30 Eylül 2017 Cumartesi

İki tarafta dönmek ve dönmemek kadar da dönmek için suskundu. 
Biri konuşsa diğeri susacaktı. 
Diğeri konuşsa biri suskun.  

Her Neyse İşte Özledim Seni

Öğleden sonra ayrıldım. Çalışmak kafamdaki birikintileri kurutup, biraz olsun döküyor. Biraz rüzgara ihtiyacım var sadece. Hafif bir yağmur. Geçmişin bir kısmı hala hayalimde gerçek gibi. Uzun uzun geçtiğimiz sokaklara bakındım bir süre, derince bir nefes aldım, soluduğum hava eskisi gibi güzel değil. Mutsuzluk içime baskı yapıyor, açık hava basıncı dengeleyemiyor. 

Dalmışım. Dalıp dalıp gittiğim zamanlar çok aslında. İçimde sıradan olmayan bir his. Bir baskı, özleme vurdum, geçiştirmek bana göre değil oysa. Gidişine itiraz etmeyi bıraktım, ağlamayı kestim. Neden bilmiyorum, içimde garip bir mutluluk var. 

Ellerimi sımsıkı kavradığın yağmurlu günleri, beyaz tenini, sıcacık bakışını. Sert esen rüzgara karşı duruşumuzu. Soğuk gecelerde dolaşmamızı. Sabahlara kadar konuştuğumuz zamanları. Bir ayrılığa kadar geçen zamanı. Özellikle özlüyorum, özlüyorum ben. İçimde güzel bir mutluluk var. Gülmek istiyorum ama gülemiyorum.

Hiç kimseye hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor hayat. En büyük komedi bu, o kadar içindeyiz ki, gülemiyorum. Her şeyi ciddiye aldığımızda komik oluyoruz aslında. Nasıl bir kuyuya düştük ki dibe vuramıyoruz artık. Geride kalan hikayelerimizi tekrar edip duruyorum, yalnız. Ankara yine soğumaya başlıyor. Ne kadar üşüsem de umrumda değil. Alıştık soğuğu içimizde biriktirmeye aslında. Bir zamanlar... Bir zamanlar yazdıklarımda var aslında. Bu zamana ait olmayan, senden başka kimselerin okumadığı bir hikayeyi daha parmak uçlarımla buluşturduğum bu anda yine anlatılamayan. 

Merak ediyor musun yazamadıklarımı, buradan uzak tuttukları mı? Bir zamanlar... Hiç umrunda değil aslında, hikayeler çok geçmişe ait ve yaşanmışlık dolu iken duymak istemezsin, çünkü geniş zaman çoktan bitti. An ve an yaşadığım bir zaman diliminde dedim ya hatıraların değişmediği bir düşünce ikileminde yazıyorum tüm bildiklerimi eski bildiklerimden kaçınarak elbette.

Sonra bir sigara daha yakıyorum. Derin bir nefes soğuk havayı ısıtıyor içimde. Hava ile alıp veremediğim yok aslında. Yaşamak için ne kadar gerekli ise o kadar acı verici, doğru zamanlarda almayınca. Bir nefes daha ısıtacak içimi sonra soğuk aslında. Parmak uçlarıma mühürlenen uzun bir soğuk olacak...

Sonra,

kısıtlı bir zamanı unutmak
dursa zaman iki eşit an demektir
biri sabahta duran diğeri akşamda
nesini sevdin diyorlar,
"kalbi benim şehrimdi" diyorum
iki kez aynı zamanda duran
bu sabah nefes aldığın kentten geçtim
tek bir nefesten medet ummak
ciğerlerimden boşalan yere koyduğum 

25 Eylül 2017 Pazartesi

Sfondare

https://www.youtube.com/watch?v=uO3IG-oRpis

Köşede bedenim sıkışmış. Ruhum karanlık canavarlar üretiyor, gölgemde hayat bulan. Aydınlıktan bu yüzden kaçınıyorum. Cevabını bildiğim sorular, tekrar ediyor, tekrar ediyor içimde, kendimi gizlediğim köşede, sonra cevabı mırıldanıyorum. Cevap çok basit; özlemek... Sadece bir telefon uzağımda olmasına rağmen, söyleyemiyorum. 

Sonunda boşluk. Aynaya baktığımda, gözlerimi göremiyorum ve her yanım çaresizlik duvarlarıyla örülü gibi dibi olmayan bir kuyu. Karanlıktan da korkuyorum, aydınlıktan da. Yerim yok, biliyorum. Yokluğu iliklerimde hissettiren var olmanın, verdiği hiçlik tadı ile o hiç bilmediğim müthiş tadını özlettiren derin sonsuzlukta kayboluyorum. Boş tarafına bakıyorum yaşamın ya da dolu. Gereksiz olan, unutulmuş, vazgeçilmiş tarafı ya da düzenli, hırslı, başarılı ve güçlü. 

