18 Aralık 2013 Çarşamba

Umuda Kanat Çırpmayı Bırakma

     Adımlarım eski bir tarihin yüzüne uzatıyor. Taş mektep sağımda Sanayi caddesinden aşağıya… Kedi Seven Sokağı ve içinde küçükcük bir kütüphane vardı bir zamanlar. Sessizliği yarım perdeli camından gülümserdi. Hayran hayran seyrederdim. Ankara’nın entelektüel insanlarının, şairlerin ve yazarlarının oturduğu o sokaktaki apartmanların her biri saray gibi dururdu karşımda. Eski Ankara’nın en gözde mekanı, şimdi terkedilmiş bir sokak adı. Sokağın bir ucu Atatürk Bulvarına, yeni yaşantının kuşandığı o uzun Ankara yoluna. Ulus, Opera, Kızılay, Bakanlıklar ve Tunalı’ya uzanan. Eski Meclis ne kadar da asil durur, başladığım zaman yolculuğa. Ulus Heykeli’nin karşısında duran caddenin boynunda inci kolye gibi… Mustafa Kemal’in ayak izlerinin binlerce kez toza bulandığı o hafif yokuş, 19 Mayıs stadına uzanan… Babamla Gençlerbirliği maçında kendimi bulmamı sağlayan. Oradan en sevdiğim yer, resimlerini belki yüzlerce kez çektiğim tren garı. Ne sevdaları, ne umutları, uğurlayan. Hüznü içinde saklayıp, sevincini de gizli gizli paylaşan, sigara dumanına yorgun bir vagon sesiyle eşlik eden o eski taş bina.

     Hatırlar mısın? Dosttum. Biriyle en son gittiğimde oraya sen vardın yanımda. Gözlerin yaşlı, babanı uğurlamıştık. Hani o akşam, ‘yalnız bırakma beni’ demiştin de öyle gelmiştim. Bu kez Tandoğan’dan geçmiştik taş binaya. Bir hüzünde sen bırakmıştın, yıllar önce benim bıraktığım gibi. Adana treninin durduğu 2. perona. Sonra bu kez statta değil de Sakarya’ya Galatasaray maçını izlemeye gitmiştik. Erkek erkeğe bir iki bira yuvarlayıp (içmek, yuvarlamaktı bizim deyimimizle) ve yanına pahalı geldiğinden az biraz meze (fıstık sadece) söylediğimiz o akşam ne güzeldi. Çıkışta değişmedi sen kokoreçe, ben yine köfteye. Acılı olsun... Yenilmiştik yanlış hatırlamıyorsam o akşam. Aslında sen ikince kez yenilmiştin dosttum, zaten benim yenilgimi de sayma, sözde Galatasaray tutuyorum ama futboldan zerre anlamazdım. Yinede senin bu kadar mutlu olman, kaybettiklerinin ağırlığıyla ölçülüydü. Sahi dosttum mutsuzluğu ne zaman öğrenecektin.  Kendini şarkılarda olduğu gibi martılarla bir tutuyor musun hala? Oysa kaç kez söyledim, hepimizin ayakları bağlı, uçurumdan kolay kolay düşemeyiz sonuçta. Özgür, olduğunu düşünmen boşa. Onlar bile bir simit uğruna, bağlılar kıyıdan kıyıya geçen vapurlardaki insanlara. Bu akşamda sen geldin ya aklıma, resimlerimiz karşımda umarım mutlu ve iyisindir oralarda. Kanat çırpmayı sakın bırakma. Sen bana bakma, bir gün aşacaksın okyanusu bu hırsla. Gün doğumunda parıldayan kanatlarınla. 

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...