30 Eylül 2018 Pazar

Düşünce

Birden ama gerçekten birden, döküldü yağmur...

İyi geceler sayın dinleyen, İnsandan Öte burası!

Aradan aylar geçti. Hiç bir şey olmamış gibi adam kırmızı ışığın durdurduğu arabaların önünden, yaya şerit çizgilerine basmamaya özen göstererek, karşı kaldırıma geçti. Arkasından trafik yavaşça hareket etmeye başlarken, aklından alt alta dizsen, muhteşem bir şiir olacak sözcükler geçiyordu. 

"Seni tanıdığımdan beri içimde sönmeyen bir yangın var!

Önce derin bir nefes aldı. Eylül ayının bitişine sevindi. Artık yorulmuştu, en çokta düşünmekten. "Halkalı Şeker"i kim söylüyordu diye geçirdi aklından. Düşündü, aklının ucundan şarkının komik ismi dışında hiç bir şey geçmedi. 

Düşündüğü her şey! Her yaptığı şey, sanki bir gerçeği yüzüne vuruyor gibiydi. "Düşünme, düşünme, düşünme" diye ikaz ediyordu kendini. İnsan bu, düşünmemek, hayvandan ayıran tek şeydi. Yinede düşündükçe mantıklı gelmeyen şeylerin altında ezilmek, yürürken, uyurken, susarken, okurken huzur vermiyordu...

Hiçbir şey de huzur vermeyecekti adama, hiçbir şey olduğunu kabul edene değin. Adam hiçbir şeydi, kalabalığı derinlemesine yaran bir yabancı. Kökü olmayan, otsu bir gövdeden ibaretti. Yinede yaşayan her canlıya saygı duyarak, yeşil tutuyordu gövdesini... Yaşamın tek kuralı budur, saygı duymak. Olduğun şeye, olacaklara, farklı olana saygı duymak. Bilmediğin bir şeye saygı duymak. 

Memento mori!

27 Eylül 2018 Perşembe

Bizim Yalnızlığımız Güzeldir

Sessizce geçiriyorum zamanı son sözlerini yazdığından beri,
Okumadığın çokça satırlar yazıyorum, şehrimin sokaklarında,
Yağmurun tenhalaştırdığı günleri adımlıyorum,
Yorgun bedenim, uykulu gözlerim, yeşiline hasret
Gözlerime düşen bir hayale takılıyor aklım,
Gülmek istiyorum, içim izin vermiyor, kırık şerit
Bir gerçek dağılmış, sıkıntım baki, yol sessiz
Yüzümü yırtıp yakıyorum kederimden
Sessizce geçiyorum sokaklarından şehrin, hava kurşun gibi ağır
Yeni ve eskimiş bir hayat,
Soluğumu kesen yokuş, sigaramın ağırlığı, ölçülecek bir şey değil
Öldürecek bir şey bu
İnsan sayısına bakarsak ben yalnızım galiba,
Kendi fikirlerini taşıyan hastalıklı bir çocuk,
Süresini doldurmuş hayat, zırvalayıp duruyorum 
Üstüm başım sırılsıklam, başka bir zaman anlatırım
En baştan soruyorum, durakta sormadım say
Kal, kal, kal...
Ben bildiğim lisanda tarif etmeye çalışıyorum

26 Eylül 2018 Çarşamba

Adına Yakışır Her Şey

Bir şeyin ilk defa olmamasının ilk sonucu; 
hiçbir şeyin o andan sonra aynı kalmayacak olmasıdır.

Günaydın Sayın dinleyen, İnsandan Öte burası!

Kent kadının gittiği gün gibi, gri gökyüzü altında besliyordu adamı. Yağmur ve kadını çok sevmişti. Belki de ikisi de uzak olduğundan, fakat bu durum bir cümle önceki gerçeği değiştirmeyecekti... 

Dünyanın başka yerinde, başka bir tarihte, başka bir iklimde, sıcak bir anda, içinde bulunduğu koşulların ötesinde, oturduğu masa da henüz sıcaktan soğumaya yüz tutamamış yarım bardak çayından bir yudum daha aldı. -tıpkı onun gibi- yağmuru ve kadını çok sevmişti. Çok kişilik masasına çoğul yalnızlıklar sıkıştırmış, sallanmasın diye, pes sesli bir kadının söylediği; içinde gökyüzü, yalnızlık ve umut geçen şarkıyı dinlemekteydi. 

