27 Eylül 2014 Cumartesi

Söyle ne olacak!

Çok oldu. Zaman usulca geçiyor. Mevsimler yüzüme rüzgarı vuruyor ve ben üşüyorum. Yalnızlık acı verici olmaktan çıktı artık. Düşüncelerim seni istiyor ama bunu söylemeye cesaret bile edemiyorum. Olduğum yerde kendimce çabalıyorum, çırpınıyorum değiştirmek için bir şeyleri. Gözle görülür, elle tutulur bir şeyin olduğu yok. Zamanımın çoğunu kitap okuyarak, eski filmleri izleyerek, akşam olduğunda Neşet babayı dinleyerek ve bir kaç kadehte içerek geçiyorum. Değişmiyorum değil mi? En son nasıl bıraktıysan öyle devam ediyorum. Fazladan bir iki kadeh sadece.
Bu sabah kuşlara su bıraktım, pencerenin önüne. Bütün gün cıvıltıları eksik olmadı. Onlarda akşam olunca bıraktılar beni. Senin gittiğin akşamı hatırlattı bana. Bir bardak rakı koydum masaya biraz peynir çıkarttım, tırtıklarım ara ara diye. Düşündükçe sessizleşiyordu aklım. İçtikçe karıncalanıyordu. Duyumsadığım, senin için bir şeyler yaptığım gecelerin sonunda, sabah olduğunda, bana geldiğin zaman ve sonunda geceye doğru gittiğin andan başka net hiç bir şey kalmamıştı.
Herkes, her şey terkeder mi? Hayat ummadığın bir an yığılmış acılarla mı doldurur yaşlılığa giden yolları. Düşünüyorum, bulamıyorum. Düşünüyorum seni buluyorum. Gözlerim kapalı. Açıyorum gözlerimi, dilimde Neşet babanın parçası dolanmış 'Mevlam ayrılık vermesin...' diyorum. Yalnızlığıma içiyorum. Yalnız...

21 Eylül 2014 Pazar

Sevgili Clichy,


Uzun süredir bizi düşünüyordum.  Bizim hikayemizi. Bizi düşlüyordum. Nasıl toparlayabilirim? Kaybettik mi? Bilmiyorum. Mükemmel miydi? Çok zor. Bir hikayenin içinde ben varsam eğer kocaman bir karmaşadan başka bir şey olamaz zaten. Ama emin olduğum bir şey var. Birlikte geçirdiğimiz günler güzeldi. Bunu hissedebiliyordum. Fakat hayatta hep ikinci planda kaldım. Yeni başladığım ne varsa başka insanlar kazandı. Kabuslar, akşamdan kalmalar, sevişmek ve dövüşmek, şehrimizin göz kamaştırıcı bu rengarenk deliliği. Yıllardır uyuduğum, uyandığım, acıttığım, bağırdığım, batırdığım, özür dilediğim, ölümleri izlediğim, kendimden geçtiğim, kaybettiğim, kazanmayı öğrendiğim ve hepsini tekrar tekrar yaptığım yer.

Bir yazar olarak mutlu sonlara hemen inanırım. Oysa hiç bir hikayemin sonunu iyi bitiremedim. Oğlan kızı alır. Benim hikayelerimde öyle olmadı. Kendini ondan korur ve ekran yavaşça kararır. Aşık bir adam olarak böyle bir şey olmadığının farkındayım. Gün batımı diye bir şey yok. Ayrıca gün doğumu hep soğuktur. Sadece şu an var ve sadece ikimiz varız ki bazen bu korkutucu derecede çirkin, acı, kahredici olabiliyor. Ama gözlerini kapatırsan ve kalbinin fısıltısını dinlersen, sadece denemeye devam eder ve asla vazgeçmezsen, kaç kere yanlış yaparsan yap başından sonuna kadar, "tekrar buluşuncaya kadar" biçiminde o fısıltı belirsizleşiyor. Bu kadar. Nasıl bitireceğimi bilemedim. Çünkü daha bitmedi. Çünkü içimde sen oldukça, umut oldukça asla bitmeyecek. Bir de nezaket. Yarım kalan...

14 Eylül 2014 Pazar

Bütün gece ağlamıştı kadın,
Mutluluğa uzandığının 
kumanda elinde, kanal değiştirdiğinde
farkındaydı
Saat 5.30
Ekranda "Metin Akpınar" filmi
"Bir şarkı oldun dudaklarımda"

13 Eylül 2014 Cumartesi

Yani diyorum ki...
Mavi değildi gökyüzü, öyle hatırlıyorum aslında.
Gece desem değil! Fazla aydınlık,
Neredeyiz, nerede...

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...