12 Mart 2018 Pazartesi

Bu kadar uzakken seni, sen umursamazsın?

Yaşayamadıklarıma mahkum ettin beni

Seni öptükten sonra en güzel şiiri ben yazdım. İçime attıkça büyüyen, sonra da ağlamayı öğreten o ilk şiir, parmak uçlarımdan dökülen mürekkepte... Kan kızılı, kan kırmızı... Sen benim deli çağım, aklı yarım, şiire merakım, şarkılarda, meyhane masasında ilk ağlayışım, boğazımı düğüm eden, yakıp geçen, yakınken uzaklığın, uzakken yakınlığın, yani varlığın, yani sen, sen vardın...

İyi akşamlar sayın dinleyenler, İnsandan öte burası!

Özlemek, öyle bir şey var ki; boğazım düğüm düğüm. Yüreğim acıya acıya birini seviyorum. Öyle güzel biri... Her seferinde hayran olduğum, hayran olduğumu bilmeyen biri. En zoru da gidişini sürekli düşlemek. Gitmişti yani. Ben ona hazırlıksız yakalandım. O bana? İçim içimden gidiyor, içim kıtalar geçiyor, okyanuslar aşıyor, özlüyorum. 

Yalnızlık; yok olma, kaybolma benden sevgilim. Benimle misin? İliklerimde esiyorsun, işleyerek fısıltını... İşleyerek soğukluğunu her uzvuma... Yaşayamadıklarımıza mahkum edip suskun, gerçekten yaşadın mı sen? Ama sustun, bir şey var, sen, sensizlik, sessizlik ve ben...

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...