31 Ağustos 2014 Pazar

Ah Nergis

     Senin gibi olamadım dosttum. Hayallerim tıpkı izlediğimiz Amerikan filmlerinde noel zamanlarında insanların süslediği çam ağaçları kadar güzeldi, anlatırdım arada sana hatırlarsan. Bir çoğu gerçek olmadı. Uzaktı, vakit yoktu ya da param ya da özlediğim insanlar oldu, geride bırakamadıklarım. Bahanem çoktu anlayacağın. Kolay değil anlattığım kadar, yapabilmek sevgili dosttum. Bu yüzden senin gibi olamadım diyorum ya. Kaybettiğim anlarda bile daha çok kaybettim, fazlasıyla. Senin gibi sarılamadım hayata, senin kadar acı çekmesemde, beceremedim. Yalnızlığıma gömüldüm. Biraz olsun toparlayamadım kendimi, basitti acılarım. Fakat inatla daha çok batağa girdim. Terk ettim, terk edildim. En çokta terk edildim ve en çokta terk edildiğimde bittim. Artık saklambaç oynayamamam ergenliğime adım attığımdan değil, senin saklanıp benim ebe olduğum zamanların olmaması. Şimdi neredesin sevgili dosttum. Hayallerimin arasında o kısacık dolaşan anılarınla yaşıyorum. En çokta mahallede ilk karşılaştığımız anı anımsıyorum. Hani pembe elbisen, iki yanından örülmüş altın rengi saçlarının ucundaki siyah saten kurdelen, beyaz çoraplarının üstüne giydiğin rugan ayakkabıların. Mahalleye ilk taşındığınız günden bahsediyorum sevgili dosttum.
     Özlüyorum. Ara ara bizim sokağın köşesinde ki bakkal Rüstem'in oraya oturuyorum, hep oturduğumuz çekirdek çitlediğimiz, mevsimi gelince çubuklu dondurma yediğimiz, kola içtiğimiz, dudaklarımız pembeleşene kadar meybuz yediğimiz, etraftaki komşulara çaktırmadan babamdan bir gece önce afırdığım sigaraları içtiğimiz bakkalın köşesinde ki duvara oturuyorum. Bir bira alıp içiyorum, çakmağımla kapağını usulca kanırtıp açıyorum. Önce hızlıca bir iki fırt çekiyorum, şişenin içindeki sıvı seviyesi azalınca yavaş yavaş yudumluyorum. Yanına babamdan yine afırdığım Samsun sigarasını meze ediyorum. Fıstığa para vermiyorum boşuna. Aslında babamla ne zaman Sakarya caddesinden geçsek, birahaneye girerdik. Biranın yanına fıstık yoksa kızarmış patates söylerdi. Annem babamın beni böyle yerlere sokmasına kızardı kızmasına da iyi bilirdim adabını böyle yerlerin. Babam o zaman hep söylerdi. Biranın mezesi tuzlu fıstıktır evlat. Tuzlu fıstık. Ne gerek var fazladan para harcamaya. Devir tasarruf devri. Amaç kafayı hafiften kıyak yapmak değilmi. Madem karnını doyuracaksın adam akıllı evinde otur ye yemeğini. Hem bizimkilerin durumu iyi değişmiş anladığım kadarıyla. Annemle babam geçen sabah mutfakta fısıldaşırken duydum. Babam "Tasarruf et hanım, fabrikanın durumu kötüye gidiyor, yakında grevde çıkar. Ne yaparız işsiz kalırsak" diyordu. Ne yalan söyleyeyim etkilenmiştim babamın bu sözlerinden. Onlara çaktırmadan geri dönüp odama girmiştim yorganı yüzüme kadar çekip yatağa. Haftalar geçmişti üzerinden ama babam yine her sabah aynı saatte kalkıp işe gitmeye devam ediyordu. İşten çıkarıldı mı. Başka iş mi buldu bilmiyorum ama ben duyduklarımı belli etmedim onlara.
     Bir kaç defa yine sensiz oturduğumda bizim duvara, senin kadar güzel olmasa da güzel kızlar geçmiyor değilmiş bu sokaktan. Sen varken hiç dikkat etmemiştim. Aldırma benimki boşlukta olan belki ufacık bir sevgi arayan basit bir bedenin 12 yaşındaki ruh hali. Ne yapabilirim ki. Hem sende yoksun suçu bende arama çok yalnızım sevgili dosttum. Birileri bilmesi gerekiyordu bunları bende sana anlatıyorum. Bak hala her yaşadığıma seni ortak ediyorum. İki gün önce birtanesini gözüme kestirdim hatta, en çok o geçtiğinden olacak yoksa emin ol ondan daha güzeli de geçti ama bir kez geçtiklerinde ben bu sarışını seçtim. Sarı dediğime bakma biz erkekler anlamayız esmer, kumral, sarışın farkını saç rengi neyse hatunu öyle sanarız. Yaşı 19 vardır diyorum. Hani boyalı olduğundan saçları sarışın olduğu kanısına da oradan vardım. Sen olsan sevgili dosttum şıpdanak söyleyiverirdin yaşını, başını, kaşını. Kevser ablanla yaşıttır taş çatlasa. Gözlerini bir görsen Kevser ablan gibi safça bakmıyor, hakiye yakın bir yeşili var Allah seni inandırsın ve bacakları da çarpık değil, çok uzunda değil arada ki farkı bir sene sonra bilemedin iki sene  sonra kapatırım. Kalan yıllarda da uzar geçerim hatta. Hem bilirsin erkeğin kadından biraz uzunu makbul.
