30 Eylül 2015 Çarşamba

Üçüncü Sınıf Suretler

Okumaya fırsat bulamadığım bir gece, çok sessizlik, çok sevgi
Midem bulanıyor, üçüncü sınıf suretlerinin, birinci sınıf yerlerinden
Yalnızlık şarkılarının en sancılı hali kulaklarıma yayılıyor-
Akşamları dinlediğim kent radyosundan, çıkarıyorum tüm isimleri aklımdan
Ağırdan uzanıyorum yatağıma, aklımda; sen, sen İstanbul oluverirsin
Kirlendik çok oldu, karanlık bir gecedeydik, geceyi hizaya getiremedik, dert oldu
Ay’dır yatağımın en karanlık yerini aydınlatan, pencereden içeri ve sen
Yüzünü gördükten sonra bir şeyin farkına vardım, benzetemedim; neden
Haddini aşmış bir anlamsızlık yürüyordu, dirseklerine fazlasıyla yakın
Paragraflarıma sığmayacak kadar yabancı bir keder, basit bir kadraj
Anlamış olabileceğini düşündüğüm kelimeler, kötü yazılmış bir senaryo
Öyle büyük bir kaybediş ki; İstanbul’da yan yana gelsek, boğaz ikiye ayrılır
Galata kulesi saçlarını aydınlatırken, çay içmek meydan ortasında…
Mavi aklımda, ben maviye giderim, mavi karşımda, mavi hayal kırıklığı
Mavi soğuk, mavi kederli, mavide değil, ellerinde boğulmak önemli
Yazmak ve yaşamak arasında gidip geldiğim kadın,
Soğuktur Ankara, dışarı çıkarken ceketini giymeyi unutma…
Sen bilmezsin; Fransız bir şarkıyı sever ama rakıyı da acıdan içer
Oturup bir rakı içeriz beklide, coğrafyanın en güzel yerinde, şerefe
Bahsedemediğim çok şey var elbette, biliyorum buralardasın, vakit çok
Ya da yok; Bir nefes yerine, bu gece bir seni bırakıyorum Tanrı’ya
Cahilim kadınlığına, çığlık mı atsam karanlığa, rüzgâr mı vurur kıyıya
Tanıdığım bütün şiirlerden güzelsin, gülüşünü döktüğün başkentte
Dokunamadan hissetmek nedir söyler misin?

23 Eylül 2015 Çarşamba

İhtimalden öteye gitmeyen bir şiir bırakıyorum parmak uçlarına

Zamanı, sesin kulaklarımı doldurmuş, resmeden kadın

Buğulu mutfak camının ardında, ince belli bardakta çay içerken

Halbuki şehir, tüm çocuklar çıkmış oynarken, yalnız

Susman, susmak ne zormuş, anlatamadan karşılıksız ki;

Gecenin en yoğun vakti bitti, bulutlara güneşin doğuşu

Hadi hazırlan, şiirlerimde yoksunluğunun olmadığı sabah

Tut ki bir daha günaydın yazamayacağım, yeni güne, artık

Susabiliriz, sergilenmiş bir resim gibi anlaşılmak için, bir yerde

22 Eylül 2015 Salı

Benliğimizi korumaya çalıştığımız her an
Şehvetle yolumuzu tırmanıyoruz,
Yol uzun, yol dolanbaçlı, yol yorucu
Yinede…
Yaşanılası en hüzünlü maskemizi sıyırıp,
yüzümüzde gülümsemeyle
Günün en güzel yerinde yeniden başlıyoruz,
yürümeye

21 Eylül 2015 Pazartesi

Günaydın

Konuşamadığımız her vakit, ince bir hüzün

Hafif bir rüzgar eserken doğuyordu gün

Kırmızı giy kadın!

Tan vaktiyle inat etsin güzelliğin

Ve alabildiğine mavi, sonrasında oluşan

İşte! Bu yüzden güzeldi manzara

Tut ki yağmur yağdı, kentin tüm çukurlarını süsleyen

Susmanın bu denli anlamlı olduğunu bilmezken

Güçlü bir kelime vardı artık;

Günün ilk saatlerinde sana söylenen…


20 Eylül 2015 Pazar

Ellerim altında kan tortusu, son sabah ve gece bir daha asla,
Kaybettiğimiz Kadıköy sokakları, kayda geçmiş sen ve ben anılmakta Şimdi tenha vapur iskelesinde beklemek, saat: 6.45 Ellerim saçlarında, göğsümde uyanmak yerine...

