anın içinde yalnız bırakmamım doğru olduğunu hissettim. O aşıkları büyük bir gizemle izlerken, usulca uzaklaştım yanından.

“İyi akşamlar” dedim, kısık bir ses tonuyla.

"İyi akşamlar" dediğimin farkında bile değildi oysa. Tutkulu aşıklarını ölümsüzleştirirken.  

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...