27 Aralık 2017 Çarşamba

ViVeRe

Şu asırda var olmak bile bir mücadele. 
Peki ya yaşamak? 
Yaşamak, düşmekle kalkmak arasında geçirdiğiniz korkulu, ümitli, telaşlı zamanın adı. 
Düşüp düşüp kalkma sanatı...

" https://www.youtube.com/watch?v=nXTtA5bKHrM " 

" https://www.youtube.com/watch?v=bGPo1Nm66Rw "

21 Aralık 2017 Perşembe

bu kadar yakınken, bir o kadar uzaksın!
kayıp bir çocuk gibi bekliyorum
susalım çocuk gibi
karışalım geçmişe
bizi bize versin sessizlik
unutmasın ellerin ellerimi
unutmasın yüreğin beni
silinmesin sevgimiz
yaşanmamış gibi
sevgilim
buz kesmiş iki yabancı gibi
kavuşamazsak yinede
unutma
seni yolcu etsem de hayata
seviyorum hala

15 Aralık 2017 Cuma

Bir Gün Belirle Bizim Olsun

Bir arkadaş masasında tanıdım seni, yüzünde pahabiçilemez bir gülüş. Umursamadan, ağır bir ritimle, sakin sakin gelmiştin. Günleri hiç kovalamadan belki de hiç uykudan uyanmadan günü belli olmayan bir zaman aralığında. Bir gün belirle bizim olsun. 

Tatlı gülüş pek yaraşır, gözleri ömre bedel; Ah! ne güzel, ne güzel seni sevmek, ah ne güzel seni sevmek... 

Doğdun ömrüme, doğdun bir güneş gibi aşkı tazeledin... 

...

Çok seversek zarar veriyoruz. Ummadığımız bir anda ve tam da ihtiyacımız olan bir anda karşımızda duran bütün renkleri kirletiyoruz. Sevgimiz temiz, dilimiz tuzağımız oluyor. Kocaman bir dilemma bu! Çok sevmesek mi acaba?

Bizi biz yapan tüm güzellikleri kendi ellerimizle ve iyi niyetimizle katlediyoruz. İnsanız ya, elimizin, dilimizin, gönlümüzün ayarını bilmiyoruz. Cümlelerin içinde koşmanın, duyguların, dillerin, kültürlerin arasında nefes almanın sadeliğinde, "keşke"lerin tutsağı olarak, yazıyoruz.

Gel gör ki olmuyor bu! Yazmak, her şeyde aklıma düşen sulietinle, düşünmeye anlamaya bırakıyor yerini, anlamak seni görme istediğini artırıyor. İşte o zaman girmiyor kapıdan içeri gerçekliğin. Elinden tuttuğum gibi gitmiyor hayat. Başka türlü yaşamak mümkün gibi gelse de sensiz anlamı kalmıyor.

Öyle çoğul, öyle yoğun bir zaman parçası getirdin ki ömrüme, bütün sevgilere ders olsun. Henüz bitmedi yazılacak güzellikleri. Sevgiye Giriş-101, her yazıldığında seni emanet edecek, bir başka sevgiye yol gösterecek ders niteliğinde.

Bir gün iki satır yazacak olursak buraya; sevdamıza, yüreğimize, öfkemize, direnmemize ve hayallerimize saygı ve sevgiyle,

sevgi neydi?
sevgi incelikti, varlıktı
sevgi emekti.
kutlu olsun
halimiz.

11 Aralık 2017 Pazartesi

Kendine İyi Bak

"Gidecek misin" dedi adam.

"Bilmiyorum, kalmak beni üzüyor" dedi kadın.

Duymak istemediği cümleleri duyunca ne yapardı insan. Yapabileceği hiçbir şey kalmadığında ne yapabilirdi. 

Adam yutkundu, kadına baktı, sessiz. İçinde geçmişi bir süre yaşadı. Bir süre tartı. Gülümsedi. Diyebileceği onca şey varken.

"Gitmek kolaydır" dedi.

Gülümsedi, kadın. "Korkma acıtmaz çok" dedi.

Oysa bilmiyordu adamın canının ne kadar acıyacağını, anlamak için hiçbir çaba sarf etmiyordu, adamın karşısında put gibi durmuş yanına gelmeden önce kurduğu cümleleri sırasıyla bir bir söylüyordu.

