Bu kez kararlıydı genç adam. Kendinden sürekli bir
şeyler çalan, hazzı bu çaldıklarıyla tamamlayan kadından uzak duracaktı,
aramayacaktı onu. Yapamayacağını biliyordu, içinde ki aşk göründüğü gibi
değildi. Tüm vücuduyla sadece o kadına aitti. Bedeni sefalet içinde, ruhu alev
alev yanıyordu...
Uzaktı, çoktandır görmüyordu bakışlarını üzerinde...
Bedeniyle en son aylar önce birlikte olmuştu. Yasaktı aşkları evren içinde.
Kadın teslimiyetini, değer verdiği bir adama sunmuştu, genç adamı sevdiği onu
arzuladığı halde, yıllar önce. Genç adam sadece aşkını söyleyen kadını
istiyordu. Evet, birine aitti kadın ama genç adamı sevdiğini biliyordu. Öyle
görüyordu genç adamda, beraberken yaşanılanları düşününce. Kusursuz bir sevgi
vardı aralarında, göz göze bakarken bedenleri, hissediliyordu.
En
son o gece konuşmuşlardı, sabaha karşı bitmişti sözleri aynı yatakta. Kadın bir
süre görüşmemeyi talep etmişti genç adamdan, gözlerini kaçırarak. Genç adam
hayır diyemedi. Onu o kadar çok benimsemişti ki hücrelerinde, hayır
diyemiyordu. Onun için ölümü göze alan bir beden, nasıl olur da hayır
diyebilirdi yanındayken, onu delice severken, isterken. Beklemeyi göze aldı,
usulca kısık bir ses tonuyla tamam diyerek.
Bu
kez gelmemişti kadın, daha önce de aynı sözleri söylemişti, daha önce de bir
süre görüşmemek isteği olmuştu. Fakat geldiğinde daha yakın olmuştu genç adama.
Zaman haddini aşıyordu bu kez, genç adam dayanamıyor beklemeye, üzülüyordu
bedeninin her parçası. Yanan yüreği ve ona ulaşmak isteği söz verdiği halde
çaresiz bırakıyordu. Onu üzmemek için ona ulaşmanın en saf halini, az kırılgan
halini arıyordu. Kendini sokaklara bıraktı o gece, uzun zamandır alkol almadığı
aklına geldi. Önüne gelen ilk barın kapısından içeri adımını attı. İşte o an
bakışlarını hırçın, suskun, mutlu, karşısın da yabancı bir erkeğin kollarında
duran kadını gördü. Günlerdir aramak için bir yol bulma çabası sürdüren bedeni,
onun bedenini karşılamaktaydı. Fakat rolde bir hata vardı. Kadın bu kez onun
kollarının dışında başka bir dünya kurmuş mutluluk saçıyordu çevresine.
Kadın,
adamı geç de olsa fark etti. Genç adam durumun şaşkınlığı içinde giriş
kapısında kalakalmış öylece kadını izliyordu. Kadının yerini terk edişiyle seyir-i
bozuldu genç adamın ve kendisine yaklaşan bir beden olduğunu fark etti. Kadın
gözleri dolu ona geliyordu, anlatacak bir şeyleri var gibi… Genç adam kadının
sıcaklığını hissetmeden, donukluğunu çözmüş bedenini döndü ve bir bira bile
içmeden henüz ayrılmadığı ahşap bar kapısının önünden dışarı attı kendini.
Bara
gireli çok olmamıştı. Dışarı çıktığında genç adam yağmur yağıyordu. Farkında
bile değildi ilerlerken ara sokaklardan, yağmurun yağdığının. Ta ki bir sigara
yakmak için duraksadığında, cebinden çıkan kibritin sırılsıklam olduğunu görene
kadar. Tamamen ıslanmıştı üstü başı, kıyafetlerinden içeri sızıyordu yağmur
damlaları ve bedeninde geziniyordu. Sonra genç adam, üşüdüğünün farkına vardı,
üşümek titremesi neden oluyordu. Titreyen vücuduna aldırmadan, başını birden yukarı
kaldırdı ve yağmurun yağmasını izledi. Yüzünde ki damlaların sayısı daha bir
çoğaldı. Sanki bir şeylerin üstünü örtüyordu yağmur damlaları yüzüne düşerken.
Tuzlu gözyaşları eşlik ediyordu yağmur damlalarına… Genç adamın yağan yağmura
başını kaldırması bundandı. Kimse neden ağladığını sormasın diye yapıyordu, gizliyordu
gözyaşların cevabını.
