28 Mart 2015 Cumartesi

Her şey bu kadar kötü değil aslında

“Her şey bu kadar kötü olamamalı” diyordu kadın. Belki eskiler giymeye devam etmese, devretse hayatı başka bir hayata, böyle düşünmeyecekti. Katı kuralları güneşi çalan perdeler gibiydi. Sevmiyordu, sevemiyordu. Bilmiyorum belki de seviyordu.

Hayatta birçok şeyi üst üste yaşamış birine göre, şu göz kamaştırıcı dünyada bu kadar ciddi olmasına gerek yoktu yinede. Sahibi olduğu şeylerin, ruhunu teslim edecek kadar sahibi olduğu şeylerin farkında değildi herhalde. Bilmiyorum.

Güzel şeyler düşünüp onun adına, yürüyordum. İyi olabilirdi, gerçekten iyi olabilirdi.

Bilmiyorum, sandığımdan iyi de olabilirdi.

Kaybettiklerinin farkındaydım. Bedenini yırtan, benliğini terk ettiren ve ruhuna eza eden gömülü yaşanmışlık izlerini yok saymam nasıl mümkün olabilirdi. Yalnız kaldığında avuçlarında sakladığı dünyasında düşlüyordu bir şeyleri. Beyazı terk edip siyaha göç etmişti içinde ve gözleri düşüncelerini aydınlatan düş lambaları gibi bırakıp gitmişti gözbebeklerini. Ağlıyordu gizli gizli. Bilmiyorum, beklide ağlamıyordu. Ağlayamayacak kadar kurumuştu gözyaşları…

Karanlıkta kaldığım, yalnızlığıma sarılıp uyuduğum zamanlar çok oldu benimde. Yinede, yeni bir gün sihirli ışıklarını vurmak için çabalarken gökyüzünden pencereme, düne ve yaşanmış onca şeye inat, yeryüzünün o muazzam denilebilecek ölçüdeki ihtişamlı halini gördüğümde gülümsüyordum. Birkaç saat sonra kötü olabilecek bir durumla karşı karşıya kalsam da yeni bir güne başlamak ve fırçamı istediğim renge bandırıp boyamak. Bu önemliydi.

İşte! Her şey bu kadar kötü değil aslında…

Tek bildiğim. Hissettiği her neyse kadının, mutluluğa ulaşacak olduğu o eşsiz koyda, bir şeyler bekliyor olacaktı onu. Ve her bir yol ayrımında üzülme diyebilmekten başka literatüre geçmiş bir sözcük bulamıyorum.

Anlamı derinlerde gizli bir durumdu.

Güven

Perdeleri kapalı bir tiyatro sahnesinde ya da senaryosu olmayan bir filmde oynamak gibiydi hayat

İçimde birikenlerin bedenimin dışına çıkmaması için, eksiltiyorum bedenleri varoluşlara inat

Güzel şeyler içinde gülerken insanlar, aynı şeylerin acıyı dönüştüğü bir ömrü yaşayabilir

Bir müziğin etkisinde yer alırken, “güven” dediğim az önce geçtiğim Ankara’da bir parkın adı

Bir tarafı daha ağaçlı, bir yanı beton yığını, beklide her şey olması gerektiği gibi

Düşlerde belirtilen zamanın içinden yiten insanlar misali, sıska kanlı ellerinle bir nota vur

Güneşin doğuşunu bekleyenlerin aksine, ayakta kalan bizler ölüme çok daha yakın dolunayı izler

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...