İnsanları sevemeyeceğimi anlayınca
uzaklara gittim, kimse beni bulamasın diye. Sonra orada yeni insanlarla
tanışmak zorunda kaldım. Onların da başlarda hayatı ciddiye aldıklarını
sanmıştım, öyle olmadığını hissettiğimde daha uzağa gitmek istedim. Uzaklara… Daha
uzakta kimseciklerin olmadığı bir yere. Ne kadar uzağa gidersem gideyim hep
içimde bir gün sadece seni öpmeyi unuttuğum için geri döneceğimi, sana devrim
için söylenmiş en güzel şarkıları söylemek için geri geleceğimi biliyordum… Sen
geldiğime şaşırıp, yine acımasız o çocuk olsan bile…
***
Bir elini diğer öteki ısıtıyor ise adı
yalnızlıkmış. Uzaklardayken bunu çok iyi anladım. Söylenmemiş sözcükler
kalmıştı dudaklarımızda. Susmak iyileştirmiyor oysa yarayı. Yeni yerlere, yeni
düşüncelere varıyor eski sözcükler. Sanki geçerken yeni bir ülkeden,
bulamadığın her şey için hayal kırıklığına uğramak gibi. Hayat bizden önceki
insanlar tarafından yaşanmış gibi. Bizler de tabaklarda ki artığı çatallayıp
duruyoruz, öyle bir durum. Kader, benim gibi insanları üzmek için bütün
çabasını harcıyor. Çok şey öğrendiğimi düşünüyorum yaşadığım her saniye fakat
pişmanlığım öğrendiklerimin üzerini örtüyor. Çünkü en son öğrendiğim her şeyi
öğretti. Karşılığında kendimden bir şey feda etmek zorunda kaldım. Seni… Senin
öğrettiğin hayatı kısacası seni kaybederek öğrenmek zorunda kaldım. Yaşadığım
her şeyi bir karınca gibi yuvarlaya yuvarlaya inatla gittiğim yerlere taşıyorum
hala, belki kış bu kez daha çetin geçer diye ya da önümüzde ki diğer kışlar
daha çetin geçerler diye…
***
Beklemek buralarda -seni seviyorum-
diyebilmemin mimiksiz, sessiz ifade edilmesi. Ben beklerken insanlar yanıma
geliyorlar ve bana kendi düşüncelerini, duygularını, sırlarını, suçlarını
anlatıp gidiyorlar. Gidiyorlar ve ben kumbara gibi bana bıraktıklarını
biriktiriyorum. Benim yıllarca anlatamadıklarımı ortada hiç sebep yokken bağıra
çağıra bir şekilde özetliyorlar ve sonra sessizlik içinde beni yolumda yürümeye
bırakıyorlar. Yalnızlık… Aslında çok takılmamam gerek bu kelimeye, alıştım.
Çünkü ben uzaktan bakmasını severim, kendi gönlümde büyütür, kendi gönlümce
süslerim, ama dünya öyle garip ki bazen bu yaptığımın suç olduğu bile söylenir.
Oysa onların dediği gibi yapmak. Yani yanına gelmek. Geldim işte… Öyle
kendimce, yaşadım işte, sonunda tek başıma kalarak. Ne değişti peki… Dedikleri
gibi olmadı. Çünkü ben yalnızken büyüttüğüm duyguyu sadece tattım. Tattım ve
acı olduğunu fark ettim.
***
Kimseye göstermedim bu yüzden üzüntümü.
Gündüz güldüm, geceleri yalnızlığımla ağladım… Bana seni hatırlatan, birileri
için sevdiği çok sevdiği ya da bazılarınca hiç bilinmeyen alternatif rock
türünde bir Amerikan şarkısı şimdi. İlk buluşmamız sonrasında beraber
dinlediğimiz ve senin çok sevdiğini söylediğin. Oysa bunu sen söylemeden önce
biliyordum. Bu yüzden şimdi her dinlediğimde sen oluyorum. Neden her yazdığım
cümlenin sen olduğunu sormadın hiç bana. O halde dinle,bir gün birinin bana
değer verdiğini fark ettim. Ve o sendin. Senin hakkındaki hislerim güçlendikçe,
kendimi gideceğin o kötü güne hazırladım. Yalnızlık hayatım boyunca kaderim
oldu ve şimdi de seninle benim arama girdi. Seni yalnız hissettirdiğim için çok
üzgünüm. Seni seviyorum. Seni seviyorum demek yetmedi. Sen hayatın başladığı ve
bittiği yer oldun içimde…