11 Eylül 2018 Salı

Onca Sen Ağrısı

Bir resmiyetimiz var bu şehirde, onu da yık artık!

İyi akşamlar sayın dinleyen, İnsandan Öte burası!

"Orası sana bağlı dedim. Bu sensin, senin gösterdiğin ve gördüğün, çok daha fazlası belki de; kelimelere henüz dökemediğim." 

Kahvemi içerken, ışığın tersten vurduğu yüzündeki gölgeyi artıran kirpriklerinin arasındaki gözlerini izledim. Farkında değildi. Kahvesini yudumladı.

Bir şeyin sonunu bilmek için, kahine ihtiyacı yoktu artık. Ardına saklandığı duvara, kapıya ihtiyacı yoktu artık. Tanrılar katında hissetmek için, vücudunun en tepesinde taşıdığı şu beyni, eski anılarını parlatıp birer birer dile getirmeye başladı. Gülümsedim. Artık yorulduğumu söyledim, en çokta düşünmekten. 

"Düşünmeden, yaşamalı insan bazen" dedi. Nereye gittiğini bilmediğim düşüncelerimden sıyırıp, keyifli bir sohbeti bırakıyordu dudaklarından sızan nefesi, hava moleküllerinden sekerek kulaklarımda. Büyük bir ağacın en yeşil yaprağı gibiydi. Kusursuz. Düşünüyorum da yazılı bir metnin parçası olabilirdi o an, becerebildiğim ölçüde. Bu gezegende hiç tanımadığı birilerine yazılmış, okuduğu onca metni silebilecek kadar aklından, ona ait bir metin olsun istedim. 

Ve şimdi üstü üste eklediğim kelimeleri, külah yaptığım kağıtlara doldurup, kendi ellerimle sunuyorum. Kendi haline bıraktığım, hakkını vere vere yaşamaya çalıştığı hayatın içinde. Şimdi! Sönsün bütün ışıklar, güzelle çirkin eşitlensin. Herkes sussun! Gece yanan yıldızlara gözlerimizi dikip, huzura bırakalım endişelerimizi. Gölgelerin şatafatlı kahkahalarına aldırmadan, siyahı kazıyıp beyazı bulana kadar, zamanda yaşamaya devam edelim.

Zamanın uçurumunda durup, saat kuramayız. Düştüğünde her şey paramparça olur... 

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...