30 Ağustos 2015 Pazar

Bir baktım üzerimde aynı tişört, aynı pantolon, aynı ayakkabılar, aynı umutlar, sadece saçlarım vahimlik derecesinde dağınık ve farklı bir şehirdeyim. Yine evden uzak… Başka bir şehirde; aynı dünyaya bakan güneşin ve pencerelerini kapatıp, akşam yemeğini hazırlamaya koyulan başka hayatların, beton veya ahşap duvarlar arkasında yaşamlarını devam ettirirken, yürüyen insanların kısalan gölgelerinin berisinde, günbatımındayım.

Herkes ve hepimiz cahiliz…

23 Ağustos 2015 Pazar

Bak azizim!
Yalnızım diyen insanlara bakma...
Onlar doğruyu söylemiyorlar.
Düşünsene!
Aklında tüm hayalleriyle bir insanı yaşatan, 
Hiç yalnız olur mu?

22 Ağustos 2015 Cumartesi

Yaşayarak intihar etmeyi seçenlere yardım edemezsin.
Bir düşünce meselesi. 

Ya ağzına soktuğu bir sigaranın filtresi ya da ölene kadar kendini içerek zehirlemek. 
Kusmaları cabası. 
Becerebiliyorsa onu da. 
Çoktan kabullenmiştir ölümü!
"Çocuk oyuncağı" der. 
Gitmelerin yanı sıra, geçen zamanı anlattıklarında.

16 Ağustos 2015 Pazar

Biraz Konuşmasak 19

Beni senin kapına getiren onlarda.

Benim kalmam...

Yoksa; ya Doğanın yolunu ya da Tanrı'nın yolunu seçmeye karar vermek üzereydim. Tanrı'nın yolunu seçtiğimde gördüğümü sevmekten vazgeçeceğim kesindi. Doğa'nın yolunu seçtiğimde henüz ne olacağını düşünmeme sıra gelmemişti.

Ve kapına geldiğimde, sevgin herşeyiyle öyle bir gülümsüyordu ki; Doğanın yolunu düşünmeden, hazır düşündüğüm bir şey varken, yani Tanrı'nın yolunu seçip, hiç bir şeyin benim için kötü olmayacağını, ebedi olacağını bildiğim halde, sana bağlı kaldım...

Benim kalmam... 

Sana olan, senin yoluna olan, sevdamdı.

15 Ağustos 2015 Cumartesi

Yol

Şehirlerarası yolculuklar, en çok şehirlerarası taşıdıklarınla güzel olmalı; beraberinde götürdüğün anılar, sana hissettirdikleri, geri döndüğünde bulduğun özlem kokulu insanlar.

Ben yapamadım.

Bilirsin, yapamam da.

Yolları severim, asfalt, toprak tozlu uzun yollar. Düz ve kıvrımlı. Geniş arazilerin, çayırların, denizlerin, iklimlerin değiştiği uzun yollar. Önce santim santim getiriyor, sonra santim santim götürüyor. Büyük bir zaman ağırlığıyla; bu kadar kaldı, bu kadar geçtin diyor tabelalar; gitmene, gelmene, unutmana, hatırlamana…

Bu kadar kaldı.

Ben yapamadım da.

Sana pek yakıştı.

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Biraz Konuşmasak 18

Her şeyde biraz insan,

Milyonlarca kez ölmüşüm ben, inanıp bekleyerek…

Odanın içindeki çatlaklara bakarak, telefon bekleyerek, bir mesaj, bir çağrı, bir ses, bir nefes.

Değişmiyor, önüne geçemediğim bir bekleyiş. Almış başını gidiyor zaman.

İntihar edeyim dedim, süslü bir intihar olsun istedim. Yapmadım. Öyle güçsüzdüm ki süslenmeye bile cesaret edemedim.  

Değişmiyor…

Bazen elimi kaldırıp durdurmak istiyorum ya da bükmeyi…

Nefes alabileceğim, içimdeki küskünlüğü, arayışı, ağırlığı kaldıracak bir şey söyle bana.

Sen iyisin. Kurtuldun hepsinden. Mutlusun. Resimlerin, mutluluğun duruşunu yansıtan resimlerin var.

Yaşamın keyfini denemeye devam edeceksin.