Kimden
gizliyordu genç adam gözyaşlarını. Oysa etraf o kadar boştu ki… Bunun bile
farkında değildi. Sessizliği, sadece yağmurun apartman oluklarındaki akış sesi
bozuyordu. Sessizliğin içinde bir melodi yankılandı birden. Telefonu çalıyordu
genç adamın, rahatsız edici bu sesin kaynağının kendisi olduğunu fark etmesi
çok zamanını almadı. Sırılsıklam olmuş kıyafetlerinin ceplerinde telefonunu
aramaya koyuldu. Ses gittikçe can sıkıcı olmaya başlamıştı. Bir türlü lanet
olası telefonunu bulamıyordu. Kimdi gecenin bu saatinde. Tam kendine gelmişken,
tam huzuru bulmuşken, arayan kimdi. Kimdi. Birden farkına vardı, telefonunu
çantasına bıraktığının. Çantasına yöneldi, o an yine sessizlik hakimiyetini
sürmeye devam etti. Telefonu susmuştu genç adamın. Arayanın kim olduğunu merak
bile etmedi, vazgeçti telefonunu çantasından çıkartmaktan. Etrafına bakındı ve
yolun ortasında beklediğinin farkına vardı. Ne kadar zamanı geçmişti burada
böyle düşüncesiyle saatine baktı. Saat sabaha karşı dördü gösteriyordu. Bir
sorun vardı, hava aydınlanmak üzereyken saat bu kadar geri olamazdı. Birden saatinin
yağmur sularına dayanamayıp çalışmasını durdurduğunu anladı. Oysa geçen hafta
yeni almıştı saatini yaşlı bir seyyar satıcıdan. Üstüne üstelik su geçirmez
olduğunu söylüyordu satıcı saatlerinin… Bir an bu duruma bozuldu, sinirlendi
fakat umursamadı. Çünkü kafasını kurcalayan zaman değildi, artık zamanın bir
önemi de yoktu. Hem nereden gelmişti saate bakmak aklına… Duraksadı. Yeniden,
saatin aklına girdiği beyni bıraktığı geceye döndü, en son ona doğru
yaklaştığını hissedip barda bıraktığı kadına. Sevdiği kadına. Şu an neredeydi,
ne yapıyor düşüncesi sardı bu kez genç adamı. Bıraktığı yerde olmadığını
kesindi, bu saatte çoktan kapanmış olmalıydı gittiği bar. Düşüncesi, kadını
gördüğü erkeğin kolları arasına kaydı. Onu kollarıyla saran ve mutlu bir yüz
ifadesi verebilmesine yardım eden adamla mı beraberdi kadın bunu bilmek
istiyordu. Aynı yatakta başka bir erkekle bulunması düşüncesi beynini yiyordu.
Belki de ayrı yataklarda olabilirlerdi diye düşündü. Biraz sakinleşti genç
adam, yine de aklının bir köşesinde kuruntu yapıyordu. Çok yakın bir arkadaşı
olabilir diye düşünmeye başladı genç adam. Bu durumda bu kadar yakın
olmalarının bir anlamı vardı. Peki, madem çok yakın arkadaşı idi o adam neden
gözleri dolu açıklama yapacak bir ruh halinde geliyordu barda genç adama doğru.
Genç adam kafasında ki sorularla boğuşmaya başladı. Kendini mutlu edecek,
kadını koruyacak düşünceler kurguluyordu kafasında. Bir türlü sonuç elde
edemiyor git gide geriliyordu bedeni yoğunlaşan düşünceleriyle.
Acıktığın ve titrediğin farkına
vardı. Üstü sırılsıklam bütün geceyi dışarda geçirmişti. Uzun bir zamandır da
bir şeyler yemediği aklına geldi. Toparladı kendini ve otobüs durağına doğru
yöneldi. Fazla üşümeden gelmişti otobüsü evine götürmeye genç adamı. Bindi
otobüse, bilet parasını ödedikten sonra boş otobüs koltuklarında yerini
ayırttığını düşünerek cam kenarına geçti. Başını cama dayadı. Göz kapakları,
güneşin doğuşuyla renklerine kavuşan doğayı izlemesine müsaade etmedi ve
kapandı…
Gözünü açtığında ineceği yeri bir
iki durak geçmişti. Otobüsün inmek için ikaz düğmesine bastı ve önündeki ilk
durakta indi. Eve doğru yürümeye başladı genç adam. Birden kar atıştırmaya
başladı. Gece bardaktan boşalırcasına yağan yağmura inat sakin kar, genç adamı
rahatlattı. Bir gülümseme aldı yüzünü. Karın yağmasına çocuk gibi sevindi.
