31 Mayıs 2013 Cuma

Renk

Umut, rengarenk balonları şişirmek gibi...
Nefesin yettiği kadar büyük.
Siyah beyaz filmlerde ki çiçekler,
Hayal edebileceğinden de renkli...
Geleceğine dair, umutların olduğunda.
Gri duvarların arasında uyanırsan çocuk.
Şaşırma! Biz yeşili, kahveyi, maviyi koruyamadık.
Koş! Uçurtmanı al ve renklendir,
Bizlere inat gökyüzünü...
Korkuyorum, böyle bitmesine renksiz.
Ölmek zor, ölmek beyazlar içinde,
Rengarenk hayatta, tek renkle,
Ne kadar renkli bırakmasak da size.

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Hoşgeldin

Çözmüşüm zincirlerimi, açık denizlere,
Sana doğru, ben hiç böyle olmuş muydum?
Son bakışın, son yağmurlar, son yalnızlık,
Geçecek sana uzanan özlem.
Seni öyle sevdim, öyle ya
Rüzgara kapılmış geliyorum ben.
Anlamadığım bir şey var kesin,
Neden, neden gitsin sen.
Senin şarkılarını dinliyorum,
Bıraktığın, hani birlikteyken.
İlk dokunuşunda ki sevgi, yakın hatıra...
Sesini duymayalı ne çok oldu.
Dudaklarının arasından çıkan nefesle, büyüleyen sesin,
Hiç beni sevdiğini söylememiştin.
Oysa ben her fırsatta 'seni seviyorum' diyebilmiştim.
Aşk sözcüklerim kayıp açık denizlerde,
Aşk sözcüklerim soluyor yorgun tenimde.
Hayata bağlanmak için, sebeplerimden olsan da.
Kaybetmek, ölüm değildi seni...
Gizlice sorular sorsan, ben bilmeden.
Sensizliği asla düşünmesem,
Bana öğütler versen, dinlemesem,
Canımı yaksan, düşünmeden,
Yeniden doğalım küllerimizden desen,
Sevgim, değişir mi ki yüzüm.
Hissetsem gülerken, sıcacık bakarken.
Hoşgeldin, hoşbulduk diyebilirken.

23 Mayıs 2013 Perşembe

Değişim


‎Bugün seni tanıdığım yere gittim
Baktım seni ilk gördüğüm yerde durdum
Oturdum bir bira söyledim dostlara
Konuştum anlattım yine onlara
Dedim ki mekanlar bile değişiyor
O nasıl değişmeden kalır bu dünyada

Anlattım Sormadan


Oysa bakışlarının içindeydim her sabah
Kaybolan gençliğimin habercisiydi kuşlar
Ben annemden doğalı yirmi üç kez öldüm
Yaşım ölümümden belli
Kadınım yokluğun bir yara
Mühebbet  yediğim suçlara
Sen hayatımdan ayrıldığın gün
Vazgeçtim çocuk olmaktan
Elimde tebeşir lekesi
İlkokul sıralarından kalan
Amcamın yolunu gözlerdim
Babasız büyümem işte bundan
Bir ekmek uğruna bütün kavgam
Dostlar tenha sokaklarda bulurlar
Ayakkabı boyarken ilk gençliğimi
Resitaller yazarım arkandan söylenmemiş
Ben bir garip çoban
Daha kuzu bile gütmemiş
Toprak kokusunu içime çektim
Dedem bilirim çiftçi kahraman
Sen varlığın olmadan
Ben bir ölü adam…
(21.11.2011)

Arkadaş


Sevmekten korkmayacaksın arkadaş
Seviyorsan eğer adam gibi sarılacaksın
Sevgini öyle bir hissetireceksin ki
Bir anda yapışacaksın dudaklarına
Kalabalık bir sokakta
Herkes görsün diye gecenin içinde
Bir sokak lambasının loş ışığında
Öyle delice, hırçın ve aşkla
Utanmayacaksın arkadaş utanmayacaksın
Sevginle elele tutuşup devam edeceksin yoluna
Herkes sana bakacak teleşla, hayretle
Umursayacaksın arkadaş
Önlerinden gururla geçeceksin
Sevgin hissedecek bunu
Hayret edecek insanlar cesaretine
Yaptığın aslında ne güzel oldu arkadaş

