Beklemeyi öğrenmiş biri
için, yalnızlığını sahiplenmek ve dışarıdaki kavgaya boğun eğmemek olasıdır.
Kafka’nın söylediği gibi; insan bu dünyada otuz yıl yaşamışsa -bu sürenin günümüz
dünyasında otuz yaşın altında düşünüyorum- ve bu süreçte çoğulluğunu
yalnızlığıyla kalarak doldurduysa, fikirleri kişiliği ölçütünde gelişmiş ve bazı
beklenmeyen olaylar karşısında bağışıklık kazanmıştır, bu yüzden kolay kolay
sarsılmaz. Yalnız insanlar alışıktır beklenmeyen olaylara çünkü.
Son zamanlarda mevsimin
yaz olması da büyük bir etken, hava oldukça bunaltıcı. Sıkılıyorum yerimde
oturup terleyen vücudumun ve basık bir havanın içinde nefes almanın bile zor
geldiği yelkovanın sürünerek aktığı süreçte yapmak istediklerime engel
olmasına. Çoğu zaman kahve içmek bile -çok sevdiğim halde- zor geliyor. Oysa
dumanı üstünde tüten filtre kahvenin sade acılığı içinde boğazımda ilerlerken -uzmanların
haber bültenlerinde sıcak içeceklerin 60 derecenin üzerinde içilmesinin olumsuz
yanlarından söz ettiği haberlere aldırış etmeksizin- ve soğuğun bedenimi hafiften
titretmesiyle beynimin bütün kıvrımlarının açılıp yazmaya olan başarısız
girişimlerimi engellenmesi özledim.
Yinede güzel şeyler
olmuyor değil; “geçmişe ait” havanın sıcaklığına aldırmadan kahvem yanımda yazı
masamın başına geçip yazabiliyorum, oldukça iyi olduğunu düşündüğüm
anlatılarımı. Kelimelerimin tetikleyicisi -sevdiğim müziklerin geri planda açık
olması ve cumartesi günlerinin yazmaya en çok vakit ayırdığım zamanlar olması,
kısacası mesele yazmak ise kendime göre bahaneler yaratmam çok kolay aslında- beni
içimde huzura kavuşturan ve yüzümde gülümseme bırakan o cümleleri kurmuş olmamda
yardımcı olan arı bir keyif veriyor;
“Geçmiş” idim “gelecek”
oldum; ilk harfim,
Çocukken okumayı
öğrendiğim bir dilde doğdun
Öyle zaman olur ki, ben
burada: sen orada
Bunu nedenleri çoktur,
sabretmeye bazı şeyleri;
Hayat öğretir, hayat
bekletir, hayat uslandırır…