27 Mart 2018 Salı

Herşey yıllardır olduğu gibi. Gece geç saatlere kadar oturuyor, kitap okuyor, çokça sigara içiyor, arada bir kahvesini yeniliyor, sehpahada eski kahve fincanları arasında duran çukulatadan ufak bir parça koparıyor, kitaplığın arkasında gizlenmiş acil zaman şişesinden az vodka ekliyordu kahvesine... Tek fark uzanmak yerine battaniyesi üzerinde, koltukta oturuyor olmasıydı. Biraz yerinden kaydı, ayaklarını sehpanın ucuna aldığı kadar yerleştirdi, biraz daha kaydı yerinden, sonra biraz daha bu esnada uyuya kaldı.

Herşey ters görünüyordu, mavi bile. Bütün herşeylerin bitişik yazıldığını fark etmesi uzun zaman almadı. Hava -belki buna inanmayacaksınız ama- yitirilmiş sevgilinin, yıllar önce yine eski, sakin soğuk bir günde ilk kez tanıdığı gün, üzerindeki kazağı ile karşısına çıkması gibiydi.

Yerinden sıçradı. Sanırım bir kaç fincanda onunla birlikte sıçradı. Göğüs kafesinin genişlediğini hissetti. Kalp atışları ve nefes aralığı çok hızlı değişiyordu. Kulağına Yavuz Çetin'in "Benimle Uçmak İster misin?" parçası vurdu. Başını pencereye doğru kaldırdı. Sokak lambaları henüz sönmemişti, henüz sönmemişti çünkü sabah olmasına henüz iki saat kadar vardı -yine inanmayacaksınız ama- özlemişti. Özlediği ne varsa kendisini özlemediğini düşünerek, aklının her noktasını saran zararsız özlem düşüncesinin yer çekimine katkı yapıp ağırlığını artırması gerçekti.

Tek istediği biraz daha fazla görmek, el ele yürüyebilmekti yeniden...

hiçbir şey olmadığında olan binlerce şey adına...

" https://www.youtube.com/watch?v=bG4xZJiO8OE "  


Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...