Anlamam gerek aslında hiç yok olmadığımı ya da var olmadığını, benliğimin... Öğrenmem gerek çevremdekileri, yönümü bulmam gerek. Devam etmem gerek. Dünyamı aydınlatan umutların hep bir yerde ışıldadığını itiraf etmem gerek kendime. Işığımı söndürenlere, aslında var olmasalar bile göstermem gerek, karanlık ve aydınlık arasındaki benzeşmeyi.

Nerede olduğumu biliyorum şimdi ve her geçen saniye daha iyi anlıyorum "Yaşa dünyada gördüğün her şeyi" derken hiçbir şeyin yaşamamaya değer olmadığını. Dolu yanını görüyorum şimdi tüm bunların ve daha fazlasının. Yaşıyorum şimdi, kelimenin tam anlamıyla ya da... 

20 Eylül 2017 Çarşamba

Venire in Mente

Yolculuk sıcak, uzun, karışık ve yorucuydu... Beklenmedik bir kayboluş, yeni yerler bulma isteğim. Yinede kaybın ardına gizlenen keşfin sonunda, aradığım heyecan ve manzara vardı. Bir sevinç, bir hayattan kaçıp, başka hayatların yansımasını taşıyordu Faust Coffee&Antique Shop*. Keramettin Koçak ve eşinin hayal dünyasına dalmak... 


Beklentimin ötesinde henüz dört gün yüzü görmüş sıcak ve İngiliz kırmızısıyla örtülü taze bir kahveci yoksa antika eşyaları satın alabileceğiniz bir yer mi? Gidebilecekler için iki zevki de tadabilecekleri güzel bir yerdeydim öğle vakti. Ruhumun vestiyerinde yer edinen ikinci kahve evi.


Kolombiya kahvesi sevdiğimi bilenler bilir. Burada da yine farklı bir lezzetine yenik düştüm... Barista Hikmet'in Kolombiya kahvesi seçimine güvenerek yumuşak Kolombiya kahvesi, sert ve vanilyalı tadı ile gelmişti önüme. 


Kahve güzel, keyfim yerindeydi. Hava sıcaklığını unutmuş, çalan müziğin etkisine lezzetli kahvemi yudumlayıp, sokaktan geçen insanları izlerken ve bir yandan kahve hakkında Barista Hikmet'ten bilgi alırken, ne olduğunu bilmediğim böcek ensemi sokmasaydı daha güzel bitebilirdi. Yinede güzel bitmesine yardımcı olan, Barista Hikmet'in ayraç hediyesi, bu dükkandaki bir anlayışı geçici olarak değiştirdi...


"Her şeyin bir hikayesi ve değeri vardır." Dükkanda beğendiğiniz her eşyayı satın ama imkanı sunan bu yerden hediye almak güzeldi... Keyifle buluşmalar...


"Gelişmenin bir karanlık yüzü vardır ve yaratmak için yıkmak gereklidir. Şiddetli bir bedel ödemek belkide..."

*Adres: Faust Coffee&Antique Shop, Yukarı Bahçelievler Mahallesi, 13. Sokak, No:3 Çankaya/Ankara
             [Kolay ulaşım için alternatif adres: Kazakistan Caddesi(Eski 4. Cadde), 13. Sokak, No:3 Bahçelievler]




16 Eylül 2017 Cumartesi

Olan Olmuş

Ama dönüş yok, olan olmuş

Son diyorum, biliyorum, çaldım ömründen

Fakat yağmur yağarken

Daralmasın bir damla içinden

Gece sarıp uyuduğum

Kırık kalbin  hatırası

Bir kaç şiir, bir de özlem

Seninle irtibatım, bir gerçek

Bir çocuk dağılmış, içimden

Kadere not düşün delirdim, derinden

Lakin gitme sakın hayalim

Benim için gerçek bir hatıra, iken

13 Eylül 2017 Çarşamba

Heirloom

Buruklukla sevinci bir arada yaşamanın insana katacağı derin anlayış çok nadir bulunur. Bütün bu durum; taleplerin ve arzuların ötesinde; tercih değil, seçim yok, bu böyle.

Sakindi Stains Coffee* en son geldiğimden bu yana. Aynı masa yeşilliğin kahverengi ile bütünleştiği. Seçim değildi, tercih değildi. Sadece bir tesadüf. Aynı gülümseme bir fotoğrafta kalan, başka bir burukluk. Biraz hüzün, biraz özlem ve tutku...