Adımlarını yavaşlattı karın altında üşümeyi göze alarak. Doğa bile bu kadar
güzel ve mutlu iken neden kendisinin mutlu olamadığını düşündü. Kaybettiği bir
aşk vardı. Kendi kaybetmeyi seçmişti belki de o gece tamam diyerek kadına. Genç
adam mutsuzluğunun adımını kendi atmıştı. Mutluluğun da adımını atabilirdi
oysa. Yapabileceğini biliyordu, onun gibi başka kollarda değil, kendi içinde
mutlu olmanın yolunu bulabilirdi. İnanıyordu. Gerçekten hayatını adadığı o
kadın mıydı mutluluk, kaybettiği hayatına kaldığı yerden başlamak mı?
Düşüncelerinde ki soruların cevabını yüzlerce kez sordu kendine eve gelene
kadar genç adam. Mutluluk, mutluluk, mutluluk… Sürekli aynı sözcüğü
tekrarladığının farkında değildi. Kadın inandığı gibi mutlu olması için gerekli
miydi? Takıntısı gitgide kadına karşı büyüyordu. Acı çekmeyi seviyor gibi
görünüyordu. Yaşayacak, yapabileceği binlerce hata varken aynı hatayı
tekrarlıyordu. Kadın düşüncesinde mutluluk rolünü değiştirmeye başlamıştı.
Artık bir hata olduğunu kabulleniyordu. Değiştiremediği ve önünde saygı durup
sürekli korumaya çalıştığı bir hata.
Eve gelmişti sonunda. Kapıyı açtı ve
sıcak evine girmek için adımını korkusuzca eşikten içeri bıraktı. Derin bir
nefes aldı. Ayakkabılarını çıkarttı ve üstünde ki ıslaklığın sebebi olan
kıyafetlerden kurtulmaya başladı. Çıplak bedenini sıcak bir duşla onurlandırdı.
Uzun bir süre benini sıcak suda dinlendirdi. Uyku sarmıştı, yorgundu genç adam.
Duştan çıkar çıkmaz doğruca yatağına yöneldi uyumak için. Başını yastığına
koyar koymaz bütün yaşanılanları düşünmeye başladı. Yine kendi kendine aynı
sözcüğü paylaşıyordu. Mutluluk, mutluluk, mut… Bir kez daha yinelemeden yorgun
bedenini uyuyakaldı genç adamın.
Uyandığında akşamüstü olmuştu. Kar
yoğunluğunu azaltmış, ortalık bembeyaz görünüyordu. Güzel bir tablo, karşısında
duruyordu genç adamın. Sıcak bir kahvenin kendisine iyi geleceğini düşündü.
Tutkunu olduğu Chopin eşliğinde kahvesini hazırlamaya başladı. Bardağını
hazırladı ve tablosunun karşına geçti. Bir yandan kahvesini yudumluyor, bir yandan
da beyazın saflığını izliyordu. Sokaktan geçen insanlara ve karla iç içe olmuş
çocuklara takıldı gözleri. Havanın soğukluğunu olduğu yerden insanların
yüzündeki kırmızılıktan anlayabiliyordu. Kahvesini yudumlarken içinde ki
sıcaklığı ve huzuru da anlayabiliyordu. Rahatlamıştı düşünceleri, yalnız
kalmak, iyi bir uyku ve bir bardak kahve kendisine getirmişti genç adamı. Sanki
özgürlüğünü yeniden eline almış gibi hissediyordu. Kadını düşünmüyor, onu
aramanın sadece mutsuzluk olduğunun farkına iyice varıyordu. Belki içinde
burukluk bırakmıştı, özleyecekti belki de kadını, ama aramayacaktı kesinlikle.
