20 Nisan 2014 Pazar

Gönül Şarkıları

Olmazdı zaten. Olmadı da... Başlangıçta her şey güzeldi. Aslında güzel geldiğini sanıyor insan. Bir anlık heyecan bu sadece. Bir damla gözyaşının seferber olmasından sonra, çok sonra gider gelmemek üzere tenine. Yani geçer zamanla. Geçer mi? Gönül yarasından bahsediyorum. Hani şu ah çekip, andığımız o güzel anlardan. Bir gençlik masasında iki kişi arasında geçen anlardan. Ey felek; sen ne kadar asi bir yarasın ki... Tadını aşk filmlerinin dokunaklı sahnelerinde resmedersin hep. Olur da sende seversen bir gün, doldur gönül tasını bir gençlik nasıl geçer gör halini, benim gibi. Bak ben inceden bir çay demledim, dumanı üstünde tüten. Yaprak yaprak dağılmış suyun içinde inceden. Şekeri bırakalı çok oldu, demli içerim bardağın en ince yerinden. Dünden kalma yağmurun izi penceremde. Rahmet işte! Şükür, epey yağdı gürleye gürleye... Penceremde ki sokak lambasının ışıltısı, buğulu bu yüzden. Dedim ya olmazdı zaten. Ayaklarımı diretircesine sabaha uyanmamaya başladığım günden beri, ona olan aşkımı anlatıyorum kendime, içimden tekrar ettiğim şairlerin şiirlerinde. Ara sıra rakıyı çok kaçırdığım gecelerde, o'na hatırlatıyorum sevgimi. Hem ayıkken, hemde sarhoşken oturtuyorum karşıma; gönül masasında kahverengi, hafif gıcırtı yapsa da bir tek ona ait olan sandalyeye. Şöyle bir bakıyorum gözlerine. Sevmek, ne biçim acıdır öyle. Feryat edersin, gönül taşır, bir kağıt kesiği gibi. Şarkılar radyoda değil, dilde bukle bukle söylenir. Hani demiş ya ozan 'ah bu şarkıların gözü kör olsun.' Olmasın be felek kardeş. Şarkılar olmazsa bu gönül yarasıyla, nasıl sabreder gönül? Ah bu gönül şarkıları, benim uzun hikayemi söyler? Söyler ya; hep söyler durur...

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...