     Son zamanlar bu yüzden büfenin köşede çok oturur oldum. Sen gittikten sonra bu kadar oturacağımı düşünmemiştim. Büfeci Ahmet abi bile bana alıştı artık ikram fıstıkta verir oldu biranın yanına çok içme uyarısı yaparak. Zaten ikinciyide vermiyordu deyyus bende yukarı bayırı tırmanıp topal deden alıyorum babama alıyorum diye. İnanmıyordu ama parayı görünce moruk hemen açıyordu dolabı sallıyordu siyah poşete. Ne diyordum benin sarışın alışmış olacak ki oturduğumda onu kesmeme karşılık veriyordu artık geçerken gülümseyerek bana bakıp. Kıskanma sende çok güzel gülümserdin sevgili dosttum. Hani ilkokul ikide okulda hastalanmış bahanesi yaparak öğretmenden izin aldığında seni evlerimiz yakın diye benimle beraber okuldan refakatçı olmam için gönderdiği gün yolda dersten kaçmak için yalan söylediğini söyleyince parka gidip salıncakta seni sallamıştım hatırlarsan. Salıncak itmem için her yanıma yaklaştığında başı geri çevirip gülümsemen gibiydi onun gülümsemedi. Yinede senin kadar demek istemem. Henüz süt dişlerinin bir kaçı yenilenmesede senin gülümsemen daha güzel geliyordu bana. İşte öyle gülümsüyordu geçerken beni gördüğünde. Bir kaç sefer böyle olunca dayanamadım, geçen gün biramı fondipleyip gittim yanına, tam gülümsediği an yerimden fırlayarak. Dedim ismin ne fıstık. Saime deyiverdi de ne gülmüştüm. İnsan bu kadar güzel kıza nine ismi verir mi sevgili dosttum. Bunun anasının babasının hiç mantığı olmadığını oracıkta anlayıverdim de kız güzel diye laf etmedim. Katlanacaz artık ne edeyim. Neden güldüğümü anlamadı bende çaktırmadım, ablan gibi saf bakmıyordu ama saflık beyninde vardı. Çakmada olsa sarışınlık beyin damarlarını tıkamış olsa gerek. O da bana sordu da ismimi biraz bozuldum  aslında sorduğunda. Ufaklık diye ekledi çünkü sorusunun sonuna. Ufaklık değil dedim artistliğimi elden bırakmadan ters bir edayla. Ufuk dedim. Ufuk Abanoz. Memnun oldum deyince bastı kahkahayı otuz iki dişini göstererek. Ufuk, ufaklık diye dalga geçti gülüşünün arasında kaba gelen sesiyle, sonra bastı gitti acele otobüse yetişmesi gerekiyormuş kahbenin. Ayıp yaptığın diye bağırdım arkasından ama duyuramadım kulaklık olduğundan kulağında. Kesin son model yeni hit olmuş pop müziği dinliyordu son ses. Kolay değil sarışın bomba olmak bu zamanda. Allah'ın tikisi ne olacak. Güzelim diye dalga geçeceğini zannediyor her önüne gelenle ama koymam sevgili dosttum bilirsin bu lafını yanına. Ertesi gün aldım ifadesini salağın. Pişman ettim yaptığına. Sonraki akşamlar hiç karşılaşmadım. Zaten bana göre değildi. Kadın dediğin zeki olur.
     Bir ay sonra öğrendim ki okula gitmek için kalktığım bir sabah. Evlenmiş bizim sarışın bomba, meğer 8-A daki Sümüklü Emrullah'ın ablasıymış. Kocaya kaçmış sonrada ev ahalisi bunu bir daha eve almamış. Benimle konuştuğunda yüz vermemesine gelince karnında çocuk varmış. Bakmış göbeği belli oluyor apar topar herifin evine yerleşmiş. Adamda üniversite öğrencisi garipte para ne gezer, basmış tokatı yollamış Saime'yi ana evine işte. Eve de giremeyince kötü yola düştü diye duydum ya aslı astarı ne bilemem. Ucuz yırttım ona seviniyorum. Beğendik diye maazallah kalırdı çocuk benim üzerime, babam öldürürdü bu kez imiğimi sıkıp bir köşede. Seni değişmem sevgili dosttum cidden kimsenin yerine. Hem namuslu, hem zeki, hem de esmersin tipime uygun rengin. Dostluğumuz ayrı kalsak da devam edebiliyor daimi. Birde ya sen anlasan ya da ben söyleyebilsem. Çocukluk aşkımsın benim itiraf edemediğim. Nergis'im ismini de ne çok severim.

