Bir ben mi tıkanmış
hissediyorum, her şeyi normalmiş gibi yaşayamıyorum. Gerçekten o yüzündeki
gülümsemeyi en içten haliyle bıraktığım için mi yalnız kalıyorum. Şikayetçi
olduğumdan değil, sadece gerçek bir ayrıntıyı kaçırıyormuş olma düşüncesi beni
üzen. Yoksa yıllar öncesinde ben böyle olmayı seçtim. Ne kendime ihanet ettim,
ne de başka birine.
O kadar…
O kadar ki, her şey artık!
O kadar, o kadar fena ki…
Belki ne zaman yazmak için
kalemi elime alsam üstünü karalamam sözcüklerin bundan. Çünkü ne yazsam yetersiz, sancılı
hissettiriyor cümlelerin gücü. Cevabını bildiğim soruları sormuyorum, sorsam
incineceğim samimiyetsizliklerinden. İyiymiş gibi, düzgünmüş gibi, doğruymuş
gibi davranışlarından. Olmayan, aslı astarı olmayanlardan incinmek yerine, duymamak, uzak kalmak daha iyi.
Hem ne demiş Çehov bir yerinde
geçmişin;
Başkalarının yalanlarını dinlemek ve yalanları yutmuş
göründüğün için seni aptal bellemelerine göz yummak, alçalmayı sineye çekmek,
dürüst, özgür insanların yanında olduğunu açık açık söyleyememek, üstelik yalan
söylemek zorunda kalmak, gülümsemek… Hayır, hayır, beş para bile değeri olmayan
bir lokma ekmek, bir sıcak köşe, bir mevki için çekilmez bütün bunlar. Böyle
bir dünyada yaşanmaz!