21 Eylül 2014 Pazar

Sevgili Clichy,


Uzun süredir bizi düşünüyordum.  Bizim hikayemizi. Bizi düşlüyordum. Nasıl toparlayabilirim? Kaybettik mi? Bilmiyorum. Mükemmel miydi? Çok zor. Bir hikayenin içinde ben varsam eğer kocaman bir karmaşadan başka bir şey olamaz zaten. Ama emin olduğum bir şey var. Birlikte geçirdiğimiz günler güzeldi. Bunu hissedebiliyordum. Fakat hayatta hep ikinci planda kaldım. Yeni başladığım ne varsa başka insanlar kazandı. Kabuslar, akşamdan kalmalar, sevişmek ve dövüşmek, şehrimizin göz kamaştırıcı bu rengarenk deliliği. Yıllardır uyuduğum, uyandığım, acıttığım, bağırdığım, batırdığım, özür dilediğim, ölümleri izlediğim, kendimden geçtiğim, kaybettiğim, kazanmayı öğrendiğim ve hepsini tekrar tekrar yaptığım yer.

Bir yazar olarak mutlu sonlara hemen inanırım. Oysa hiç bir hikayemin sonunu iyi bitiremedim. Oğlan kızı alır. Benim hikayelerimde öyle olmadı. Kendini ondan korur ve ekran yavaşça kararır. Aşık bir adam olarak böyle bir şey olmadığının farkındayım. Gün batımı diye bir şey yok. Ayrıca gün doğumu hep soğuktur. Sadece şu an var ve sadece ikimiz varız ki bazen bu korkutucu derecede çirkin, acı, kahredici olabiliyor. Ama gözlerini kapatırsan ve kalbinin fısıltısını dinlersen, sadece denemeye devam eder ve asla vazgeçmezsen, kaç kere yanlış yaparsan yap başından sonuna kadar, "tekrar buluşuncaya kadar" biçiminde o fısıltı belirsizleşiyor. Bu kadar. Nasıl bitireceğimi bilemedim. Çünkü daha bitmedi. Çünkü içimde sen oldukça, umut oldukça asla bitmeyecek. Bir de nezaket. Yarım kalan...

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...