Kahvesinin seviyesi gitgide
bardağında azalıyordu. Birden genç adamın gözü masasının üzerinde ki uzun zaman
önce okumak için eline aldığı kitaba takıldı. Kendi kendine içerlendi ve kitabı
alıp koltuğuna yöneldi. Hayatına kaldığı en güzel yerden başlamıştı artık genç
adam. Bu gece yarım bıraktığı her şeyi tamamlama kararıyla kitabını sonuna
kadar okumak için yeniden açtı sayfalarını. Tam kitabın son sayfalarına gelmişken
kapı çaldı. Kimdi bu saatte diyerek yerinden kalktı kapaya yöneldi yavaş
adımlarla. Kapı inat edercesine birkaç kez daha çaldı. Geliyorum diye seslendi
genç adam. Kapıyı açtı ve olduğu yerde donakaldı. Gelen kadındı. Yeniden
hayatını toparlamak için içten içe savaş verirken nerden çıkmıştı, neden
gelmişti şimdi buraya diye düşündü genç adam. İkisi de sessiz kapının önünde
gözlerini dikmiş birbirine bakıyordu. Kadın, beni içeri davet etmeyecek misin
diye söze girdi. Genç adam şaşkınlığını üstünden atamadığından başını
girebilirsin der gibi salladı. Kadın içeri girdi genç adamın odasına yöneldi ve
oradan genç adama hadi kapat kapıyı gel diye seslendi. Kadının sesiyle
kendisine gelen genç adam kapıyı kapattı ve odasına gitti kadının peşinden.
Kadın genç adamın en son oturduğu koltuğa oturmuş, genç adamda karşısında ki
koltukta yerini almıştı. Yine sessizlik koruyordu kendisini. İkisi de
konuşmuyorlardı. Sadece birbirini izlemeye devam ettiler. Kahve içermişin diye
sordu genç adam. Kadın kısık bir sesle evet, mümkünse dedi. Mutfağa gidip
kahveleri hazırlayıp geldi genç adam. Kadına kahvesini uzatırken neden
buradasın dedi sesi gergin huzursuz. Kadın genç adamının sesinde ki gerginliğin
kendisinden kaynaklı olduğu biliyordu bu yüzden onun bu tavrına ses etmedi.
Genç adam kadının içini acıttığını düşünüyordu ve onun burada olmaması doğru
olan şey diye düşündü. Öfkeli bir ses tonuyla kadına döndü hayatından defolup
gitmesini söyledi. Kendini daha fazla düşürmeden gözünde çekip gitmesini
söyledi. Kadının ayağa kalktı, gözleri doldu, genç adama döndü kollarını uzattı
ve dudaklarına son bir öpücük bıraktı, seni seviyorum diyerek artan
gözyaşlarıyla genç adamın evini terk etti. Genç adam kapanan kapının sesiyle
olduğu yere çöktü ve elveda sevgilim diyerek sessizce ağlamaya başladı. Elveda
sevgilim. Artık genç adam içindeki her şeyi acıtmış, yok etmişti kadına olan
tutkusunu. İlk kez kadına bu kadar sert olmuştu. Geri dönüşü olmayan bir yolu
seçerek kadını hayatından tamamen çıkarttı. Yaptığını düşündükçe kahrolmaya
başladı, ayağa kalktı dolabından içkisini çıkarttı, kahvesine her zaman
olduğundan daha fazla ekledi, kaldığı yerden kahvesini yudumlamaya devam etti.
Ağlıyordu, gözyaşlarına engel olamıyordu. Onu o kadar çok seviyordu ki kendini
hiçbir zaman affetmeyeceğini düşünerek, kahrediyordu. Özgür olduğu yerde
bitmişti her şey. Hayatında ki en kötü an tek mutlu olduğu yerde yaşanmıştı.
Kadını düşündü, onu sevdiğini haykırmaya başladı. Durmak bilmeyen gözyaşlarını
sildi. Pencereyi açtı kadının sokaktaki gidişini izledi. Arkasından seni
seviyorum dile seslendi ama sesi o kadar yorgundu ki kendi bile söylediği
duymadı. Sevgisini sonsuzluğa bırakmak istedi. Pencereyi kapattı çalışma
masasına yöneldi genç adam. Kadına son bir not yazdı. Çalışmasa masasından
tabancasını çıkarttı ve başına dayayıp yorgun, titrek ve kısık bir ses tonuyla
elveda sevgilim diyerek tetiği çekti. Kanlar içinde yerle düştü genç adam.
Ertesi gün bütün gazeteler ve
haberler genç adamın ölüm ilanını yayınladı. Arkasında bıraktığı not günlük bir
gazetede büyük puntolarla ölüm haberinin yer aldığı fotoğrafının altına
yazılmıştı.
Cennette seni bekliyorum sevgilim,
dünyada sevgim sonsuza dek yaşayamazdı…