21 Temmuz 2018 Cumartesi

Yani hiç bir şey bilmiyorum, koşulsuz inandığım ne varsa hepsi gitti. Yalnızım diyemiyorum, yalnız olamadım hiç. Etrafımı dolduran çoğul, boş, yalancı bir kalabalık hep oldu. Hep olacak... Sonra ben bir gün, bir gün gerçekten hepsinden gitmek için daha çok içmek yerine, ayık bir kafada geceyi sonlandırıp sabaha uyanacağım. Bunu bir şekilde yapacağım. Bunu yapmalıyım... Sonra değiştiğimi anladığım da o zaman kaybettiklerimde olmayacak, yalnız kalmamam için çırpınan o kuru kalabalıkta.  İşte o zaman gerçekten yalnız kalacağım. Ağır olan sanırım bu. Buna dayanacak kadar gücüm olamayabilir. 

İyi akşamlar sayın dinleyen; İnsandan Öte burası!

Hep ben konuştum, hep ben bahsettim kelimelerim de benden başkası, bunca zaman, bu kadar çok bekleyemezdi. Neden mi bekledim? O gözlerin bir kere baktı ya, bir kere çektim ya dudaklarından nefesini, o bana öleceğim güne kadar yeterdi. Evet insanlar oldu, hepsi eskiden daha yabancı olan bir çok insan... Senin de oldu, seninde var. Fakat ben dindiremedim acımı, sana gelen, bana yabancı o insanlar senin yüreğinde ki o dürüstlüğü tanıdıkça nasıl kopar senden. Nasıl çekip alırım sen istemeden ellerinden... Ruhumu saran gecem, ben başka birine bağlanamam, o gözler benim; ağlıyorum içten içe, kimsesiz bir karanlıkta, gönlümdeki bu sevda, derdime şifa veren olmayacak, kalbimde ki en büyük yara senin, daha çok, daha da derin... 

Mi manchi!

18 Temmuz 2018 Çarşamba

Beklemek;


Yıkık dökük bir şehir var içimde. Bir zamanlar çok daha mutlu olduğum bir şehir. Şimdi caddelerinde adımların yok, yüzünü gören olmamış epeydir, sesine herkes sağır. Terk edilmiş olsa bütün şehir, ben o ağaç altındaki banka ağlar, beklerim…

İyi akşamlar sayın dinleyen, İnsandan Öte burası....


Durup düşünmeye epey zamanım oldu. Elimde kalan son umuda bile razıyım aslında.

Kaybettiğim yıllarda öylece kalsın, ellerini tutabileceksem bir daha. Ellerin, hani o baş parmaklarının tırnak kenarlarının etini sürekli yediğin...

Senden sonra hiç bir şeyi çıkaramıyorum aklımdan; gülümsediğinde kısılan gözlerini, güneşi hapseden belli belirsiz gamzelerini, rüzgarın bana kilometrelerce öteden getirdiği kokunu...



Koca bir şehri unutabilirmişim denesem ama güneşin bile bizim olduğumuz ana şahit olmadığı o bankta ömrüm geçse unutamam ben. Unutamam o ilk uzun gece yarısını... O gitmeye yakın duran bakışını, o gitme dememi beklediğin anı...


Bir solukta sarf edilecek sözleri, arkandan söyleyememek, aylarca aynalarla konuşmak demekti benim için. Çok sustum, çok konuştum kendi kendime, bir damla yaşı “ağlamıyorum işte bak” diyebilmek için göz pınarlarıma hapsetmekti. Biraz da yukarı bakmak.

Bedenimi yerle bir eden acıyı, lûgatımdaki tek bir kelimeyle tarif edememek bile ağır değildi, beni yalnızlığımla baş başa bırakırken. 

Küçük bir çocuk gibi, dudaklarının arasından süzülecek tek bir söze tabi olmam mıydı beni aptal eden? Yoksa sen miydin benim çocuk yönümü mahveden? 

Aslında artık pek de önemi yok. Bedenimdeki acının kaynağını arıyordum yıllardır. Beni kırık camların üstünde yürüten deliliğin sebebini… Ucunda tek bir ışık bile göremediğim o tenha sokaklarda, senden sonra hiç kimsenin uğramadığı kuytularda buldum cevabı...

Seni severken kendini heba eden kalbim, sen yokken bıraktığın acıya tutunmuş. Senden hariç seni sevebilmek adına. Ben seni sensiz sevmişken. Seni sevmeyi severken... Aklıma gelecekse, aklıma sen geliyor, bindiğimiz otobüsler artık o banktan geçmiyor. 

17 Temmuz 2018 Salı

Aynadaki Yüzler


Tüm yaşamı boyunca sadece doğduğu ve öldüğü anda masum olur insan. Arada kalan, yaşam adını verdiğimiz hayatında ise kötülüğün içindeki iyiliği ararken, iyiliğin içindeki kötülükle yüzleşmekten başka gerçek olan nedir ki... İşte bu yüzden doğduğu ana aittir insan. İşte bu yüzden doğmak ölmektir aynı anda. Çünkü her canlı ölmeye doğar.

