29 Ağustos 2018 Çarşamba

Zamanın Sessizliğinden

Kızıyorum, kendime sadece...

İyi akşamlar sayın dinleyen, İnsandan Öte burası!

Yazmak, mürekkep lekesi, mürekkep kiri. Dağıldıkça beyaz sayfaların üzerine kirlenmiş düşüncelerim, tertemiz bir belleğe dönüşüyor. Umutlu, biraz da mutlu oluyorum. Biraz kızgın... 

Düştüğüm yerde tutunmak, durmak, susmak, konuşmaya lüzum yok, aslında duymak, her şeyi duymak, her şeyi duyamamak. En iyi konuşmak... 

Konuşayım mı?

Peki konuşayım, şimdi... Sana yaşamaktan söz edeceğim, zamanımız az. Bugün, işte bu gece, sayılamayacak denli çok sözcüğün arasından çıkıp, yığınla doğru sözcüğün arasından, yalnızca birini seçerek başlayacağım; DOĞMAK.

Aslında insan, bir konuda konuşmaya başlamak istiyorsa, mutlak bir sessizliğin içindedir, yalnızca sözcüklerin tınısını duymak için konuşmuyordur. Yoksa anlatacağı her şeyi zamanla anlatmış biri için neden bu denli sözcükleri ahenkle dans ettirme gereksimi duyayım ki.

Nasılsın? Bana bu soruyu sormayalı uzun zaman oldu. Hep bir "Nasılsın?" soruma karşılık olarak yer buldu. "Sen nasılsın?"

Hah!

Hayatında bir kez, ama tek bir kez duymuş olsaydım o soruyu kurumuş boğazında, bir solukla duyulan tınıyı, yerimden fırlarken bacaklarımın dağılıp çözüldüğünü hissetseydim, cam kırıkları gibi saçılan bedenimle koşarken, "İYİYİM" derdim. O bir tek sözcüğü kurabilseydin, bir bedeni yeniden doğurabilecek sözcüğü, o zaman anlardın. Anlardın bütün yazdıklarımı...



K(a)dına
İçinde kuru dallar, soluk altın rengi ay ve son sahipsiz çığlık olan
Beyaz kağıtları yüzdür, mürekkep lekesi kalmasın


Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...