Hiç birine bu kadar
sadık olacağımı düşünememiştim. Bazı insanlar vardır, toplumun içinde öylece
yalnız, tek başına dolaşır. Bir süredir bende onlardan biriydim. Sonra
yalnızlığımın yeni bölümünün içine onun görüntüsü girdi. Bakakaldığım…
Konuşmak istedim,
konuştum. Bu güzeldi. Hiç konuşamamaktan korkarken, konuşmuştum. O an bütün
koşullar buna müsaade etmişti. Zaman gelgitlerimin, hayatın bana verdikleriyle
ilerlerken, onun varlığı daha bir artmaya başlamıştı üzerimde, seviyordum. İstediğim
aşık olmaktı. Fakat, daha güzelini armağan etti. Kuşkusuz kendimiz olmak. Hiç
beklemediğim bir sondu bu yaptığı, güzeldi. Herkesten farklı biri olup çıktı
böylece…
İlk kez sarılmıştım,
dün gece. Sokak lambaları yanıp, gecenin hafif esintisi ve lambaların etrafında
beliren yağmur damlaları düştüğünde yere, saçlarının kıvrımından kokusunu ilk
defa derinden içime çektiğim an.
O an bir ana dair ne
varsa hepsi oradaydı, sokak kalabalıklaştı, araba ışıkları arttı, gece
aydınlandı ve tüm yüzler sanki pencerenin ardındaki perdeyi hafifçe aralayıp
arkasından bizi izliyor gibiydi. Geri çekilip kokusunu üzerinde yeniden
bıraktığımda çekik gözleri bana baktı ve bir daha sarılmama izin verdiği o
kelimeyi çıkarttı, dudaklarının arasından. ‘Bu taraftan da sarıl.’ Gülümsüyordu
kuşkusuz. O an onu görmek, ona sarılabilmek Tanrı’ya dua etmek gibiydi. Hiçbir duyguyu
gizlemeden, kusursuz sadece ona ait, onunla paylaşılan.
Çocuksu bir manevrayla
ojeleri gösterdi. Tırnaklarını yediğini biliyordum sıkıntıdan. Uzatma kararı
aldığını ve bu alışkanlığını bırakacağını söylemişti. Sonra ellerinin ne kadar
küçük olduğunu test ettim. Avuç içini avuç içime koymak ve parmaklarımızın
uzunluk farkını tartışırken hava kaldırmış ellerimizi sokak lambasında
aydınlatarak, sanki dünyayı havaya kaldırmak gibiydi ağırlığını ihmal edip.