Ağzının içindeki yükselen garip acı duygusu, bir asit duygusuyla gölgelenmeseydi daha iyi olabilirdi, ve bütünüyle iyi niyetliydi. 

En az yanlış kaderi kadar, en az yalnızlığı kadar.

Ve yağmur kendini hissettirmiş, şimdi ki zaman aralığında...

K(a)dına
Adı özgürlüktü, yalnız bıraktı sahip olmak için
adına yakışır her şeye

20 Eylül 2018 Perşembe

İyi Adamlar, Görünmez Kadınlar

Şimdi ben, 
Rakı şişesindeki melitim
Sende gelmezsen! 
Kim dünyaya getirir ki beni

İyi akşamlar sayın dinleyen, İnsandan Öte burası!

Artık her akşam üstü içiyorum ve her sabah daha çok okuyorum. Geceye düşüyorum. Gölgemi yırtıp içimin yollarında buluyorum kendimi. Bu hayat çok sıkıcı, bekledikçe daha bir kısaltıyorum ömrümü, dokunuyor bana bu yalnızlık...

Yol sessiz.

Çok bir şey istemedim aslında. Biraz kitap, biraz müzik, biraz kahve, bir kaç kelime yeterdi kırgınlığımı avutmaya. Yürüyorum saatlerdir, şehrin birikintileri üstünde... Islak. Yüreğimde iki damla kan, iki damla gözyaşı gözlerimde. Yol bitmedi. Sıkıldım. Oysa yol çizgilerini ne çok severim. Hiç bitmeyecek gibi gelirdi. Yol karanlık, ben yalnız. Şimdi bana puslu bir hava, yağmur, sessiz sokaklar ve kimselerin bilmediği şarkılar gerekli. 

Parmak uçlarımdan dökülen sözcükleri anla. Aklımın uzadıkça karaladığı kağıtları oku. Gözlerimden dökülen yaşlara sarıl. İnsanın kendini rezil ettiği o duygudan "Aşk"tan bahsedelim biraz. Milyarlarca insan, ağlayan, gülen, dünyaya gelen hiç birinin anlama veremediği, boşluğa düşüp yuvarladığı o dünyadan bahsedelim. "Dünya" kırgın bir hikaye; insan bu hikayenin tam orta yerinde... Boğaza takılan bir yudum su hayat. Yaşamak! Ekmek ve şarap şahit olsun; kalbini unutan bir insan, yüzü merhametsizlik lekesi. İşte tam da bu yüzden kimliksiz bir ötekiyim. Lisanını henüz tam kavrayamadığım bir ülkenin aylak, arsız, umarsız bir serserisiyim. Kırgın bir mevsimim var, yollarım uzun, saatim bozuk yelkovanı çalınmış bir zaman eskisiyim. Zamanın nasılda böyle insanı eksilttiğinin en güzel örneğiyim.

Azınlıktan, hiçlikten ve yalnızlıktan yana.

K(a)dına
Sesini başka lisanlarda dinleyemediğim

17 Eylül 2018 Pazartesi

Perşembe

İkince kez ayrıldık; uzun zaman sonra bunu dile getirebilsemde
Dediğin gibi bir gün yeniden karşılaşır mıyız sayın dinleyen?
Hoş kal
İnsandan öte burası!

Her şey tersi gibi görünüyordu. Yeşil bile, seni kaybetmiştim; hemde üstüne yeni bir yaşam dilerken, hoş geldin Eylül, epey zaman oldu. Zamanla epey kaybolmuştum. Zaman, zaman acının kendisi. İçimde ki kaosun tam ordasında, patlamak üzereyim. Soluğu sana yazmakta, yine sana anlatmakta buldum. 

O gece yazdıklarını tekrar, tekrar okudum. Tekrar tekrar okuyorum... İçimde büyüyen, ne olduğunu bilmediğim bir karamsarlık her tarafımı sarıyor; sonuna geldiğimde... Başı ve sonu birbirinden ayrık cümleler. Kaba ama insana ait kuşkusuz. Her şeyin sadece kendisiyle var olduğu ve yok olduğunu dile getiren. 

Sonrası... Sarhoşlukla karışık, mutant doğma sancıları. Tek anımsadığım yorgun olduğum, uyuyakaldığım ve günlerden Pazar gece iki buçuk civarları olduğu... 

