Unutma ve utanma cahilliğinden, her şeyin cevabını bulamazsın. Sessizlik bütün kimliğini sarar sonrasında içinden çıkamazsın. Sıkar seni, ter basar tenini, gözlerin kan çanağını içinde hayatın eksik parçasını tamamlamaya çalışırken, bazen çok içip unutup, sonra ayılıp bir nefes alırsın. Bazen de tüm nefesini kaybeder, ayılamayıp, başarılı bir intihar mektubu iliştirirsin en son okuduğun kitabın arasına, hayatını daha anlamlı kılmak adına. Gözyaşlarının hoyrat dalgası arasında kalemin kağıtta bıraktığı izde...
22 Aralık 2019 Pazar
15 Aralık 2019 Pazar
Karanlığın İçerisinde Kayan Parlak Bir Yıldızdı Elbette
Kendimden olanca gücümle kaçmaya çalıştığım, beceremediği
anladığım hayatın götürdükleri içerisinde kalıcı olan tek duygunun geçmemiş
oluşu. Yine gözlerime soğukla bulaşan gözyaşı, melankolik ruhumda birikmiş
pespayeliğimi ortaya çıkarıyordu bu gecede, bekleyişin içinde. İhtiyar öğütlerin torunu rolüne
büründüğüm son on dört yılda irdelediğim hiçbir konunun sonuna varamamış olmam
ruhumdaki bilge cehaletin, geliştirmeye çalıştırdığım küllerine aittir.
Hatırladığım nadir anılardan birinde, otobüs durağının sisli
ışığında, kestane tezgahının is bıraktığı kaldırımda, soğuk kış günleri geçiyordu. Yaşadığım şehir yılların soğukluğunu,
karın cazibesine daha doğarken maruz bırakmıştı. Sobasız, samanla karışık
çamurdan ahşaba vurularak yapılan barakalarda yaşadığı, gözlerindeki
donukluktan belli olan bir çocuğun üşümesi. Ateşin adaletsiz tavrındaydı.
İstemsiz eylemleri, kırılan arzuları, misket torbaları, kirli elleri, şekerlemenin
cezbedici tadından mağrur kaldığı içindi belki de, ürkek bakışlı sokak
çocuğunun savunmasız elleri, arayışın tam ortasına dikilmiş beyaz bayrak gibi
parıldadı gözleri.
Ben buradayım diyordu ses tellerinden eksilmiş, konuşmaya
mecali kalmamış son bir umut. Bu yakarışı görmemem elde değildi. Uzanıp
ruhundaki korkuyu yudumlamak için yeltendim. Otobüs geldi ve kalabalık otobüs
kapısına yarış atlarına imrenir biçimde hücum etti. İkimizde şaşkın. Anlık koltuk kapma yarışı
bittiğindeyse, gecenin bu saatinde onca boş koltuğun olduğunu görmem hangi
kafayı yaşadıkları sorusunu bir kez daha getirdi aklıma. Neden bu karmaşa, ne
bu delice acelecilik, hangi sebeple insanlığa bu kadar kinlisiniz diye düşündüm
çocuğun karşısına oturduğumda. Bir süre gözlerinin içine baktım, oralı bile olmadı.
Otobüsün penceresine başını dayamış insanların ayaklarına yoğunlaşmıştı gözleri.
Kimdi onlar dimi? Ne yapıyorlardı? Sahte, parlak ışıklı suratları en ufak
darbede patlayıp sönecek gibiydi değil mi? çocuk diye geçirdim içimden. Yardım
etmeliydim, karnını doyurup bir kaç saat vakit geçirebiliriz sorunlarımızı
anlatırız ve sonra susup ayrılırız diye düşündüm. Duraklar trailer sunumla bir başka durağa uzanırken, çocuğun sıska ayakları kapıya yöneldi birden. Kapıya yönelen diğer kemikler görüş açımı kaybetmeme ve çocuktan
uzaklaşmama sebep oldu. Otobüsteki herkese yeniden çıkış verilmiş saf kan at
olup hareketlendiler. Kapı açıldı, kırmızı duracak lambasının altında gözleri parıldayan çocuk kuyruklu yıldız gibi
uzaklaştı bu sorumsuz evrenden. Bense putlaşıp eyleme dökemediğim düşüncelerimin
arasında daha ezici gelen acı bir gülümseyişin içinde yana söne krater oldum benliğimde…
1 Aralık 2019 Pazar
Kafkaesque
Dün gece masumiyeti
gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu
bünyem. “İyi değilim” diyordum
sürekli, beni teselli etmeye çalışıyorlardı, beceremediklerinin farkında olmadan.
Sanki yaşadığım otuz beş yıl bana tamamen yalan söylüyordu. Duvarlar,
pencereler, ışıklar color correction'a maruz kalmış gibi belirgin bir sahtelik
içeriyordu. Hava serin, yağmur hafif hafif atıştırıyordu. Nabzımın dakikada kaç
attığı umurumda değildi. Tek istediğim daha münzevi bir gerçeklik. Kafamın
içinde uçuşan sineklerin vızıltısı ve bıraktıkları larvaların kozasından
çıkması, zaman belirsizliği, karanlık…
Yastığa kaç defa başımı
uyumak için koyduğumu ve yataktan sıyrılma çabamın derinliğini hatırlamıyorum. Baş
ağrımı dindirecek hiçbir kimyasal vücuduma etki etmiyor aksine midemi
bulandırıyordu. Kusamamamın verdiği rahatsızlık, her öğürdüğümde gelen
rahatlama, ruhumla kemiğimi binlerce defa ayırıp birleştiren bir his, deliliğin
tinsel boyutunu yaşama zevki, bir yandan boyutsal kimliğimi açığa çıkarma arzum,
hırçın bir kavgaya tutuştuğu sırada bir ses duydum;
“Bir türlü kâbustan uyanamadın. Gerçek dünyayı istemediğimiz için bu
kafayı yaşıyoruz bırak kendini kısa bir süre de olsa burada yaşa. Var olmanın
ağırlığını sırtlanmaya cesaret edenlerin sayısı hayli az olsa da, ağırlığı
altında ezilmeden, içinde bulunduğun dünyayı anlamaya çalışma. Bu kendine yeni,
küçük ve umutsuz bir labirent yaratma durumudur. En azından ne istediğinin
kesinliği var, bırak artık kendini, geçecek ne de olsa bu yaşadıkların. Sessizce
çığlık atabiliyorsun, rahatsız etmeden, istediğin evren ayaklarının altında,
bırak kendini, olan oluyor, kanındaki arzuyu rahat bırak, yoksa acı çekmeye
devam edeceksin.”
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Kafkaesque
Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...
-
Bugün kendimi öldürdüğüm gün, yeniden doğmak için bazen gereklidir bu. Bu ölüm beni cennete mi götürür, cehenneme mi bilemem. Ama daha önce...
-
Belki tavırların beni en ağır küfürlerden daha çok üzer. Yinede; Artık ağlamıyorum, İçimi görsen bi tuhaf olursun. Yitirmek bombok bir ş...