Yoruldum Düşlerimle


Hayat düşlerle dolu,
Yoruldum, yordu.
Uykularım, geceleri bölünüyor artık
Göz kapaklarım ağrıyor.
Uyumak ne mümkün,
Seni düşlerken.             
Seni düşünürken,
Kaybettiklerim artıyor git gide.
Sokakta ki yabancılar bile
Halimi görürken, suskun.
Bir dost selam verse,
Seni anlatıyorum.
Gecelerimi,
Seni düşlediğim geceleri
Anlatıyorum onlara bir köşede.
Ne olacak diye sorarlar kendilerince...
Bilmem diye yanıt veriyorum.
Yoruldum sadece.
Seni düşlemek bu kadar güzelken,
Yoruldum.
Sensizlikten yorgunluğum.
Yoruldum.
Düşlerimde ki sen ile,
Ayakta duruyorum.

Özgürlüğüm


Yorgunum, susuyorum, başım ağrıyor
Özgürlük savaşı verirken
Hücremde bir kadın kokusu
Tek hissettiğim tenimde kalan
Hayalimi çaldılar benden
Polis sirenleri, coplar, telsiz sesleri
Yaşım on sekiz bilmeden
Özgürlüğüme on dokuzum yetmeden
Seni yeni tanımışken
Tek pencere dört duvar oldu kadınım
Senin kokunla birleşen
Deli yanım, tutukladılar beni ülkemden
Bir sen vardın sevdiğim
Bir de özgürlüğünü istediğim ülkem
Sol yandaşlı sloganlar aldı beni
Oysa yeni tanımıştım
Sevişememiştim teninle
Gözlerimle gözlerini hissetmeden
Özgürlük kavgamı verirken
Daha yaşım on sekizken
Ne seni verdiler, ne de özgürlüğümü
Ne seni gördüm, ne de özgürlüğümü
Polisler, coplar, sesler
Ne bıraktılar benden
Özgürlük savaşımı verdiğim
Seni severek bıraktığım
Ülkemden.

Bitti


Yağmur yağıyor
Seni hissediyorum
Yağmurda uzun uzun öpüşünü
Sırıl sıklam bedenimde ki nefesini
İşte terkediyorum bu kenti
Elinin uzanışı yeniden
Artık uzak düşüncemden
Ben yalnız yürüyorum
Yağmur yağıyor
Ben terkediyorum
Sevişmelerle geçti
Düşlediğim kentteki sevgili

Beyefendi


Sevdiği kadınları bir bir kaybetti
Hayat elindekilere göz dikmişti
Birer birer alıyordu her şeyini
Yalnız kalıyordu her geçen gün
Hiç değiştirmiyordu
Şarabının markasını
Sigarasını da ekleme içiyordu
Sokak başında ki yerini beklerken
Basit yaşıyordu
Basit
İyi felsefe yapıyordu
Ama konuşanı yoktu
Çoluk çocuk dalga geçiyordu
Olsun o kadar eli yüzü kir içinde
Dilencilere inat gururu kendi içinde
Eskiden giyinmeyi bilirdi
Hayat elindekileri alana dek
Gerçekten çok zengindi
Ya şimdi
Sevdiği bir kadın için
Oldu hayatta ki yeri
Sokak köşesinde ki
Kir pas içindeki sarhoş
Beyefendi...

(02.01.2011)

Ansızın ve Aniden

Ben çok sonra koydum, her şeyi yoluna.
Yalnız geçen yılların esareti.
Kafamı karıştırmıştı mutlulukla, geçerken zaman.
Kelimeler şu an yalan,
Konuşmasam beni yakar, konuşsam seni.
Sözcüklerin anlamları biterken,
Öyle olur ya bazen,
Bu sana son sususum, son sözüm olsa,
Bir hayat yetmezdi, konuşulmayanı anlatmaya.
Yolumuz devam etse de sonsuza.
Bir hayat biriktirdiğim yetseydi sana.
Bu aşk bir gün bitermiydi.
Kalemimde anlam, sadece kağıtlara varlığımı anlatan.
Beni umutsuz bir çocuk gibi gözü yaşlı koyan,
Sen kimsin, düşündükçe güzel olup, unutulmayan.
Al beni yeniden aşka, ansızın ve nedensiz.
Sen uzakta olan, ışıklarını yak gecenin,
Kaybolmasın karanlığın içinde gölgen.
Ben karanlığında uzak bir şehrin,
Anılarla, gözü yaşlı beklerken.
Güneş doğacak, sabah olacak yeniden.

