16 Nisan 2018 Pazartesi

Başını pencereye doğru kaldırdı. Hava -inanmayacaksınız ama- grinin o bir kaç meşhur tonundan birini sergiliyordu. Başını yere doğru eğdi. Parmaklarında sarı-kumral hafif bir kızıllık hakimdi. Olmuyordu, aklı almıyor; Gitmiyordu, kadının gölgesi mesken tutmuş içinin odalarında, hissediyordu... Bu bir itiraf değildi, bu gerçek bir yaşama şekliydi... Bu insandan öteydi...

Daha başka binlerce şey söyleyebilirdi, hissettiği binlerce şey, binlerce itiraf, itiraf edebilseydi ve bazıları da gülümsetebilirdi... 

Eğer Ankara'da bir barın köşesinde yoğun bir günün içinden sıyrılıp uzun ince bardaklarda köpüren, sarının en sevdiği tonu dökülüyorsa dudaklarına bundandı...

...hayat bazen uzun bir geçmişin içinde tutsa da bedenini; yaşamaya dair, yaşamakla ilgili her şeyi yalnız yapıyor olması, üzüyordu. İstediği bir an önce kadına kavuşup, tekrar edebilmekti.

Günün geceye dönmesiyle gözlerindeki yeşil iyice koyulaşan sarı saçları. Loş bir ışık, sırtını dayamış yatağının yanında duran soğuk duvara, arkada çalan müziğin derin tınısı, gözlerini kapadı. "Ne yapıyorum?" diye sordu. Hiç kimse yanıtlamadı. Gece o kadar sessizdi ki... 

Tek istediği cevabını gerçekten bilmek istediği soruları sorabilmekti...

K(a)dına
puxa vida



Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...