Bu yüzden sürekli değişen ufukta, her gün yepyeni bir güneşin altında güçleneceksin.

Ben ise inanıp bekleyerek, her gün batımında… 

Neyse.

İyi geceler, sayın di(n)leyen...

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Biraz Konuşmasak 17

Nasılsın,

Aklıma gelmişken sana da sormak istedim.

Ruhumdaki düğümler fazlasıyla sıkı. Mutsuzluğumun nedeni başarısızlık değil. Kimsenin bunları çözebilecek kadar cesareti yok sanırım. Tek istediğim cevabı ne olursa olsun bulmak. Tırnak araları çamurlarla kaplanmış bedenlerin, bana yardım etmesi mümkün değil. Ya sen? Ya ben? Ben ise düğümlerimi çözmeyecek kadar kendimde değilim. Hatta son yıllarda o kadar üşengecim ki, üşengeçliğimden ayakkabılarımın bağcıklarını bir kez bağladıktan sonra, açılmamasına özen gösteriyorum. Kısaca benim yapabileceğim bir şey kalmadı. Bu yüzden bir kez de şansımı sende deniyorum. Bakalım bir cevabın vardır, belki. Üşeniyorsun diyebilirsin. Yinede üşengeç biri için, sorunlarımın yanıtlarını bulamaya gidiyor olmam ya da sana soruyor olmam, mantıklı bir durum değil. Tanrı’nın aydınlattığı yolumda, benim gibi çözülmesi mümkün olmayan düğümlerin içinden kurtulmaya çalışan insanları aramaya gidiyorum, yola çıkmadan ben çözebilirsen ne âlâ. Çözmezsen anlarım. Çünkü, kimsen çözüm için çaba göstermiyor, vazgeçemem. Hatta bu durumu kabullenip, gözyaşlarını boşuna dökmeyen insanlarla da tanıştım. Ben umut taşımıyorum. Aradığım çözüm falan değil. Asıl sorun, çözme isteğim bile değil. Çözüm mutluluğumu geri getirecek mi? İşte! Bütün meselem, çözüme ulaşan bir bedenin ne düşündüğünü öğrenebilmek…

Hayat kolay mı, çözüldüğünde? En anlaşılmaz yerinde hikâyemin nasıl biteceğini bilmek istiyorum, hepsi bu.

Sen biliyor musun sayın dinleyen?   

5 Ağustos 2015 Çarşamba

Biraz Konuşmasak 16

Herkese merhaba bu gece,

Demem o ki,

Diyeceğim çok şey var belli ki...

Ağzınla kuş tutsan yaranamazsın bazen. Bir de isteri krizleri hesaba katarsan, sorma gitsin. Unut gitsin. 

İnsan ilişkileri bir tuhaflaştı azizim. 

Demek istediğim, bir bakıyorum, bir süre biriyle birlikte oluyorlar, onunla geziyor, onunla yiyor, ağlıyor, öpüşüyor, sevişiyor, konuşuyor, kısaca bir hayat paylaşıyor. 

Sonra bitiyor. 

Bir süre kimseyle birlikte olmuyor. Hatta kim gelse, onu en hiddetli yerinden reddediyor. 

Ta ki o an gelene kadar. Canı yeni birini istediğinde… Yani karşısına istediği gibi biri daha çıktığında, bu sefer onunla geziyor, öpüşüyor, sevişiyor ve her şey doğal görünüyor. 

Sorun da bu, kişiler değişiyor, hayatlar ve kurulan hayaller aynı. 

İnsanlar bir garip azizim, hep birisi, birini çok iyi kandırıyor.

İyi geceler sayın dinleyenler.

4 Ağustos 2015 Salı

Biraz Konuşmasak 15

Merhaba,

Yalnız yaşayan biriyim. Öyle yalnızım ki yalnızlığı icat ettim. Umarım hiçbir zaman modası olmaz bunun. İcadımın başıma dert açmasını istemem…

12 yıllık birikimimin içinde genç bir güzele aşık olmuştum. Ona koşulsuz ve geri dönülemez bir şekilde aşık olmuştum. Kötü saplandım buna. Yine olacaksa böyle olsun…
Ağlamıştım ardında. Hiç unutmuyorum. Telefonda geçen o konuşmayı az önce yapılmış gibi hatırlıyorum. Kolay ağlayan biri değildim. Ara sıra duygusal bir filmin birkaç karesinde gizli gizli ağlamamı saymazsak.