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Gitme Sen Kal


Biraz önce birini kaybettim.
Biz çok eksildik, sen yanımda kal.
Korkma, bize bir şey olmaz.
Gitmek dediğin, her sabah...
Boş masa, yarım kalmış çay bardakları,
Ekmek kırıntıları, kirlenmiş çatallar.
Yarın yok, vazgeç artık.
Bizden sonra gelenler, giderler.
Bir hançer yarası zaman,
Birikiyor kan üstünde, pıhtılaşmış gönül.
Güne yeniden başlamak gibi,
Gidene ağlamak gibi,
Gecenin bittiği an.
Eteklerine dolaşmış yalnızlık,
Gitme!
Gitme o evin kapısında bekleyen var .
Mevsim değişse de sen kal, kal.
Yalnızlığımızı paylaşacağımız an hep var.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Kadınlar Hep Ağlar

     Artık yazamıyorum. Kelimeleri kontrol edemiyorum kalemimde. Küfür etmek istiyorum, küfrü sevdiğimden değil. İçimde ki yanılgıların ve karamsarlığın kelimelerde ki tek tesellisinin bu olduğunu görüyorum. Daha fazla gelecek kaygısı yaşamak bir yana geçmişimi düşünmeden edemiyorum. Olduğum zamanı ne kadar mutlu ve gelecek geçmiş kavramından uzak geçiriyorum. Gücün en üstünde olduğumu düşünüyorum o an. Cömert bir zaman sunduğunu düşünmeden de edemiyorum hayatın bana karşı. Sonra bir kadın geliyor karşıma, kuşku yok gerçekten sevmiş zamanında, olan her anı anlatıyor göz yaşları içinde. O an anlıyorum kadınlarda seviyormuş gerçekten diye. Toplumun içinde hep bir erkeğin kadından fazla sevdiğini düşündüğüm oluyor. Bu gerçekten böyleydi, ben böyle hissediyordum ya da. Öyle olmadığını anladığımda, yanıldığımda susuyorum. Yalnız kalmak istiyorum, bırakıp o anlatırken bunları gitmek istemiyorum. Ölümün tüm koşullarını sağlayan bir beden karşısında kelimelerle oyun oynamaya başlıyorum biraz mecbur hissederek kendimi. Kadın karşımda ağlarken, çok sevdiği anı sunarken, içinde bulunduğumuz anda. Onu teselli ediyorum. Gözyaşları çekiliyor göz kapaklarının içinde, elimi uzatıyorum akmış rimelini siliyorum, sanki geçen an yaşanmamış gibi dursun diye. Gülmeye başlıyor, bakışları değişiyor. Karşısında beni sahiplenme arzusuyla duruyorum işte. Bana gelenin nasıl reddetme halini alacağını gördüğüm ana. Susuyorum, bir sigara yakıyorum. Bir çok birey bu anı değerlendirmek isterken ben kaçıyorum, bu farkındalıktan. Acı içinde yoğurulmuş bir bedene yapılan müdahalelerle hayata döndüren ben, doğru insan olmadığımı biliyorum. Utanıyorum yaptıklarımdan, insanı, karşımdaki kadını kandırmaktan utanıyorum. Ortada hayatın bize sunduğu bir zafer var  ama hak edilmemiş bir zaferin tadını yaşamak istemiyorum. Gitmesi için gözlerinin içine bakıyorum. Bağlanmışlığı o kadar içine işlemiş ki, acılarını çeken bir bedeni bırakmak gelmiyor içinden, kadının. Yüzümü çeviriyorum yüzünden. Ağlama başlıyor yeniden.

17 Mayıs 2013 Cuma

İstanbul'da Bir Ölü

Kadıköy de bir vapur sesi
Uzaktan eşlik ediyor
Eskiden kalma bir müziğin tınısına
Bu ilk defa değil inandığım
Yeşile, maviye, griye ve sevgiye
Yalanlar söylemeye başladığım gün
Huzuru bulduğum gün
İşte şimdi büyüdüm dedim
İstanbul ayaklarımın altında
Kenarları narince kazınmış bir kaldırım taşıyla
Son bir defa boynuna sarılmak isterdim
Yalnızlığın yerine beklerken
Deniz hırçın bugün
Hava kapalı, martılar sessiz
Solumda ölüm ve sağımda hayat
Ben ortada bekliyorum çaresiz


