28 Temmuz 2014 Pazartesi

Aklımda mutlu geçmişim kadar...

        Gerçi hayatımın bir yerine doğru hiç bir zaman tam olarak netleşmeyen sebepler yüzünden benimle bağlantısını kesmişti. Fotoğraflarının dışında hayatına dair hiç bir şeyi hatırlayamıyorum.Onlarsa en son iki yıl öncesinin hatıraları idi. Hafızam silinmiş gibi, duygularım teselli edemiyordu beni. Özlediğim her an sanki telefonum yeniden çalacakmış gibi hissettiğim doğruydu. Yapacaklarımızı sıralamaya devam ediyordum her yaz geldiğinde yapacaklarım oluyordu. Sıradanlaşmaya başlamıştı ama zaten hayatta en üzücü şey, sıradanlıktı; her şeyi alteden ölüm gerçeğini bir kez daha hatırlattı. Daha uzun yaşamalıydı, gerçekten daha uzun. Zaman geçtikçe, çöküşümü engellemek için tasarlanmış insan yapımı aletlerle dolu bir depoya dönüşüyordu ruhum. Yalnız sayılmazdım. Geceleri bile mesaj bırakabilen insanlar vardı. Cep telefonumun ışığının yandığını gördüğümde, onun yazdığı düşüncesi kadar heyecan vermeyen insanlar. Kendimi buna rağmen yalnız hissetmiyordum. Kelimeler boğazımda düğümleniyor, mevsimler acı çektiriyor ve umutlarımı tazeleyecek, anılarımı biriktirecek yeni resimlerimde yer edinmiyordu yalnızlığım. Görmek, konuşmak, hissetmek değil; dokunmak, koklamak istiyordum. Mesafelerin gidilebilecek ölçüde olmadığını anladığımda yutkunuyordum, kurumuş dudaklarıma aldırmadan, acıyla. Bağırmak mı? Bağırabilseydim keşke... Susuyorum, sesimi duyabildiğini biliyordum. O geri dönmeli yeniden. Tanrı'dan rica ettiğim tek şey bu. Duâ ile karışık, dönmeyeceğini bildiğimde halde yalvarıyordum...

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...