15 Ekim 2013 Salı

Perde Kapanır

Güneşin batmasına az kalmıştı. Yarın güneş siyah ve sessiz olacaktı. Gece devam edecekti fakat yıldızlar parıldayacaktı ve hava gündüzleri olduğu gibi sıcak, hiç bir şeyin sesi çıkmayacaktı...
"Bu korkunç bir şey. Kendimi çok kötü hissediyorum. Seni sevdiğim için. Benim hatam mı? Hayır değil mi? Kimsenin hatası değil mi? Böyle şeyler olur mu?" Madem bu kadar normal bir şey olduğunu düşünebiliyoruz. Neden sonrasında bu yüzden birbirimizi yok sayacak kadar vurdumduymaz yaşayabiliyoruz. Öyle ya bunda da kimsenin hatası yok. Sadece ikimizden biri içinden geldiği gibi yaşıyordu.... Sessizlik. Zamanla etrafta ses duyulmayacak ve bizim seslerimiz de gidecekti. Yere bir şey düşürsek, ses çıkmayacaktı. Birileri ölecekti. Ölüm sessizliğin içinde yankılanacaktı. Öyle işte... Doğanın en acımazsız durumu. İnsanın en güçsüz olduğu an. Düşüncesi bile tüyler ürpertici... Sessizlik iyice çoğalacak ve bütün gözler ölümün üstüne yönelecekti. Kimin öldüğünü anlamak, yaşayan birinin gözyaşlarıyla belli olacaktı. Üzüntünün verdiği çığlık üzerine dökülen göz yaşları, kimin öldüğünü anlatacaktı. Teselli... Bir kelimenin yerini alacağı o an. Kimse. Evet... Evet... Kimse... Hiç kimse bunu kabullenmeyecekti. Yarın güneş doğacak, kötü bir rüyadan uyanmışcasına hayatın devam ettiğine inanıyor olacaktı. Gerçek böyle değildi. Terler içinde uyanılan bir rüya değildi, gerçek. Keder, kaderin içinde yer edecekti sonsuza kadar. Kelimeler ya da önceleri aynı şekilde yaşanılan her şey bu durumu düzeltemeyecekti, çünkü ölüm artık seni, beni, yanımızda olan birini sarmıştı. Kuşkusuz damarlarımızda gezinen kan kurumaya başlayacaktı o an. Beynimizin içinde ki çığlıklar, ses olmayacaktı dudaklarımızın arasından tükrüklerle boşalan. Canımız her geçen gün biraz daha fazla acırken, anılar gelecekti ve ardına gözyaşları dökülen. Sürekli yüreğimiz titreyecek ve farklı bir hisle uyanacağız doğan güne. Kimsenin bizi anlama çabası, bize yardım edemeyecek. Biz ne zaman güçsüz kalsak o vardı yanımızda çünkü. Güçsüzlüğümüzü, güçlü kılan o insan gitmişti. Sırada hayat, o yokken güçlü olmayı anlamak olacak. Onun bir yerlerde bizi izlediğini düşünerek yaşamaya devam edeceğiz. Onun öğrettiği güçlülüğü, ona ispatlamak olacak amacımız. O bizim farkında olmadığımızı sansa da toparlandığımız her an, kalpten ona gülümseyeceğiz. Onun bize gülümsemesi gibi... Unutmadan 'Ölümün olduğu bir yerde daha ciddi ne olabilir ki...'

TESELLİ (Bir Mektup Sayfası)

     Sonra aslında iyi biri olduğunu fark ettim. Anlamama yardımcı olan bu durumu elbette ki son zamanlarda tanıdığım insanlardı. Sanma ki kötü biri onlar. Öyle değiller kesinlikle... Sadece senden daha iyi olmayı henüz beceremediler. Ya da ben görmek istediğim gibi görüyordum seni. Aslında onlar başka insanlara göre senden daha iyilerdi. Zaten ben; kimin iyi, kimin kötü olduğu konusuna öylesine girmiştim. Belki biraz ilgini çekip, hafif kıskançlıkla, ilgini üzerime toplayabilirdim bu sayede ne dersin?
     Yine olmadı değil mi? Bu seferde kandıramadım seni dinlemen için. Eskiden ne güzeldi. Ağzımı açtığımda sanki kelimeler sana iyi yazılmış bir müzik eseri gibi geliyordu. Mesela Bach'ın 'Cello Suite No.1' gibi. Biliyor musun çok iyi bir eserdir. Kim der ki kötü diye. Diyemez... Eğer kulağında duyma gibi bir sorunu yoksa bir insanın, bu eşsiz güzelliği öyle bir benimser ki... İşte bende o günlerde böyle bir şeylerin, ben konuştuğumda senin hissettiğini düşünüyorum. Yanılıyor olabilirim. Kibirim, özellikle de benim daha çok yanılmama neden oluyor eminim.
     Neyse ne. Sonuç olarak bugünlerde sesim pek sana ulaşmıyor. Ulaşsa da hayata o kadar çok acı ve kayıtsız bırakıyorsun ki, farkında olmayacak kadar kötü bir durumdasın. Gülmenin ne olduğunu bile unuttuğunu düşünüyorum. Gerçekten sonunda aklına hiç bir acının gelmediği bir gülmekten bahsediyorum. En son ne zamandı. Gerçekten. Kısa zamanlı, sadece gösteriş amaçlı, istemsiz gülmelerinden değil. Pardon haklısın banane bundan. Ben neden karışıyorum... İster güler, ister gülmezsin. Doğru ben gülmeni sağlayacak kadar iyi bir insan değilim. Belki çok önceleri bunu yapabiliyordum senin için. Belki... Çok önceleri, çok önceleri, orada kaldı. Çok önceleri yaşandı mı? Ne oldu o zamanlar. Hatırlıyor musun? Kusura bakma birden hatırlayamadım. Hayal gibi. Uykudan uyanıp yarım kalmış rüya gibi, eksik. Tıpkı senin gibi...
     Başka yerde boğuluyorum. Yani başka düşüncelerin içinde boğuluyorum. Bana acı veren düşünceler, sana acı veren düşünceler gibi... Arada bir kaybediyorum kendimi. Sakın kıyaslama bunu kendinle. Senin düşüncelerinde ki kayıp çok başka. Kimse yaşasın istemem. Fakat kişiden kişiye göre değişir üzüntünün yan etkileri... Eminim senin ki daha zor... Bende üzgünüm. Biliyorum ki tesellisi olmayacak hiç bir kelimenin. Yine de sarılabilecek kadar yakın olan dostlarına sarıl. Bu çok iyi gelecektir... Ben sarılmayı beceremiyorum. Yine de iyi geleceğine eminim... Zaten sarılıyorsundur, benimki de laf işte. Onlardan başka neyin var zaten.
     Ya ben sana takılmış düşüncelerimden sıyrıldığım gün. O gün gelecek mi? İnsan unutabilir mi? Unutmaz değil mi? Unutamaz... Güzel anılarla hatırlayalım en iyisi... Çünkü güneş her gün yeniden doğacak. Yokluğuna doğacak onun. Gece daha bir uzun olacak, alışılmış konuşmaların yapılmadığı için. Özleyeceğim. Özleyeceksin. Keşke özlemin benim ki gibi olsa. Keşke. Yine yazacağım. İyi bak kendine, unutma...

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...