Bir bilim insanı böylesine bir edebiyat çukurunun ortasına ipsiz inemez. Halatları bağlı olmadan, korkusuz hiç inemez... Aslında yüzü herhangi bir yayınevinden çıkan kitabın, karton arka kapağında durmak istese de, iki farklı meslekte olmamız bile değiştirmiyordu, yazmak ve okumak arasındaki anlamsal çizgiyi... Ruhumun derinliklerinde hissettiğim güzelliği, kalemimin kusursuz inceliği, yazılarımı okumak için sarfettiği zamana değiyordu, değsin istiyordum. Yazılarımda bastırdığım duygularım vardı elbette... Fakat yüreğimdeki yerini bastırmak mümkün değildi.
İyi akşamlar sayın dinleyen, insandan öte burası!
Girişte kendimden söz ettim. İşte ben kendimi öylesine anladım ki, bıktım kendimden. Hani sabahları ilk sigaramı içtiğimde başımdan diz kapaklarıma uzanan sarhoşluğun ne kadar süreceğini bildiğim gibi, içimde olup bitenlerin tümünü biliyorum. Tatsız bir şey bu... Her gün aynı deneyi yapan budala bir bilgin gibiyim. Ama senin için hep garibim, yeniyim, anlaşılmaz. Hoş bir şey. Hadi değiştirelim şu hikâyemizi...
K(a)dına
Keyifsizlik umutsuzluğu doğurur. Umutsuzluk bir noktadan sonra mücadele etmekten vazgeçirir.
Vazgeçmeyenlere, serin nisan akşamına, rolünü oynayan çocuklara, hem uzak hemde çok yakın olanlara.