Hayatımda gördüğüm en korkak adamdı. En üzgün adam ya da kadının gidecek olmasına tek kelime edemeyecek kadar saygılı. Susmaya devam ediyordu adam. Mutsuzluğunu kabul edip, kadının mutluluğuna engel olmak istemiyordu.

"Kalkalım" dedi kadın, son cümlelerini söyledikten sonra. Adam gözleri hafif nemli, dudaklarında söyleyemeyeceklerinin verdiği titreme. Usulca masanın üzerindeki eşyalarını topladı. Kadının toplayacak bir eşyası yoktu masada. Her zamankinden daha az dağılmıştı. Gitmeye hazır gelmişti kadın adamın yanına. Çok bağlanmadan kalkacağı en başından beri belliydi. Adamdan önce yerinden kalktı, hesabı masaya gelmeden önce ödemek için. Beraber çıktılar dışarı, kapının önünde iki ayrı yöne uzanacak bedenlerini son kez bir araya getirerek. "Kendine iyi bak" cümlesi eşliğinde.  

9 Aralık 2017 Cumartesi

Şehir Günlükleri 13

Kısa hayatım boyunca ilgi odağımın çekirdeğini oluşturdu bazı kelimeler. Takıldım kaldım çoğu zaman. Bana benzemiyorlardı. Beni anlattıklarını düşündükleri kelimeler kuruyorlardı fakat ben değildim. Uzun zaman kapalı kapılar ardında, başımı yastığa koymuş düşünürken buldum kendimi bu kelimeleri. Birleştirdim, devşirdim, değiştirdim. Ne kadar çok değişik anlamlar yüklediğim yeni cümleler elde ettim. Beğendiklerimi seçip bir kenara not ettim. Sonra bir baktım, kelimelerin eski anlamı yok. 

Kelimelerin o cümle kuramadığınız tadı. O heyecan... Yakıp yakıp söndürdüğünüz izmarite dönmüş, kötü kokulu kalpleriniz. Meydanlarda birbirinize söylediğiniz sevgi dolu sözcükleriniz... 

Sevgililer birbirlerinin en çok acıyabilecek yerlerine zehirli kelimelerle dolu şırıngayı basıveriyor; kendi kanadıkça daha çok kanatarak sürdürülen bir yaşam.

Bir yaşam, beyin, kas sistemi ile ilgili değil, elektro-biyo-kimyasal reaksiyonlarla çalıştığı için, kolumuz ya da bacağımız gibi fiziksel anlamda yorulmaz. Beyni yoran en önemli şey düşüncelerdir. Hayatımızı alt üst eden düşünceler, düşüncelerimizden doğan kelimeler, kelimelerden oluşturduğumuz ağdalı cümleler... 

Hayatımızı ne kadar renklendirirsek, beynimizi o kadar dinlendirir, neşelendiririz.

Renk, dinlence, neşe... Umutsuz değilim, dilimi törpüleyip konuşmayı beceremediğim akşamlarda. Daha çok söylenecek kelimeler var... Yeni bir hayat için gereken; yeni bir akıl, farklı bir bakış açısı. 

Uzaklaştırmak yani yeni bir aklın önüne geçen en büyük düşünce entelektüel atalettir; devinimsizlik, uyuşukluk, gevşeklik, tembellik, üşengeçlik... Entelektüel atalet nedir? Düşündüğünü yapamamak ve yaptığı üzerine düşünememek...

Bu yüzden, entelektüel damak zevkini zenginleştirmek için her gün mutlaka iyi bir deyiş, bir kaç cümle okumalı insan. Beynini kaliteli cümlelerle beslemedi. Daha sert cümleler, daha anlamlı cümleler bulmak, düşünmek ve daha iyi konuşabilmek için... 

Her gün bir resme, manzaraya veya fotoğrafa bakmaya çalışmalı insan. Üzerine düşünmeli, estetik algısı, gördüğü kadar değişir insanın. Birde göremediği... Bu yüzden, her gün bir süre sevdiği müziği gözleri kapalı dinlemeli bir insan.  

7 Aralık 2017 Perşembe

Şehir Günlükleri 12

Sabah dinginliği, bir yudum kahve, kar beklentisi. Biraz soğuk, bir sigara çekilmiş kutusundan
yakılmaya hazır, kahvenin yanına. Bir şey daha...

Günaydın, saat farkından dolayı henüz ışıkları yeryüzüne saçılmamış güneş.

