18 Temmuz 2013 Perşembe

Bir Yabancı

Sıradan bir hayat yaşıyordu. Kadın yalnızlığının içinde ki kaybetmenin ne olduğunu biliyordu. Hep arkasını dönüp oturuyordu, topluma karşı. Sanki, uçları diplerine nazaran daha açık renkte olan saçlarını göstermek ister gibi. Yüzünü bir kaç kez görmek için önünden geçmeye çalıştım. Her gördüğümde bir güneş gözlüğüyle saklıyordu kendini. Bakışlarını gizliyordu aslında. Güneş ışıkları da rahatsız ediyor olabilirdi gözlerini. Onu görmek için çabaladığımın farkındamıydı acaba. Bir kaç kez tekrarladığım bu eylem sonunda farkında olup olmadığını hâlâ anlamış değildim, gizlenmiş gözlerini, taktığı gözlükler yüzünden göremediğimden.
***
Yine hafifçe arkasına bakıyordu. Sanki birini bekliyor ve gizlice onun gelişini gözlüyordu. Bakışlarını yakalamak için baktığı tarafa doğru oturmaya gayret gösteriyordum. Şu an ona göre soluna, bana göre sağına dönen başını belirli aralıklarla çeviriyordu. Her başını çevirdiğinde önce ona bakıp o başını geri çevirdiğinde onun baktığı yöne doğru bende bakıyordum. Ne gelen ne de geçen biri vardı. Sayısını artan bakışlarını üzerime alınmaya başladım. Benim belli aralıklarla yüzünü görme isteğimin fakında olmuş olacak ki bu duruma beni alıştırmaya çalışıyordu. Güneş gözlüğünün gerisinde kalan gözlerinin rengi tahminimce yeşil ya da kahverengi olduğunu düşünürken o gözleri göremeyeceğimi anlatıyordu bir yandan belkide... Öyle düşünmese de ben dediğim gibi öyle düşündüğünü varsayıyorum bu ara. Yine dönmüştü tam onu anlattığım bu yazıyı, yazı defterime kaydederken. Sinirli bir eda almıştı yüzünü, sadece dudağıyla ve gamzeleri arasında belli olan. Sinirlenmiş olduğu kesindi. Çünkü beyaz çantasını (bugün beyaz bir çanta, beyaz askılı bir badi ve koyu yeşil bir etekle çıkmıştı dışarı) kaptığı gibi başını önüne eğip fırlamıştı oturduğu yerden, hızlı adımlarla yanımdan geçip gitmişti, saatlerdir baktığı, benimde o baktıktan sonra bakıp, nereye baktığını anlamaya çalıştığım yöne doğru. Ben ondan bir fazla bakmıştım artık o yöne doğru (o giderken arkasından). Sanki bir kuşa verilen ekmek kırıntısını yavaş yavaş kendini güvene alana kadar, etrafına bakınıp, ekmek kırıntısı güvende olduğu an alıp kanatlanması gibi o da kendini güvene alıp öyle mi kalkmıştı, bir hışımla masadan merak etmiştim şimdi. Kimseye görünmemek, kimseyle konuşmak istemiyor gibi hızlı adımlarla. Zaten yaklaşık beş altı aydır onu takip ediyordum ve yanında ikinci birini hiç görmemiştim. Yalnız yemek yer, yalnız ders çalışır, yalnız kahve ve sigarasını içerdi. Herhalde bu kadar büyük bir üniversitesi içinde, o kadar insan olduğu halde, tek yalnız o olsa gerekti (nasıl başarabildiğini bunu halen anlamış değildim). Onun kadar yalnız birini bırak üniversite gibi bir yerde, daha az insanın mevcut olduğu yerlerde bile görmemiştim. Büyük bir toplumun içinde onca insan varken yalnız kalmak (benim gördüğüm süre içerisinde) hiç alışıldık bir durum değildi.
*** 
İsmini bunca süre boyunca hiç öğrenememiştim. Sadece tahmin ettiğim, ara sıra ders çalışırken gördüğümde. Önünde ki çalıştığı notlara ve kitaplara bakılırsa mimarlık fakültesinde okuduğu olabileceğiydi. Fakat mimarlık fakültesinde onca arkadaşım varken içlerinden biri bile ne ismini biliyordu ne de daha önce fakültenin içinde karşılaşmışlardı. Bu yüzden yanıldığımın farkına varmam kolay olmuştu. Belki de bu konulara büyük bir merakı vardır kanısına varmıştım. Öyle olsa bile, bir insan  ne kadar merak ederse etsin bir konuyu, ders notlarını eline alarak, saatlerce çalışıp bu merakını gideremezdi herhalde. İlgi alanı için yazılmış onca kitap, bir çok makale, çeşitli yayınların dergileri ve internet siteleri varken. İnternet demişken. Onu hiç telefon, walkman ve ya teknolojiye ait bir araçla hiç görmemiştim. Bu yüzden belki de merakını (ilgi alanı) en ince ayrıntısına kadar yazılı belgelerden gideriyor olabilirdi. Bu varsayımım da cidden büyük bir saçmalıktı aslında... Peki kimdi bu kadar gizemli olan bu kız, neyin nesiydi ve bende bu kadar kısa sürede onu kelimelere rahatça dökebileceğim bir etkiyi (merak) nasıl uyandırabilmişti.
***
Öyle değildi aslında ben görmek istediğim şeyleri görüyordum onda. Yani amacım gizemli kılmak olabilirdi onu. Bütün bu yazdıklarımın hepsini aslında kısa bir süre önce kurgulamış da olabilirdim. Yahut anlatamadığım şeyler vardı. Sürekli kalabalık bir grupla, kahkahalar arasında, keyifli uzun sohbetler içinde oturan bu kızı, yalnız görmeyi o kalabalığın içinde ben istemiş olabilirdim. Aslında okuduğu bölümün gerçekte İngiliz Dili ve Edebiyatı olduğunu bildiğim halde, ona mimarlık gibi sanatsal bir bölümü yakıştırdığım gerçeğini. Adının bir çekiciliği olduğu için, bildiğim halde söylemekten kaçınmış olabilirdim ve her arkasını dönüp baktığında sevgilisinin yanına gelip gelmediğini kontrol ettiğini söylememiş olabilirdim. Sizin de en çok merakında kaldığınız gözlerinin rengini saklamış olabilirdim. İşte, sadece bu gerçeği sizin kadar bende merak ediyordum. Bende gözlerinin rengini seçebilecek kadar yakın olmamıştı ona. Arkası dönük çoğu zaman sarı saçlarıyla oturmuş ve yalnız olan bendim aslında. O başını çevirdiğinde, bende çeviriyordum. Çünkü ben ona bakarken, o benim baktığımı görmesin diye. Ben bakıyordum aslında arkaya, giderse göreyim diye. Bugün neden mi kalktı sert ifadesiyle, bakışlarımdan rahatsız olduğu için. Neden hızlı adımlar attı diye sorarsanız, sevgilisi elinde çiçeklerle ona geldiği için. İsmi mi ne miydi? Alfabede ki en çok sevdiğiniz harfi verin gitsin. Onda da sizin bir katkınız olsun bari.

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...