30 Aralık 2013 Pazartesi

     Artık seni anlatmaya kelimeler yetmiyor, inan.  Ne zaman yazsam, umurunda değilim. Yine de vazgeçmek senden, mümkün değil. Onca zaman geçti. Üstüne yine bir kış daha geldi. Az kaldı yeniden başlamamıza. İlk konuştuğumuz günü hatırlıyor musun? Nereden hatırlayacaksın. 16 Ocak. Tarihlerle aram iyi değildir. Fakat unutmak ne mümkün. Güneşin yüzüme, kışın bir öğle vakti, inatla vurduğu yerde karşımda öylece durmak. Gözlerine, gözlerimde yer açmak. Unutmak mı? Aslında her yıl yeni yılı bu zaman yaşamak... Yokluğunun nasırlaştığını sanma, yaralı kalp daha çok sever, gideni. -Giden geri dönmese bile. Ve dönmeyeceksin.- Belki üzerinden nice sevdaların resimleri asılacak duvarlara. Yinede seni anma ayinim hiç bozulmayacak. Öylesine sevmedim. Geceyi, gündüzü sana adayarak. Ankara'nın her noktasına adını kazıyarak. Cam kırıklarına, yolda kirlenmiş araba camlarına, gazetelerin Ankara ekinde ki ilan sayfalarına varana dek. Nerede seni anmadığım bir sokak görsem, başından sonuna kadar bir gün el ele olmasak da inatla geçeceğimizi anlatarak. İnsan zamanda durmak istediği yere aittir. Loş ışıklarda geçirdiğim her geceyi senle, senden bihaber doldurarak. En son gökyüzüne ne zaman baktın. Ben bu gece... 'Yıldız kayar mı?' diye düşündüm. Soğuktu yine de aldırış etmedim. Baktım. Baktım. Baktım... Keşke bulutlar acısaydı da halime, sana giden yollara bir dilek tuttursaydı çekilip, bir tiyatro perdesi misali, yıldızları serseydi üzerime... Yine de bir dilekte bulunayım; "Unutma beni benden uzağa gitsen bile..."   

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...