Sonrası; yağmurlu bir Perşembe geride kalan, Kedi Seven sokağında bir kadını boğmaya yeltenmem (olmadı), üstüne bir şeyler daha yazdım ve artık Perşembe delisine çıkmıştı adım. Perşembe senin gitme adın...

Uzamayacak hikayeler eşliğinde, uzamaması gereken bir kaç kelimeyle...

Yıllar geçti, sanırım yaşlandık biraz. Her şey değişti mi? Yoksa her şey aynı mı? Bilmiyorum. İçimdeki sanıya takılıp kaldığım her an "bazen" diyorum. Bazen, insan sadece en derin acısının yansıması olan birini sevebilir.

Olsun, her zaman Rock'n Roll iyidir!

Kayıtsız bir ilgi ile hayatı yaşayan gözlerle, kaybetmenin O' tuhaf şaşkınlığı, kaybetmenin ikinci bilinci ile kuşanan, O' buruk ve ışıltısız fragmanlar olarak, gözlerimde yaşlı bir ruhun kayıklığıyla her şeyi kaosa iten hikayeleri, sadece anımsamaya bırakıyorum.

Bir iç ses, terbiye edilmemiş, sessiz bir düşünce eylemi olarak, an'ın anımsattıklarına sığınarak!

K(a)dına
İyi bak kendine

11 Eylül 2018 Salı

Onca Sen Ağrısı

Bir resmiyetimiz var bu şehirde, onu da yık artık!

İyi akşamlar sayın dinleyen, İnsandan Öte burası!

"Orası sana bağlı dedim. Bu sensin, senin gösterdiğin ve gördüğün, çok daha fazlası belki de; kelimelere henüz dökemediğim." 

Kahvemi içerken, ışığın tersten vurduğu yüzündeki gölgeyi artıran kirpriklerinin arasındaki gözlerini izledim. Farkında değildi. Kahvesini yudumladı.

Bir şeyin sonunu bilmek için, kahine ihtiyacı yoktu artık. Ardına saklandığı duvara, kapıya ihtiyacı yoktu artık. Tanrılar katında hissetmek için, vücudunun en tepesinde taşıdığı şu beyni, eski anılarını parlatıp birer birer dile getirmeye başladı. Gülümsedim. Artık yorulduğumu söyledim, en çokta düşünmekten. 

"Düşünmeden, yaşamalı insan bazen" dedi. Nereye gittiğini bilmediğim düşüncelerimden sıyırıp, keyifli bir sohbeti bırakıyordu dudaklarından sızan nefesi, hava moleküllerinden sekerek kulaklarımda. Büyük bir ağacın en yeşil yaprağı gibiydi. Kusursuz. Düşünüyorum da yazılı bir metnin parçası olabilirdi o an, becerebildiğim ölçüde. Bu gezegende hiç tanımadığı birilerine yazılmış, okuduğu onca metni silebilecek kadar aklından, ona ait bir metin olsun istedim. 

Ve şimdi üstü üste eklediğim kelimeleri, külah yaptığım kağıtlara doldurup, kendi ellerimle sunuyorum. Kendi haline bıraktığım, hakkını vere vere yaşamaya çalıştığı hayatın içinde. Şimdi! Sönsün bütün ışıklar, güzelle çirkin eşitlensin. Herkes sussun! Gece yanan yıldızlara gözlerimizi dikip, huzura bırakalım endişelerimizi. Gölgelerin şatafatlı kahkahalarına aldırmadan, siyahı kazıyıp beyazı bulana kadar, zamanda yaşamaya devam edelim.

Zamanın uçurumunda durup, saat kuramayız. Düştüğünde her şey paramparça olur... 

6 Eylül 2018 Perşembe

DELİNİN GÜNCESİ

" https://www.youtube.com/watch?v=_OUnhXD_4Wk "

Her hangi bir masalda, yağmur yağan sabahlarımız...

İyi akşamlar sayın dinleyen, İnsandan Öte burası!

Sana dokunduğum andan beri içimde sönmeyen bir yangın var. Sen bu yangını büyüttün ve gittin, artık sonsuz bir ayrılık... 

Nereye gittiğimi bilmeden yürüyorum. Artık yorulmuştum. En çok da düşünmekten.

