O an sanki sokak tamamen boşalmış gibiydi. Hava
serin, hafiften üşüyordu. Başını kaldırdı, adamın ona baktığını fark etti.
Gözlerini sanki bir sinema salonunda, filmin ortasında sıkılmış gibi etrafı
izliyormuşçasına bakıyordu, göz ucuyla. Tek fark bunun sinema salonu olmaması.
Akşamüstünden biraz önce adamın her zaman oturduğu bara belli günler gelen
kadındı.
Dışarısı epey sisliydi. Limandan gelen gemilerin
düdükleri duyulabiliyordu. İçeri girdi ve içerisi de sigara dumanının sayesinde
aynı şekilde sisliydi. Aynada saçını düzeltti. Tekrar kadına baktı. Kadın ona.
O kadına. Bara yönelip bir bira istedi, her zaman olduğu gibi siyah. Etrafın kalabalık
olduğunu geç fark etti. Gözlerini kadından ayırmadan kadının arkasında duran
masaya geçti. Yavaş, yavaş birasını yudumlayıp, loş ışıkların içine karışan
müziğe eşlik ediyordu ayağını vurarak.
Bu gece gelmeden önce bir biraz içeceğini söz
verdiğinden her zamankinden daha yavaş yudum alıyordu bardağından. Daha doğrusu
bakışlarını çevirdiği yönden alamadığı için, içemiyor olabilirdi. Aklını
karıştıran cümlelerle dolu olduğunu fark etti. Kadınla tanışmak için yerinden
kalktı, hava gerçekten soğuktu, yarım bira bardağının altına bol bahşişli
hesabı bırakmış dışarı çıkmıştı.
(K)adına...