3 Ekim 2013 Perşembe

Son Bir Kere Durmasın Sözlerim...

Beni affet bu gece sadece bil istedim. Düşünüyorum da sandığım kadar basit değilmiş. Sen olmak, seni anlamak, senin istediğin gibi biri olmak. Oysa kader diye nitelendirilen, avucumuza yazılmış duran ve istediğimiz zaman rahatça parmaklarımızın içinde saklayabileceğimiz kavramı seninle bir kez olsun zamanın en zor anında paylaşa bilmiştim. Kimsesiz olduğunu ve gerçekte var olanlardan sıkıldığını sandığımda. Hayal gibiydi. Farklı ve gizemli biri gibi hissettiğinde beni. Bende seni. Yanında durduğum her an. Taki müzik başlayıp sessizlik olduğu an. Müzik bittiğinde notaların içinde bıraktığı sadelik yırtıp atmıştı bir kenara da beni. Kapalı bir dünyanın içinde boğulmuştum sayende. Çaresiz kabullenecektim, yeni çizilecek resimleri öylece. Ben bunu isteyerek yaşadım. Farkındalık yüzünde en büyük resim iken basit gördüm, zamanında kalan yüzünde ki fırça darbelerini ya da tabloyu öyle bir koymuştun ki çerçevenin içine bulunduğum yerden görememiştim gerçeği. Geriye dönmüştün ve benimle bırakmak istediklerini benimle beraber öldürmüştün. Oysa öyle süslü kelimelerle avutmuştun ki beni, yalan söyleyeceğin aklıma gelmezdi, bırakıp gittikten sonra kurulan cümleleri duymasaydım eğer. Bunun dışında kalan her şey aynıydı. İyi diye anlattığın her insan, daha bir iyi oldular. Tek değişen buydu. Sonra üzüldüğünü hissettim ve kuşkusuz yanında olmak yine. Sesim sessizlik kadar güçlü değildi. Ne kadar bağırsam da çırpınsam da duymuyordun beni yahut duymak istemiyordun. Kendin çözmek istiyordun bir yandan yardım almadan hayattan. Öyle olmadı değil mi? Birilerini istedin geçmişinden. Sana ait, seni seven birini. Çünkü sen yenildiğinde o geride bıraktığın seni seven insanlar kurtarmıştı seni. Tıpkı uçurumdan düşen birilerini düşeceği an tutup çektiğin gibi. Ya biz! Hangimiz karanlığın ucundayız. Ya sen aydınlık sanıyorsun geceyi ya da ben gündüzü karanlık hissediyorum. Hangimiz ışığın olduğu yönü görüyoruz, bir göz yanılsamasından ibaret aydınlıklar buluyoruz karanlıkta büyüyen göz bebeklerimizle. Karanlık daha çok içine çektiğinden daha aydınlık görüyoruz geride kaldığımız dünyayı. Alışıyoruz karanlıktan korkmamaya. Alışmak zorundayız boşlukta atılan çığlıklar duyulmaz uzakta. Bu yüzden duymuyoruz birbirimizi belki. Ne dersin aydınlık benim, bana yakın mı dersin. Ya da karanlıktan memnunum çünkü benim olduğum yerde olmak istemezsin. Yenildiğinin kanıtını son göstereceğin insanım değil mi? En uzak, en saf, en inandığın(bir zamanlar çok fazla inandığın)  insan olduğumdan olduğun yerde durup, susarsın. Susmana gerek yok desem inanır mısın? İnanmazsın değil mi? Değiştiğimi düşünüyorsun ve değişmediğimi bilerek. Neden peki bu korku ne diye... Onca yaşanmışlık, anlatılanlar, değer verdiğin hayatından bıraktıkların hiç mi yardım etmez yeniden güvenmene. Güvenmek demişken, aslında güveniyorsun ne saçmalıyorum böyle. Sen bence yaptıklarından utanıyorsun. Sanki yüzüstü bırakmış gibi hissediyorsun kendince beni. Bana sorsan öyle olmadığını anlayacaksın. Bir kez daha hayatını özgürce, kimseye aldırmadan yaşayabileceğini anlatacağım. Sana güvenim sonsuz olacak, bu yüzden hiç unutmayacaksın...

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...