Kaderi sev,

Sessizliğinde yüzlerce yazılmış satır mı? Yoksa basit bir cümlemiydi son noktayı koyan?

Her şey senin kendini adamışlığınla, korkaklığınla ilgili...

Her yaptığın şey.

Gerçekle yüzleşmeye cesaretin olup olmadığıyla ilişkili.

Geçerken hayatıma uğramış yolcu, bak şu ağaçlara, ardından yere düşmüş yapraklara ve artık okuma yazılanları burada. Beni göremezsin, kaderimi belirledin. Gerçekle ilişkisi olmayan, hayatın akışına zerre dokunmayan takvimden bir gün seçip, öylece gittin. Öyle bir tarih ki, her başlangıcı gömüp, o sahte sayfaları çevirip, gittin.

Yine kelimelerim Everest oldu, kıvamında kararak koydum karşıma, izliyorum bütün tırmanışları. Evet, delirdim, isteklerim beklentilerim artık daha da fazla, kızgınlığım anlaşılmamaktan. Bütün etkini bir kenara bırakıp bir sorsan; "Nasıl delirdin?" Bunca sen ağrısını akılla çözemeyeceğimi anlayınca delirdim. Tek tip kalabalığa yabancı biriyim. Sende ki beni, bendeki seni dökmeden, öfkemdeki acıyı, korkumdaki anıyı, deliliğimdeki aklı anlamazsan yanından geçemem...

Muhabbet mi? Hep acemice, bilerek, isteyerek... 

k(a)dına
yola çıktı

2 Eylül 2018 Pazar

İnsan, İnsanın Yenilgisi

"ve bütün yapraklarımı döküyorken şimdi,
Eylül diyorsun, tam da orada başlıyor ayrılık"
                                                                                                        -Ahmet Telli

İyi günler sayın dinleyen, İnsandan Öte burası;

Pencerenin önünde durmuş kentin çatılarını seyrederken, çatlaklardan göğe uzanan yeşilin sararması, işte! Eylül başlangıcı.

Hoşgeldin sonbahar, neredeydin aklım sende kaldı, devingen, sıcak, kurak, kesik kesik, kırılgan, sıkılgan, terli ve yarı ıslak geçen yazdan sıkıldım... 

Birbirinden habersiz uçuşan kuşlar yol alıyor şimdi, ılıman rotalara... Bazen bir anafor sözcük yakalıyor belleğimi, yerle gök, ölümle yaşam arası savuruyor. İşte buradayım, kentin derinliklerine bakıyorum. Mesafeler aramızda kısalıyor, kuş bakışı. Sonbahar bulutları, doyuruyor maviyi, hafif bir esinti, güneş hala işliyor ince ince sıcaklığını, bir kaç haftası var onun da soğur; fakat soğumayan tek şey "özlem" insanın içini ömür boyu kurutur.

Daha iyi görüyor insan yaşlandıkça, hatlarını, ifadelerini, ayrıntılarını yitirmiş bir yüzün ovalliğiyle başka bir şeyin camdan yansımadığı, lekeler içindeki penceremde hikayesiz yüzüm. Daha yalın, yoksul ve sığ yaşadığım kentte, sen sanıp kimlere aşk dedim bir bilsen. İmgelerle, sözcüklerle, ışıkla dans eden gölgemle; kalan hayatımda bir mucize olur da gelirsen, çek al beni şu dipten.

Şimdi ufukta bir kırbaç izi gibi beliren kızıllığa doğru yürüyorum, henüz değil daha sonra -yarın- diyeceğim, gelecek; unuttuğum ne varsa yeniden ezberletecek, bilmediğim ne kaldıysa öğretecek. Son cümlemi ararken bitkin bir düşünce, hayata dair düşünemezken, taze bir esinti vuruyor yüzüme. Altuni kanatlarımı açıyorum dolduruyorum içini, hep aynı hikayeye uçuyorum... Kadehler doluyor, küllükler boşalıyor, tabaklar boşalıyor, sözcükler yavaşlıyor, başım dönüyor, son ve boş yudumlara kalıyor bir türlü söylenemeyenler... İnsan hep aynı hikayeyi anlatıyor, insanın yenilgisini. 

k(a)dına
giderken eğilen yüzüm
yokluğunda
bıraktığın yarım hayat tek tesellim, gözyaşlarımdan belli
gel
otur
yeniden
bir çay içelim

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...