Sonra bir gün bir başkasından aşkın olmadığını öğrendim. Onun kendi içinde oluşturduğu bu yalan düşüncesine, eleştiri yapmadan inandım, inanmak istedim. Öyle değilmiş. O kendini kandırabilmiş, fakat ben kendimi kandıracak değilim…

Pencereden dışarı baktığım bir akşam. Birkaç çiftin kalabalık kaldırımdan elle ele inatla ayrılmadan yürüdüğünü gördüm. Zorlanıyorlardı yürümekten, üzerlerine gelen kalabalıktan dolayı. Yinede aldırmıyor terleyen ellerine sıcaktan, tutuyorlardı birbirlerini sımsıkı gevşemesine bile izin vermeden. Gülümsedim, onlar bunun farkında değillerdi.

Aşk oradaydı işte. Aşk vardı. Olmaması imkânsız bir düşünceydi. İlk insanların varlığı bile bu yüzdendi.

Yinede…

Gidince birinden bir gün, bir diğeri, boktandı. Aç kalmaktan daha boktan. Boktan diyorsam öyledir.

Sonuç; o güzelde, orada, bir yerlerde, kalabalığın dışında ya da içinde, yalnız ya da biriyle yürüyordu işte...   

Tanrım! Düşünebiliyor musun? Yakışıklı bir adamın ellerin de. Hayır! Asalak bir adam. Canımı acıtan şeylere çamur atmak. Yakışıklı, asalak. Ne fark eder. Bir adam. Adam. Sanırım küfrediyorum buna. Olmasını istemediğim bir resim. Açıkcası bir düşünceden çok, gerçek.

Belki de o kendince haklı. Benim gibi, anlaşılmaz, kaba, ayyaş biriyle ne işi olur. Brahms’ı, Rachmaninoff’ı, Tdeman’ı biliyor olmam neyi değiştirir. Şehirleri sevmiş olmam. Kâğıtları sevmiş olmam. Daktilo sesini, kitapları, dergileri, iyi filmleri, şiirleri, resimleri sevmiş olmam. En iyi kelimeleri onu anlatırken seçmiş olmam neyi değiştirir. Bunlar benim seçimlerim. O’nun için bunların bir önemi yok. Kendime yalan söylememeliyim. Şanslı bir adam değilim. Yinede yoksul olmak, deli olmak, aşık olmak güzel. O’nu görseydiniz ne demek istediğimi anlardınız. Alın size aşk, var.

Bir şey söylemeliyim. Üniversite sıralarında ders dinlerken kafamı karıştıran bir düşünceydi o’na ait olmak, varlığının sıcaklığını hissetmek. Zaman hızlı geçiyor. Burada bunları yazan bir tane şair var bu gece. Size anlattığım genç kız yok. Ben pisliğin tekiyim. Bu dünyada tek güzel şey o. Bu tür aşka katlanabileceğim tek kimse. Çok içtik, onunla birbirimizi severken. Aramızda şair değildim. Şiir yazmak için, aşık olmak gerekliymiş. Yazabildim. Şairim. Aşığım.

Son bir tek atmalıyım bu akşam. Son bir kadeh o’na kaldırılan… Pencerem açık, müziğin sesi oldukça kederli ve en büyük icadım.

Bundan sonra kimse, yalnız kalmasın.

İyi geceler sayın dinleyen. Yalnızlık senide sarmasın. slə-u-

2 Ağustos 2015 Pazar

Biraz Konuşmasak 14

Merhaba,

İyiye gitmiyor her şey…

Bir kaldırım kenarında ya da bir içki masasında bitiyor. Kusmuk ve dışkıya batarak bitiyor.

İnan acı ve çaresizlik içinde haykırırken bitiyor ve geçirdiğim her iyi günden nefret edecek hale geliyor zaman;

Zira o iyi günlerin anısını bile alıyor ellerimden.

Anlamak yordu beni…

Aradığım yerlere benzeyiş buldum seni.

Sen gel bence güzel şeyler olur.

İyi geceler, sayın dinleyen.

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...