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Aydınlık ve Karanlık

     Işıkları kapatın. Yalnızlığına gömülün bu gece. Sokağın seninin dışında soluklanırken çıkarttığınız hırıltınız olsun. Başka ses istemez. Işıkları kapatın. Bırakın gözbebekleriniz büyüsün iyice. Karanlığa alıştığınızda gözünüze çarpan ilk nesneye odaklanın ve bir süre izleyin. Hayal gücünüzde o nesneyi değişik kalıplara sokun. Düşünün iyice. Aklına gelenleri yerinizde usulca kalkıp unutmadan ışığı açıp bir kağıda not edin ve kalem ve kağıtla not tutma işleminiz sona erince yeniden ışığı kapatın ve aynı yere oturun. Gözbebekleriniz yeniden büyüsün bu kez yine farkettiğiniz bir nesneye yeniden odaklanın. Bir sürede onu izleyip hayallerinizde çeşitli şekillere koyun ve tekrar ışığı açacak düşüncelerinizi aynı kağıda bir paragraf başı yapıp ekleyin. Sonra yine ışığı kapatıp aynı şeyleri bir kaç kez daha yapın. Sonra yazdıklarınızı yırtıp atın. Karanlıkla düşünüp not aldığınız her şey sürekli hayal gücünüzün istedikleriydi sadece, ışığı açtığınızda gördüğünüz gerçeğin kendisiydi ve gerçekten karanlık ve aydınlık arasında bir farklılık görüyorsanız nerede yaşayacağınızı seçin ve artık öyle yaşayın!

23 Ağustos 2014 Cumartesi

Gidecek bir yer yok

Bu zaman diliminde biliyorum ki
Gidebilmenin imkanı yok hissettiğinle
Gece yarısı düşen yapraklar
Kimbilir nereye kadar savrulurlar
Rüzgar kadar özgür, umarım öğreniyorlar
Neden denizlerde gelgit var
Oysa dönebilecek bir yer yok
Bundan daha da fazlası
Aslında bilirsin hiç bir şey yok
Daha da ötesi
Geldikten sonra gitmek yok 

21 Ağustos 2014 Perşembe

Kaybetmek

Seni özlemekten fırsat bulursam unutmaya da çalışacağım
Ama insan kokusunu göğsünde taşıdığı birini nasıl unutabilir ki 
Dualarında yer verdiği birini, 
Rüyalarında gördüğü birini, 
Nefes alır gibi düşündüğü birini, 
Nasıl unutabilir ki
Çünkü insan beklediği birini unutamaz
Ben seninle kalbimiz bir olsun istedim aklımız değil, olmadı. 
Her hikaye bitebilir ansızın, bazen tam alışmışken. Bu doğru.
Sen genel anlamda zekiydin, ben senin yanında aşık. 
Yani unutulduğum; 
Akıl kalbe değerse ayrılık olur, kalp akla değerse aşk...
Bilirsin. İyi bilirsin.
Her şeyi geçtim, en azından parmaklarımız biraz daha değseydi birbirine, en azından biraz daha çok baksaydın bana, en çoğundan biraz daha az sevseydin beni, olmadı...
Şimdi sen bende bir çilesin, eyvallah...
Ve yaşamaya devam edebiliyorum yinede. 
Biliyor musun dünya cehennemin en somut haliymiş.

18 Ağustos 2014 Pazartesi

Bir fincan kahve ve biraz umut. 

İnsan değişmiyor sadece biz çıkarlarımız için kullanamadığımız an değiştiğini düşünüyoruz hepsi bu. Yinede "değişim" adından bir kelime ile basitleştiriyoruz bu durumu. Olsun. Kelimeleri istediğimiz yerde kullanma hakkını beynimiz bize vermişti doğarken ve istediğimiz gibi savurabiliriz kemiği olmayan dilimizle.

O değilde... 

Gitmelerin gelmiş yine. Yahut ben gittin diye düşünüyorum. Bilmiyorum. Gittin. Gittim. Gittik. Ne önemi var ki gidenlerin. Gitmelerin. Gitmelerimizin. 

Bir başka akşam güneşin batışını daha geçe kalırken izlemek için gittin. Kuşkusuz en geç battığı an sabahın en geç olduğu an. Elbette bana göre ya da sana.

Dikkat et, insan unutabiliyor zamanla...

1 Ağustos 2014 Cuma

     İnsanların yalanlarından ve onlarının sahte gülüşlerinden sıkılmıştı adam. Elinde, avucunda, kalbinin içinde ne varsa mutlu olabilmeleri için vermişti hiç düşünmeden. Yorgunluğuna, genç yaşında olduğundan aldırış etmiyordu. Yoruluyordu ve yorulduğu zamanlarda durmak bilmiyordu. Eğer ki insanlar için akan her gözyaşın da ömründen giden seneler olsaydı, çoktan son nefesini vermiş olurdu. Lakin korkmuyordu, mutlu etmek, yaşatmak için ağlamadan gülümsüyordu ve bu gerçekten inandırıcı oluyordu.

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...