Kendimden olanca gücümle kaçmaya çalıştığım, beceremediği
anladığım hayatın götürdükleri içerisinde kalıcı olan tek duygunun geçmemiş
oluşu. Yine gözlerime soğukla bulaşan gözyaşı, melankolik ruhumda birikmiş
pespayeliğimi ortaya çıkarıyordu bu gecede, bekleyişin içinde. İhtiyar öğütlerin torunu rolüne
büründüğüm son on dört yılda irdelediğim hiçbir konunun sonuna varamamış olmam
ruhumdaki bilge cehaletin, geliştirmeye çalıştırdığım küllerine aittir.
Hatırladığım nadir anılardan birinde, otobüs durağının sisli
ışığında, kestane tezgahının is bıraktığı kaldırımda, soğuk kış günleri geçiyordu. Yaşadığım şehir yılların soğukluğunu,
karın cazibesine daha doğarken maruz bırakmıştı. Sobasız, samanla karışık
çamurdan ahşaba vurularak yapılan barakalarda yaşadığı, gözlerindeki
donukluktan belli olan bir çocuğun üşümesi. Ateşin adaletsiz tavrındaydı.
İstemsiz eylemleri, kırılan arzuları, misket torbaları, kirli elleri, şekerlemenin
cezbedici tadından mağrur kaldığı içindi belki de, ürkek bakışlı sokak
çocuğunun savunmasız elleri, arayışın tam ortasına dikilmiş beyaz bayrak gibi
parıldadı gözleri.
Ben buradayım diyordu ses tellerinden eksilmiş, konuşmaya
mecali kalmamış son bir umut. Bu yakarışı görmemem elde değildi. Uzanıp
ruhundaki korkuyu yudumlamak için yeltendim. Otobüs geldi ve kalabalık otobüs
kapısına yarış atlarına imrenir biçimde hücum etti. İkimizde şaşkın. Anlık koltuk kapma yarışı
bittiğindeyse, gecenin bu saatinde onca boş koltuğun olduğunu görmem hangi
kafayı yaşadıkları sorusunu bir kez daha getirdi aklıma. Neden bu karmaşa, ne
bu delice acelecilik, hangi sebeple insanlığa bu kadar kinlisiniz diye düşündüm
çocuğun karşısına oturduğumda. Bir süre gözlerinin içine baktım, oralı bile olmadı.
Otobüsün penceresine başını dayamış insanların ayaklarına yoğunlaşmıştı gözleri.
Kimdi onlar dimi? Ne yapıyorlardı? Sahte, parlak ışıklı suratları en ufak
darbede patlayıp sönecek gibiydi değil mi? çocuk diye geçirdim içimden. Yardım
etmeliydim, karnını doyurup bir kaç saat vakit geçirebiliriz sorunlarımızı
anlatırız ve sonra susup ayrılırız diye düşündüm. Duraklar trailer sunumla bir başka durağa uzanırken, çocuğun sıska ayakları kapıya yöneldi birden. Kapıya yönelen diğer kemikler görüş açımı kaybetmeme ve çocuktan
uzaklaşmama sebep oldu. Otobüsteki herkese yeniden çıkış verilmiş saf kan at
olup hareketlendiler. Kapı açıldı, kırmızı duracak lambasının altında gözleri parıldayan çocuk kuyruklu yıldız gibi
uzaklaştı bu sorumsuz evrenden. Bense putlaşıp eyleme dökemediğim düşüncelerimin
arasında daha ezici gelen acı bir gülümseyişin içinde yana söne krater oldum benliğimde…