22 Ekim 2017 Pazar

Şehir Günlükleri 4

Kanmaz en uzun buseye, öptükçe susuzdur. Zira susatan zevk o dudaklardaki tuzdur. İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan, bir sır gibidir az çok ilah olduğundan. 

Dudaklarımın kuruluğu, çatlamış kısımları, yazmak nefes almak... 

Saate baktım, yediye geliyordu. Ekranda son yazdıklarımı kontrol ettim. Bir süre eski yazdıklarımı da okudum. Eski günlerimi hatırladım, üniversitesi yıllarım... Halen bir bağım olmasına şaşmıyorum bu yüzden. Çalışmaya başladığım günden sonra bile haftada bir kez uğradığım, kantin çayının o buruk tadı, çok güzel arkadaşlıklar, sıra dışı insanlar ve aşkı bulduğum zamanlar aynı zamanda... 

Ankara. 

Edebiyatı, şiiri, sanatı ve tek başınalığı bana yükleyen şehir. Fakültedeyken sabah saatleri kitap ve dergi. Öğleden sonra içilen kahveler ve çaya dost, akademisyen sohbeti, akşama içilen bir kaç şişe şaraptı aslında derslerden arda kalan zamanın getirdiği. Hafta sonları tiyatro, sergi, sahaf gezmeleri, canımın sıkılmadığı kendimi vurduğum resmi Ankara sokaklarında, doğru zamana uzandığım anlardan bir kareydi.

Sonbahar... Her mevsim bu mevsim... Güneş çıktıkça uzatıp bedenimi saatlerce beklediğim... Kulağımda jazz ve klasik müziğin tamamlaması beni. Ölümsüz eserleri dinlemekten aldığım haz. Her bir beste, acele etmeden yavaş yavaş işleyen ruhuma... 

Sabah alacasında yine aynı kalabalığın içinde işe gitmeden yabancı birini anlatmak gibiydi yazdıklarım, insan kendini nasıl hisseder düşündükçe kaybın ağır bastığı her anıda. 

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...