Günaydın, geceyi şehrin en sakin yerinde bitiren insanlar.

Günaydın, bütün anılar.

Günaydın, yolu gözlenen şey...

Günaydın.

Şeyler, her zaman etrafımızda. Sağda, solda, önümüzde ya da arkamızda. 

Bir şeyi ne kadar istediysem o kadar yoktu. Bende şeyleri suçlamayı bıraktım. Fakat içeride, size gösteremediğim ve hatta isteseniz de gösteremeyeceğim rengarenk bir şey(sevgi) var.

Bir radyo frekansı yakaladım. Frekansı şey, işte bir şey... Çocukluk sesimi hatırlatan zamandan kalma şarkılar eşliğinde birbirimizi anlayabilmek için yazıyorum. Yorulmuş, hakkını almış yıllarım. Zihnimde tam olarak bir şey var, şeyle meşgul, şeye tutkulu... Tek başıma yaşamaya alıştıklarımı o şeyin yanına koymayı özledim. Beni onca şeyin dışına iten, şeylerden koparıp, şey eden bir şey. Anlatamam. Bu şekilde olmaz... Bu şekilde yaşamak fakat bir şey duymadan hiç bir şeyin anlamı kalmıyor.  Boş bir sayfanın yüzüne bakarak olmaz. Ağır bir ritimle, sakin sakin. Sesimi düzeltip, nefesimi ayarlayıp, yüzümde gülümseme, yüzümde yüzü bağırmak isterim. Haykırmak o şeyi! Oturup cümle kurmaktan daha lezzetli bir şey. Öyle bir meçhul zamandı, şey yalnız kaldı. Sayı arttıkça tek bir şey kaldı. 

"Olmaz öyle şey" demeyin. Olmaz dediğiniz ne şeyler oldu bir düşünün!


" https://www.youtube.com/watch?v=sVUYboCn9KY "

4 Aralık 2017 Pazartesi

Şehir Günlükleri 11 (Aralık)


Aklım başımdam çıktı, kalbimi susturamıyorum artık!

Bir kelimemi işitiyor değilsin... Bir satırımın altını çizip, sakladın mı geçen zamanda. Kendi kendine çizmez kalemler sen çizmedikten sonra... 

Mutlak bir yalnızlık! Kabullenmedim asla... 

Selam Aralık, selam geçmişe açılan ay, selam kış, elveda bahara, yaza bir de sana...

Aralık... Ne açıldı ne kapandı, aralık kaldı, gide gide ayrı kaldı. Ayrı kaldım, ayrı kaldın, ayrı kaldık. İki insan varsa, gökdelenlerin fiyakalı camlarında yansıyan iki yüz, dev mağazaların, kalabalık yolların, sıcak kahveci masalarının, makyaj makyaj, topuk topuk geçen kadınların içinde iki insan varsa, sen yoksun. Oysa iki insan varsa, atmosferin bir katmanında bağlanıyorsa verdikleri hava... İki insan, iki insan varlar hala... Birbirinden ayrı iki insan. 

Mutlak bir yalnızlığı kabulleniyorum işte! Büyüdükçe masalları yıkarak...

O halde yalnızlığımı sırtımı vurmuşken bir çanta gibi çıkıyorum yollara. Yollar ıslaktılar. Yollar soğuk. Çıkıyorum, ışıklar açılmadan, başka çarem yok, hüzün gitmiyor birden. Umut sol omzumdan gitmiyor, yaralı. Acıyor... Umudum karalı, bir ben varsam, bir de sen vardın dün, ya bugün. Bir ben, bir sen kaldık bugün... Olmazlara kandık bugün.

Görüyor musun Aralık'ın bana ettiğini. Duymasan da görüyor musun, bir ara toplamında ömrün, geçen zamanın, ne güzel olduğunu, üzücü olduğunu... Tek tek yapraklar düşüyor yere, hüzün. Yakında kar var. Kar vuracak yüzümüze. Acı. Vitrinler kırmızı beyaz, caddelerde piyango biletlerinin verdiği yılbaşı telaşı... Koştur koştur geçiyor insanlar, hediye paketleri, kurdeleler. Geri sarıyor insanlar. Geri sarıyor, geri... Ya biz!

" https://www.youtube.com/watch?v=fk1zb-UEVcU&list=RDfk1zb-UEVcU&t=22 "

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...