15 Mayıs 2013 Çarşamba

Üzülmeye Değmez Asla

İnanmıyorum kimsenin mutlu olmadığına.
Hayat dediğin yirmi dört saatten oluşmuş,
Zaman kaygısı.
Zaman dediğin; gülmeden geçmez asla...
Bakma sen en dertli insanlara.
Aç şarabı ver elinin altına,
Çeksin kafayı bulsun latifeyi, sedayı.
Ya da al karşına, anlat ondan farklı olanı.
Üzülmeye değmez,
Çünkü insanı üzen yalnızlıktır.
Ne dost ister, düşman başa bela.
Ne sevgili ister, alışınca gönül yalnızlığa.
O zaman ne küsersin hayata...
Ya duâ et, yada kûfür.
Ağlayıp durma boşa...

Yolcuyuz Hayatta

Kendini bir şey sanma.
Bildiklerini, yaşadıklarını kendine sakla.
Aklımdan geçenleri bilirsin,
Zaman her şeyi anlatır nasıl olsa.
Gözlerini bir gün yeniden açtığında,
Kurtulduğunda karanlıktan.
Sen de anlayacaksın.
Yolcuyuz hayatta.
Kelimelerin ardına saklanmış yokluğumuz.
Bizi biz yapan değildir...
Ben seni unutmam kolay kolay.
Ben aynı değilim şimdi hayatta.
Tanıdığın günden bu yana,
Değişen değiliz,
Değiştirenler biziz.
Unutma herkes aynı değil hayatta,
Ama sen bildiklerini kendine sakla.
Bir gün çıktığında karşıma,
Otur yanıma bana eskiyi anlatma.
Dediğin gibi insan yargılanmaz,
Geçmişiyle asla...
Unutma! Benim dediğim hep var aklında.
Kusursuz sansan da yaşadıklarını,
Özgür olduğunu hatırla.
Özgürlüğünü geri kaybedeceğinden değil...
Söylemem gerekirse;
Şimdi beni iyi dinle...
Bir şeylerin kalıcı olmasını istiyorsan hayatta.
Önce kendin inan buna.
Çünkü değişiyorsun hala.
Zamanla çözeceksin gerçeği,
Takma söylediklerimi boşa...


11 Mayıs 2013 Cumartesi

Cennette bir kapı var madem;
Açılacak günahsız kalırken.
Huriler karşılayacak dersen.
Cennet nedir ki ?
Böyle bir düzen dünyada var zaten.

Ne Diye

Yaz yağmurlarını severdim
Pencereden bakarken
Yani dedim ya
Şarap elimizde
Bir türkü tutmuş dilimiz
Beklemekte
Sonra sessizlik içinde
Başladılar soru sormaya
Bir kaç tanıdık isim
Söyleyeyim bari sizede
Çok içiyorsun dediler
Dedim içmemden size ne
Az uyuyorsun dediler
Dedim uyku haram gözlerime
Dediler niye
Dedim bakıyorum görmesem de
Hissederek o gözlere

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Güzele sûal sorulmaz
Şarap içersin durulmaz
Güzel cana bir nefes kattı mı
dudaklarından
Güzelden son yaşanılmaz 