İyi akşamlar sayın dinleyen, İnsandan Öte burası...

Yine uzun bir süredir yazmıyorum, yazamıyorum, kelimelere dökemiyorum düşüncelerimi, anlamsız bir karşıtlık oluşturuyor birleşince kelimeler cümleye. Hiçbir şeyin değişmediği günlerin birbirini takip etmesinin verdiği huzur, hiçbir şeyin değişmediği anlarda bile değişen binlerce şeyin farkında olmayanların yaşadığı hayat biçimleri. Şimdi anlatmak istediğim bunların olması, oturmama neden olan kağıdın başına, mürekkebin hayran olduğum kokusunu hissettiren, gece yarısına saatin yaklaştığı şu son iki saat kırk yedi dakika ve ilerisi; on ikiye yol alan akrebe yardımcı olan yelkovana bakmak... 

Bakmak bazen yaşamı reddettirecek kertede acı... Öyle ya! Bakmak aynadaki görüntünün onayını almaktan başka nedir ki? İzdüşümün; izi düşeni onaylaması, işte hayatınızın üstüne kurduğunuz budur. Bunu böyle söylemek istiyorum, çünkü; aynaya baktığınızda orada olmayanı görenlerimiz çoktur. Ve bu yüzdendir ki, baktığınızda, nereye olursa olsun, orada olmayanı görmemeye çalışın, sizi kendinizin izdüşümü olmaktan öteye götürecek olan budur. Bu sizi kendinizle tanıştıracak olandır. Biliniz ki, aynaya çarpan nefesiniz yaşamın ılıklığını barındıran buğusundan arınmış olarak yüzünüze geri döndüğünde hissettiğiniz ölümün nefesidir. İşte tam o anda, aynadaki, bir izdüşümün değil, ölümün gözleriyle bakandır. Ne mutludur ki ölümüyle tanışmış olanlarınıza; ki sadece onlar kendi olanlardır.

Şunu da aklınızdan çıkarmayın, sahip olduğunuz tek şey sahip olamayacaklarınızdır. 
Sadece onlar terk etmez sizi...

 " https://www.youtube.com/watch?v=_SBoYajdSFQ&list=RD0SNoGld-P5M&index=25 "

7 Temmuz 2018 Cumartesi

Mevsim

Ne sabahı, ne akşamı farkeder bu şehrin. 
Aslında her şey kontrolsüzce olduğunda bir iz bırakır insanın damağında, 
İyi akşamlar sayın dinleyen, İnsandan Öte burası!

Not 1: Sonbaharda sevsen beni sevgili, şemsiyemizi açmasak inatla ıslanarak uzansak kaldırımlarında şehrin,

Not 2: Beni kışın sevsen keşke sevgili; Karışsak bir vücutta, soğuğuna aldırmadığımızı göstersek, fırlatsak bir kenara "ben"lerimizi, biz olarak,

Not 3: İlkbaharda sevsen sevgili keşke beni, az bulutlu mavilikte, yeşile çalan ağaçlara dayasak sırtımızı,

Not 4: Sevsen beni sevgili yazın; sabahını serinlikle karşılasak, akşamına mumları yaksak...

Ümitli şeydir notlarım, tutup yalnızca beni sevsen. Ne sabahı, ne akşamı farkeder bu mevsimlerin

5 Temmuz 2018 Perşembe

bi' kahve, bi' söylem

Hayatımda birçok sevinçli günüm olmuştur. Fakat hepsinden güzel, hepsinden unutulmaz, hepsinden sevinçli olabileceğini umduğum bir tek gün daha olabilir. O gün seninle ve hiç ayrılmamacasına yaşayacağıma inandığım gündür.

İyi akşamlar sayın dinleyen, güneş az sonra tamamen batmış olacak, İnsandan Öte burası!

Sen böyle bir günün, böyle bir anın, bu denli rüzgarın uğultusuyla güneşin batışı arasındaki sıcak bir akşamın gelebileceğini pek tahmin etmezsin. Doğrusu bende edemiyorum. Ama hayattan da başka hiçbir beklediğim yok. Bugün için sana da bana da bu kadar imkansız görülen bir saadet, günün birinde gerçek olabilirse, bütün ömrüm içerisindeki kayıplarımdan hiçbirine üzülmeyeceğim. Yalnız o sevinç bana kâfi derecede yaşamış olmak için yetecek...

ve

Şehir, ben olmaktan vazgeçerek biz olmaya razı olmanın yeri olacak. Ben ilgisi olmayan yere sığınacağım şimdilik; yazmaya. Seni aldılar çünkü, kalın parlak kapaklı bir kitabın içine anısı çoktan unutulmuş bir çiçek gibi sıkıştırdılar ve kapağını üstüne kapadılar. Korkma, hiç unutmam, orada bırakmam seni... Sana yazmaya devam!


"https://www.youtube.com/watch?v=PYF8Y47qZQY&index=6&list=RDMMBbRVk6Dq9hU"

(k)adına
paraşüt kulesinden atlayamayana kız verilmiyor! :) 

2 Temmuz 2018 Pazartesi

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...