Kahve yerine bu kez çay vardı. Taze demlenmiş ve birine duyulan özlem kadar sıcak ve yakacı. Yalnızlık kadar. Yinede gidecek olanların kahve seçimini işletmecisine bırakarak (tat alma duyunuzun ne derece iyi olduğunu bilmeden) damaklarınız da kahve tadının hoş bir lezzet bırakacağı bir gerçek.


Yazmak için her şey hazırdı. Notlarımı aldım. Kalemimi kağıda sürmeye başladım. Sürüş uzun bir yolculuk getirdi. Yolculuk içinde yorgunluk, kaçış, biraz huzur... Başımı kaldırdım, çıkış kapısındaki bisikletin zincirlerini kopartıp hareket ettiğini gördüm, olduğu yerde, tıpkı benim gibi. Lastiklerinin dönüşü, aklımda ki cümlelerin açısal hızına eşitti. Gülümsedim. 


Yaptığım en iyi şeyin yazmaktaki kusursuzluğum olduğunu fark ettim. Onun dışında kusur benimle birlikte hareket eden, bisikletimin selesine oturan bir arkadaştı. Kusur. Yalnızlığıma çare olmayan, düşüncelerimi bozan bir bağımlılık. Kusur. Kusurlarım. Kusurlarınız. Dile getiremeyecek kadar çok olan...

Derken çayım azaldı. Yazacaklarımı erteledim. Deneyim ve tıkanıklığın iç içe geçtiğini hissettim. Kahve kokusunu bir yudum daha içime çektim. Son yudum çayıma yöneldim. Kapıdan içeri giren bir çifte bisikletimi emanet ettim. 

*Adres: Stains Coffee, Bahçelievler Mahallesi, Prof. Muammer Aksoy Caddesi, 13/A, Bahçelievler, Çankaya, ANKARA.

5 Eylül 2017 Salı

Affogato

Tanıdık bir yerden geçti bedenim. Bir kahve evi... Bardağın içi karanlık sözcüklerle dolu. Kimse kimseyi anlamıyor artık. 

Çocukluğumda hep merak ettiğim sonraları kahve evi olunca adım attığım yerdeydim. Bir çoğunuz muhtemelen orada kahve eşliğinde sohbet etmiştir birileriyle ya da yalnız bir kahve fincanı eşlik etmiştir zaman geçirmenize... Ne de olsa Kızılay'da iyi bir yerlere gitme imkanı çok değildir. Coffee Lab*, yıllar sonra 1950'ler Ankara'sının en muntena yeri olan Atatürk Bulvarı üzerindeki, dönemin en zarif ve en modern oteli olan Bulvar Palas'ın olduğu yere açılmıştır. Bulvar Palas zamanında şehrin en önemli yapılarından biridir oysa. Balo salonu, harika tavan süslemeleri ve ön cephesinde bugünde net bir şekilde görebileceğiniz ufak ve şirin balkonlarıyla 80'li yılların sonlarına kadar hizmet verebilmiştir ancak. Yıllarca metruk duran Palas bir süre sonra kafe, giyim firmaları ve parfümeriler tarafından tutuklu kalsa da şimdilerde keyifle oturulabilecek bir kahve evi olarak yaşamaya çalışıyor, Atatürk Bulvarında. 


Müzik kalitesinden kaçındığım gerçeğini bir yana bırakırsak balkonunda Ankara'nın hızla akan yüzünü izlerken düşüncelere dalıyor yinede insan. Bir yudum kahvede düşüncelerin akışını hızlandırıyor ve alıyorsun o en çok sevdiğin kağıt ve kalemi;

Aslında ne yazdığımı bilmeden yazıyorum. Yeni sözcükler ard arda diziliyor. Herhangi bir sözcüğün cümleme yakışmamasından korkuyorum mürekkebim kağıtla sevişirken usulca. Aklımdan geçenleri elbette tek seferde yazmak kolay değil, yetişemediğim her cümle kaçıyor benden. Bir yudum daha kahve;


Zamanda boşluk böylece ortaya çıkıyor. Bizde geriye baktığımızda hayat diye bu boşlukları görüyoruz aslında. Gerisi biteviye görünmez bir beyazlık.  Ne yapalım, seni sabahın sakinliğiyle öpüp tabiatın dinginliğine uyarak, kalkıyorum.

*Adres: Coffee Lab, Kızılay Mahallesi, Atatürk Bulvarı, No:141. Çankaya/ANKARA

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...