7 Mayıs 2013 Salı

Delilik Hikayeleri 1

     Dokunuşundaydı hayat, mevsimin baş edemediği yoksunluktu yalnızlık. Sıcaktı iklim ama üşüyordu bedeni kuşkusuz. Bira, patates tava ve tuzlu fıstıktı muhabbetinin çekilebilir tek yanı. Hep hızlı yerdi sanki önünden alacaklar gibi kendi sahip olduğu masaya bolca söylediği meze tabağını. Hafiften bol giyerdi, göbeğinin görüntüsünden rahatsız olduğu gerçeğini saklamak için. Sonra bol giyinmesinin mazeretini aşırı sıcaklara yorardı, rahat ettiğini, terletmediğini söylerdi etrafında ki dostlarına. Dostları mı ? Aslında yoldan geçenlere laf atıp masasına buyur ettiği insanlardı. Büyük hayalleri olduğunu hiç duymadım. Zaten her konuşması o kadar bayat oluyordu ki insanlar onun ayık mı ? sarhoş mu ? olduğunu bile düşünmeden içlerinden delinin biri diye düşünüyorlardı. Zararsız, yalnız kalmış, cebinde fazlasıyla parası olan, sadece muhabbeti iki bira içmeden çekilmeyen eli açık bir deliydi. Hiç sigara içtiğini görmedim, edilen ikramları geri çevirirdi elinin tersiyle.
     Ben mi kimim ? Bu adamı böyle kaleme alan benim işte. Ben her gün gelip aynı masaya, aynı saatte oturan, soru bile sormadan önüne fıstık, patates kızartması ve bira koyan o gencim. İster barmen deyin, ister yamak, isterseniz de garson. Önemli olan anlattığım hikayeyi dinleyeceğinizden şüphesiz en büyük deli sizsiniz.
     Dokuz yıldır aynı yerde bir çok insana servis yapan bendeniz. Ne cansız karakterleri canlı hale getirdi bu beden hayalinde bir bilseniz. Okuduğunuz hikayeler gerçek mi ? yoksa hayal ürünümü ayırt edemezsiniz. Siktiğimin barında yıllarca köşeye sıkışmış ekmek derdinde olan ben, tek hobim yazmaktı. Hazır kalem elimde dostlar bu kez de kendi hikayemi anlatayım size.
     Sayfalar dolusu yazıp kafanızı şişirmek değil amacım. Başta da dedim ya hayalde var gerçekte var beni anlatırken size. Siz artık kendi içinizde yorumlayın gerçek mi, hayal mi diye, ben bir sigara yakıp bira içeyim bide.
     Bundan tam dört ay önce başladı şimdi anlatacağım hikaye. Arkadaşlarla her zaman olduğu gibi ayakta durmuş muhabbetin en kralını ediyoruz. Bacak arası bilimi yaptığımız doğrudur kuşkusuz erkek erkeğe. Elimizde kartondan çay bardakları ve sigara. Havayı hiç sormayın. Ocak. Dışardayız ama güneşli bir gün, meğer onun geleceğinden belliymiş güneşin açması bu gün. Yan tarafımızda bankta oturan kız arkadaşlar var onların yanına gelenmiş meğer güneşi açtıran. Biz de boş değiliz hani, geniştir çevremiz tanırız bir çok kişiyi. Dedik. Buyur edin diye aralarında tek tanığımız kara kızımız Eceye. Kırılır mı ? isteğimiz hemen buyur edildik.  Başladık muhabbete.Hiç sevmem yeni birileriyle edilen ilk ağız dalaşını bende. Vasıfsız bir olay gibi gelir yaptığım sanki. Ta ki gözlerini gözlerimin içinde hissettiğim ana kadardı hepsi. Sanki konuşurken başka şeyler söylüyordu. Sormayın ne diye... Sizinde başınıza gelmiştir böyle bir olay elbet. Anladınız mı şimdi beni. Diyeceksiniz ki aşık olan biri dört aydan sonra neden bu kadar keyifle anlatır kendini. Derim size var mı sizden ötesi. İnsan sevse de sevmese de gelecektir keder illa ki. Neden üzecekmişim kendimi. O da beni bir süre sevdi. İşte benim anlatacağım da bundan ibaret fazla bir şey beklemeyin. Ne diyordum dostlar, yine bokunu çıkarttık anlattığımız hikayenin. ne yapayım alışamadım gidişine vurdum kendimi hikayeye başlarken anlattığım Deli İsmail Abi gibi alkole, sigaraya, esrara. Aslında ondan daha da fazla deliye. Aklımı aldı derseniz o güzel, normal görünüyorum ama akıl ne gezer. Biz değilmiydik hikayeleri seven, aşkından deliye dönen halk kahramanlarını benimseyen. Alın yemi deli kahramanınız bendeniz nacizane yazarınız. Ne olur benim hikayemde anlatılsa ilden ile, söylense aşkımın kelimeleri dilden dile aşk nameleri diye...
     Şimdi böyle yazınca size. Hiç anlatmak gelmedi kalemle onca şeyi size. Bir gün gelin anlatayım fazladan vaktiniz vardır umarım dinlemeye. Hem birer kahve içeriz karşılıklı hatırı kalır, hem uzun uzun konuşuruz adı kalır. Benden size tavsiye deli olmasanız bile gülün kendi kendinize...

