21 Kasım 2014 Cuma

İhanet

Bu gece elimde yine son dediğim kadeh.
Ağzımda hiç bir zaman dile getiremeyeceğim cümleler.
Aklımda yine o yüzün.
Aklımda aklın.
Gözlerin, dudakların sonra.
Sonrası mı?
Bir kere de ben susuyum sen anlat, anlat...
Bakma, bakma ben ağlamayı severim.
Fakat gitmeler.
Gitmeleri sevemedim.
Ve sen gittin.
Gittin ve arkandan cümleler kurmakta zorlanıyorum.
Bunları değiştirecek biri var mı?
Ne diyeceğimi, ne yazacağımı bulamıyorum.
Sustum.
İçime attım, sustum.
Aklımda giderken kurduğun cümleler.
Düşündükçe, siliyorum gözlerimi geçmiyor.
Konuşamıyorum.
Titriyor dudaklarım.
Daha fazla ne kadar susabilirim.
Sen bana gitmek için gelmişsin.
Hemde nasıl bir gitmek öyle...
Cehennem, göz yaşlarımla ıslanıyor.
Kuruyor.
Kabuslarda yaşıyor gibiyim.
Gitmek, gitmek yakışmadı sana.
Gitmek, ihanet bana.
Geride kocaman bir çocuk ağlıyor.
Aslında demiştim kendi kendime, ağlamak yok.
Ama ne yapıyım, henüz alışamadım.
Beni hatırlamayacağın günün geleceğine alışamadım.
Aklının bir köşesinde yer eden beni,
Çocuklarına geçmişten bir gün gibi anlatacağın,
O ana kadar, aklına gelmeyeceğime alışamadım.
Erken.
Çok erken.
İyisin değil mi?
Yine kendimden bahsettim durdum.
Yine kendi düşüncelerimden.
Çektiğim acıdan.
Haklısın, hep böyle başlıyorum söze.
Kendimce, kendi merkezimde.
Önce halini hatırını sormak gelmiyor aklıma.
Aslında geliyor da...
Sormaya sıra gelene kadar yazdıkça yazıyorum.
Kendimce aklımda kalanları.
Aklımdan çıkmayanları.
Kusura bakma.
Aklımda sen varsın.
İhanetim benimde, geç sormaksa hatırını
Anlayışla karşılayasın.

 

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...