Pür dikkat tüm zihnini gökyüzüne vermiş, ağzında piposu gün
batımını izliyordu koyda. Ilık bir rüzgâr denizden karaya vuruyor ve portatif
sandalyesinin üzerindeki rahatlığı uzun süredir orada oturduğunu ele veriyordu.
Önünde pahalı dijital bir kamera sistemi kurulu, ayaklarını uzatmış ve dikkati
tek bir yöne doğruydu. Sanki etrafında hiç kimse yokmuşçasına gökyüzüne kitlemiş
bakışlarını ve ılık rüzgârın bile farkında değildi. Ne olduğunu anlamadığım bir
anda aramızda ki mesafe azalmıştı git gide. “Merhaba” dedim usulca. Bir saate
yakın onu izliyordum. Uzaktan fark etmediğim ayrıntılar gözüme çarpıştı merhaba
derken ona. Altmış yaşını çoktan doldurmuş, emekliliğinin tadını çıkartan, bir
fotoğrafçı olduğunu düşünmüştüm. Beyaz uzun saçlarına, beyaz sakalları eşlik
ediyordu ağzının kenarından çıkan gri dumanın yanı sıra, oldukça dinçti. Küçük
mavi gözleri ve bu gözlerin yorgunluğunu hafifletmek için takılmış yuvarlak
çerçeve gözlüğü vardı. Göz kenarlarındaki kırışıklıklar geçen zamanı
resmediyordu adeta gülümserken. “Merhaba” dedi. Sesinde çatallaşmış bir yoğunluk
vardı. Yaşanmışlık ve saklı kalmış bir bilgelik. “Bir süredir uzaktan sizi
izliyordum” dedim. Gülümsedi bir kez daha. İçtendi. Bu hoşuma gitmişti.
Kendisini izlediğimi söylememden rahatsız olmamış gibi bakıyordu bana ve
merakımı “Ne yapıyorsunuz burada?” diye sormadan gidermişti. “Jüpiter ile
Venüs’ün sevişmesini bekliyorum” dedi. Duru, sakin ve tereddütsüz.
Şaşırdım. Beklemediğim bir tepki ile karşılaşmıştım. Sıradan
eski bir fotoğrafçı ya da emeklilik sonrası yapılan hobilerden biri olmasını
beklerken. Yani güneşin batışını resmediyordum diye beklerken. Galaksi üzerinde
iki gezegenin sevişmesini dile getiriyordu heyecanla.
“Güzeli takip etmek gerekir, başına bir iş gelmesin diye
bende doğal olarak takip ediyorum. Jüpiter bir zarar vermeden yanından geçecek
mi görmek istedim. Şayet gün batımın arkasına gelen bulutlar bu aşkı kıskanıp benim
izlememe engel olmazlarsa bu kareyi ölümsüzleştirebileceğim” dedi.
Olgunluğun verdiği bilgiyle ben sormadan dile getiriyordu ya
da anlatmak istiyordu, heyecan duyduğu bu aşkı birilerine.
Uzunca bir sessizlikle parmağıyla işaret ettiği gökyüzüne
odaklandım bir süre. Sonra kendisini bu anın içinde yalnız bırakmamım doğru
olduğunu hissettim. O aşıkları büyük bir gizemle izlerken, usulca uzaklaştım
yanından.
“İyi akşamlar” dedim, kısık bir ses tonuyla.
"İyi akşamlar" dediğimin farkında bile değildi oysa. Tutkulu
aşıklarını ölümsüzleştirirken.