28 Eylül 2013 Cumartesi

Ödünç Verilmiş Zaman

     Saatler sonra kendime geliyorum. Keşke, üşüdüğümüzde camı kapatmak kadar kolay olsaydı, sevilmediğimizi anladığımız zaman o kişiye yüreğimizi kapatmak. Yirmi dört saat bile olmadı gözlerimin önünde ki gözlerini göreli. Hayal gibi. Oysa bir daha görmek için neler vermezdim, önceden olsa. Şimdi gördüğüm halde yüzünün hali, beynimin içinde silik bir görüntü bırakıyor. Eskiye ait fotoğraflarda bıraktığın halini koyuyorum yerine, tutmuyor. Benim seni içimde sakladığım gibi değilmiş meğer. Acıyı da sevgiyi de öyle derine gömmüşüm ki zamanla, içimde anlamsız bir his bırakıyor seninle iken. İki yabancıdan öte bir duygu, birbirini tanıyan iki tutsak, iki korku. Sırtını çevirmiş duruyor hisler. Sessizlik dilimizde. Gözlerimizin önünde, kelimeler kırılıyor dilimizde. Ellerin, ellerim kurtarılmış çok geçmişte bir yerde. Yaşadıkların yüzüne çok gelmiş. Gülümsenin ardında ki yalnızlık ve acı çok derinde değil. Bakmasını bilirsen, karanlıkta bile gözlerinin önünde. Bir çocuk kaderi mutluluk ve mutsuzluk. Oysa şaşkın olmamalıydı yüzün, beni gördüğünde. Elbet bir gün karşılaşacaktık bizde. Masalın son şarkısı için vakit bu değildi. Ödünç verdi zaman bu anı bize. Hiç birini bu kadar uzun zaman sonra gördüğün olmuşmuydu. Dile kolay sekiz ay. Belki susmalıydım ama anlatmalıydım. Sen konuşamazsın bilirim. İçinden ne geçiyordu o an keşke bilebilsem. Bir hayal benim istediğim zaten. Bir daha konuşamayız kimbilir. Yok! Yok! ben anlamalıydım. Korktuğun kadar yokmuş değil mi? Beni görmek basitmiş. Seni görmek gibi. Kötü biri olduğumu hissediyordum sana karşı önceleri. Konuşmamız biraz olsun değiştirdi. Onca insanı silebilmenin özgürlüğü yüreğinde iken. Ankara'da son tanıştığın insan ben iken, giderken. Beni silmene anlam verememişken, tek cevabı sana olan sevgim yüzünden diyebiliyorum. Avutabilmesi insanın kendini ne garip. Sen unutsan da, ben unutmam. Bu kadar basit değil. Sen bu değilsin. Bana anlattığın belki hayatının küçük bir parçasıydı. Eğer gerçek olduğuna inanıyorsan anlattıklarının, ki yalan söylemeyi o zamanlar bana karşı beceremezdin. Sen bu değilsin. Benim tanıdığım insana o kadar inanmışken, hayal kırıklıklarını kaldır. Dene, denemedim deme. Yeni aşkına, üzüntülerine, özlediklerine, sevdiklerine, hissettiklerine, yaşamak istediklerine varana dek anlat. Ben hatırlarsan mevsim kış, hava soğuk, kar yağıyor gece dinliyordum seni, seve seve. Yine konuş, kış geliyor işte! Utandır beni. Seni tanıdığım sen ol, utandır beni. Yorgun çocuk, mutlu çocuk. Umursamadığın her şeyin aslında yüzünde bıraktıkları paramparça. Neden mi bunları yazıyorum. O an sadece konuşmak istiyorsun, susacağını bilirken. Bir merhaba dışında çok cümle kuramayacağını bile bile. Sonra içinde o kadar kelime kalıyor ki söylenmemiş bir bakmışsın gitmişsin, gitmiş. Şunu da söylemek isterdim demek yerine biraz hal hatır sorup erteliyorsun söyleşini. Kendine kızmak yerine böyle kalmanın en güzeli olduğunu biliyorsun. Hadi yeniden tanıyalım birbirimizi. Hiç tanışmamış gibi değil. Tanıştığımız zaman anlatılmayanları anlatmak için. Bu kadar zor mu adım atmak. Bu kadar zor olamaz beni düşünmek. Merhaba dedin yeniden. Yeniden konuşalım biz seninle. Sırtını dönme insanlara, dik olduğunu güçlü olduğunu göster gözlerine baka baka... Aynadaki sen sen değilsin... Böyle gösteremezsin yendiğini asla onlara. Önemli değil deme. Önemli olmasa dönmezdin sırtını orada.

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...