19 Eylül 2015 Cumartesi

Yüzüme değen bir ışık huzmesi kadardı yalnızlığım. Sıcak, sımsıcak bir ışık huzmesi… İşte, O’nunla, karanlıklardan, sıkıntılardan beni kurtaran, içimdekileri haykırıp o’nun geldiği yöne tümüyle, her şeyi canlandıran bir ışık huzmesi.

O’na ait, o’ndan geriye kalan…

Ufak bir tıkırtı yeter bana parçalanırım bir anda. Yürek bu ya parçalansa da kalır yeniden yaşatmak için orada. İster yinede, yaşamayı, arzulamayı, sevmeyi ve bir zamanla yeni biri olurum, kalan parçalarım bir araya toplanınca. O zaman kendi içimde sıcak sımsıcacık bir ışık huzmesi doğar ve varlığımla varoluşun arasında anlamlı bir şey olurum. Her şey, her şey susar orada konuşurum.

H:K: ya teşekkürler...

8 Eylül 2015 Salı

Biraz Konuşmasak 20

Merhaba;

Lanet olsun! Ne zaman başladı bu his? Nereden çıktı? Şimdi neden? Kendimi hep yanlış şeylere hapsetmişim. İçmeyi seviyorum fakat son zamanlarda sırtımdaki kahverengi lekelerin karaciğerimden kaynaklı olduğunu düşünmek, içki içerken huzursuzlaştırıyor beni. İnandığım Tanrı ideallerimi engelliyor. Beni son zamanlarda tanıyanlar ilginç bir insan olarak görünüyor. İlginç olmak gibi bir derdim yok, çok zor bu. Gerçekten istediğim içinde yaşayabileceğim, yumuşak düşüncelerin hâkim olduğu belirli ya da belirsiz bir yer ve rahat bırakılmak…

Günlerdir yazamıyorum, bir şeyler yazmama engel oluyor ve kollarımdaki damarların parmak uçlarımı çektiğini hissediyorum, kalem tutarken zorlanıyorum. Cümlelerimin düzensiz olmasını sağlayan beynim, yazmama engel oluyor. Kaç gündür tek kelime bile ilerleyemeden yazılarımda, beynim uyuşmuş ve tek bir düşüncenin altında tutsak, nefes almaya çalışıyorum. Başka düşüncelere açılan bir kapıya girmeme müsaade etmiyor bir türlü. Üst üste yaptığım sert kahve çalışmalarım, midemi fazlasıyla rahatsız etmeye başladı. Sigarayı da çok içmeye başladım. İsyankârım. İsyankârlığım kendime. Kendimi toplamam lazım biran önce. Ben basit biri değilim. Yaşadıklarım bana yakışmıyor.  

Oysa sarı saçlarımı, yeşil gözlerimle taşıyan bedenimle, duygular kavramında oldukça gelişmiş türüm. Kaybetmişim sanki bir şeyleri, anlamını bilmediğim bir şeyleri. Anımsaya çalışıyorum, beynim buna da müsaade etmiyor. Tek bir düşünce yoğun bir boşluk içine çekilmiş dönüp duruyor. Yazamamak benim yirmili yaşlarıma küfür ediyor resmen. Yakıştıramıyorum kendime. Bilgi birikimim olgunluk çağımın üstünde olmasına rağmen, yazamamak, ciddi bir takıntı. Yakışmıyor gerçekten. Sadece yazamamak olsa sorunum yine iyi. Duyamıyorum, kaçamıyorum, üşüyorum, sevişemiyorum, okuyamıyorum, koşamıyorum, hissedemiyorum, tadamıyorum, öpemiyorum, koklayamıyorum, yiyemiyorum, inanmıyorum, susuyorum, dinleyemiyorum, konuşamıyorum. İnsana dair ne varsa eksik işte! Kahrolsun! Kahrolsun, hepsi üstü üste binip girişim deseni oluşuyor beynimde. Oysa tek bir değişimle kırınım deseni yaratabilirdim.

Ağzımda sürekli kuruluk hissi var. İçmediğim şey kalmıyor gün içinde, kurtulamıyorum. İçim yanıyor, içim buruk. Oysa ne kadar alaycı olduğumu biliyorum. Kendimle bile dalga geçmesini biliyorum. Yitirdiğim ne ise, o beni bulana kadar böyle devam edeceğimden korkuyorum. Zaman akıyor, şehirler, renkler, insanlar değişiyor. Neredeyim? Ne zaman son durağa gelip ineceğim? Mutluluk? Bilmiyorum. Unuttum…

Unuttum sayın dinleyen, 

                                 güle güle.

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...