Diri diri yanıyor bedenim
Büyüdükçe güzelliğini kaybeden her şey gibi
Kaybediyorum kendimi
Bu şehir ismimi heceliyor
Al beni Tanrım yanına
Ben artık dayanamayacağım

Gözlerinden uyku gittiğinden beri
Derin derin çekersin içine geceyi
Sessizliğine bir müzik eşlik eder
Yalnızlığını yıldızlar aydınlatır
Yutkunursun gece ağırlaştıkça
Geçmişini düşünürsün geleceğinde
Bu gece son işte dersin
Sabah olunca yine gülersin

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Her Gittiğinde Daha Bir Özler İnsan

     Daha geriye gidiyordum her geçen gün. Kendimi yollara vuruyor kafam o gün nereye gitmek istiyorsa oraya yöneliyorum. Şehirler arası otobüs hatları, raylarda hareket eden şimendiferler bana çalışıyor sanki. Biletler birikiyor çantamda, anılara ortak koşarak. Yeni sokaklar, yeni yüzler ve karşılıksız yardımlar görüyorum. Yorulduğumda, mesela bir söğüt dalının altında, sıcaklığından kurtuluyorum mevsimin. Azıcık dinlenirken, sigara sararak tütün kutumdan. Aklıma gelen kelimeleri döküyorum kara kapaklı defterime, mürekkebin el yazıma ortak olmasıyla. Fotoğraflar çekiyorum içinde ben olmayan. Deklanşöre her bastığımda yüzler
değişiyor. Sanki hepsi gün boyu aldığım yollarda ki yüz ifademi yansıtıyor. Kendimden şehirlere giderek kaçıyorum. Her şehirde yeni bir hatıra bırakarak gidiyordum oysa. Gidiyordum kendimden arınarak değil, kendime daha fazla ekleyerek, doldurarak içimde ki benliği, yaşayarak ve unutulmayacak anılar yükleyerek. Ben sanırım giderken bağlanıyorum gittiğimden. Geri dönmek her zaman kolay değil. Bıraktığın gibi olmayacak biliyorum, geri geldiğinde yüzler. Güneş aynı doğmayacak yeryüzüne ve kalemimde ki mürekkep bile azalacak. Her insan zamanı geldiğinde söylemiştir bu sözü kendisine ya da bir başkasına kuşkusuz 'Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir' diye. Öyle, gerçekten öyle. Şimdi başladığım yerdeyim, bütün bu anlattıklarıma. Elimde aynı fincan biraz içinin rengi koyulaşmış. Her zaman ki sudan aynı çayı demlemişim. Çayın tadı bile faklı. Kendime bakıyorum, yüzümde ki çizgilerin sayısı arttı. Şehre bakıyorum, betonların rengi farklı daha bir çok arttı ve dönüp insanlara bakıyorum, kimisi yok bile burada. Yani diyorum ya. Ne kadar ileriye gittiğine bakma. Döneceğin yer kendi için sonunda. Ne kadar iyi yaşarsan yaşa, hep bir beklentin vardır yaşadığın ilk ana. Bu yüzden anılar gelince akla, gülersin sende şimdi ki zamanda.

Birisi

Kahve kokusunu severdi
Az bira içer çok dua ederdi
Kendisini de severdi
Hayyam'dan inciler döker
Kadınları överdi
Ölmedi
Öğrenciydi
Seçim yapmayı severdi
Hayata hep gülerdi
Ne oldu şimdi
Hayalleri
Hep ertelendi
Daha yirmi beş yaşında
Mezar taşına adı yerleşti

1 Mayıs 2013 Çarşamba

1 Mayıs

Martı sesleri
Martı sesleri duyuluyor
Özgürlük bu gün
Emek var toplanmışlar
Martılar aşık yürüyen ayaklardan çıkan seslere
Bu gün eller havada
Eşitlik, özgürlük ve düzen adına
Martılar izliyorlar
Simitlerini paylaşarak
Gökyüzünde
...Oturdum bir sigara yaktım. Düşünüyorum da onlara hep yetemediğimi sanıyormuşum. Hep bir şeylerin önüne alıp tek tek ilgilenmişim oysa hayatlarıyla. Dönüp bakıyorum ardıma yalnızlığı onlar yerine ben yaşıyorum şu an kendi kendime. Onlar yeniden mutlu olmuş, verdiklerimle belkide. Öyle çok vermişim ki kendimden onlara, toparlanamıyorum artık kolay kolay asla...

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...