20 Ekim 2019 Pazar

Bir Avuç İhtimal Daha Toprağa Serpildi

Acımasız bir dünyanın kalabalıklarından ve kabalıklarından uzak, korunmuş, ılıman, cennet bir sığınaktı sanki varlığın. Huzurun gözbebeklerinden yayılan parıltısı tüm benliğimi sarsıyordu ve ben göz kapaklarım siper etsin istemiyordum...

Yalnızlıktan kurtulup yalnız kalabilmem için sana ihtiyacım var. Yalnız kalmanın aslında kendimden kurtulmak olduğunu sen öğrettin bana. Yokluğundan kalan boşluğun ne demek olduğunu tarif ettim sanıyorum. Bunu bilmenin ne derece faydası olur sana fakat mevcudiyeti bilinmeyen ihtimallerden biri belki bundan sonra olur. 

Şimdi sonbahar battaniye ve hırkaya kokunun sindiği mevsim. Sen bir anı düşüncelerimde ve tenin sürdürecek varlığını bir süre daha böylece. Düşüncelerimde bulduğum, düşüncelerimde biçimlendirdiğim bir durum. Düşündüğüm oranda büyüyen, derinleşen, o denli dayanılmaz boyutlara ulaşan, gerçekleşmeyip, soyutlaşan ve hiç bir zaman bitmeyen. Yaşam gibi. Ölüm gibi.

Kuşkusuz birimiz birimizden daha ölü!
Ölü kim mi?
Soru mu şimdi... 

19 Ekim 2019 Cumartesi

Bilinmez


Bana hiç bilmediğim bir şeylerden bahset. Hiç görmediğim yerlerden, hiç tanımadığım insanlardan. Bana kendinden bahset, seni tanımadan önce yaptıklarından. Hiç yalan söylemeden, hiç utanmadan.

Sıkılmadan…

Yapabilir misin?

Bilmiyorum.

Ben şimdi kocaman kentin gecesine oturmuş, eskiden anlattıklarını anımsamaya çalışıyorum. Elimde mürekkebi uçmuş bir kalem, rengi solmuş bir kâğıt ve masada bir paket sigara, çakmağım, limoni acılıkta bir bardak kahve, bunları yazarken seni düşünüyorum. Hayatım gözlerimin önünden geçiyor, gülümsüyorum batan güneşine sonbaharın, aklıma gülüşün düşüyor, susuyorsun…

Öyle işte,

Böyle zamanlarda, yani bu denli çok oturup düşündüğüm zamanlarda harekete geçmek istiyorum. Kaybolduğum zamanlarda bulmak istediğimi, bulunmak istediğimi anlıyorum. Arayışın ne durduğum yer ne de gittiğin yer olmadığını biliyorum. Ne kaybolduğum zamandır arayış, ne kaybolduğun.

O bilinmezindir.

Başkalarına anlamsız gibi görünen pek çok şey aslında evrende senin için en anlamlı şeydir. Onu kaybettiğinde lime lime kopuş başlar. Sonra Dostoyevski karakterine dönüşüverirsin ve şöyle monolog bir düşünce oynar zihninde; “beni anlamayacaksınız, çünkü katil benim”

Mucize

her şey çürür zamanla biter yoklukta, titrerken için dinmez sandığın göz yaşların kurur özlediğin neşeli günler kapında biter deli gibi sarılırsın sevgiye, o son nefesini verirken bir kaç anı kalır zihninde her gece uykuya dalarken kalbinde değer bulan her ne olursa olsun yaşamının mucize olduğunu anlatan

Bir Düş

geceleri Samanyolunu seyrederken beni saran huzurum, mutluluğun sahnelendiği bir tiyatro sahnesi sanki gece üstüme örtülüp de yalnızlığım sessizliği bozarken düşünceler berraklaştı su olup... meğer mümkünmüş her şey yaratabilirdim bir orman da, soğuk betonun içimi titretmesinin nedeni de bendim. çizgiler, kurallar, limitler içimdeki korkunun eseriydi. halbuki biz bir ağaç olmalıydık, nazım'ın dediği gibi ancak becermedik biz... can yaktı hep, canı yanan affetmek onursuzlukla lanetlendi her zaman kurumuş bir ağacın hışırdayan yaprakları gibi, her rüzgarda başka yöne savrulan ürkek ve biçare hallerdeyiz. bizi dünyanın hakimi yaptı belki korkularımız, şimdi dünyanın efendisi korkaklarız.

17 Ekim 2019 Perşembe

Kelebek

bir damla ter, bir damla daha
elinde avucunda paslı bir iz,
antik çağlardan kalma
ne ona ait, ne de hayata dair.
şimdi bir kelebek o;
kopkoyu yapraklarında,
tıklım tıklım ormanın
yalın bir ağacında kaybolan.
gözlerinde kara bir bağla kalabalıkta
formunu arayan, saçma bir hayatta kalma çabası
herkesle bir, herkes olamayacak yığınlar.
kendine, kendi gözleriyle tepesinden bakarken
gökyüzündeki ışıklar, kırıp geçti zahiriliği.
ve şimdi bu koruluk, bedenini deli gömleği misali saran
ağaçların o narin yaprakları,
kelebeğin ayaklarını bağlayan prangalar

8 Ekim 2019 Salı

Ömür Boyu

senden sonra çok değişti

bir tarafım hep eksik,

diğer tarafım net değil

her sızım sana dönüştü

sense  hep
SIZI

utandım, sıkıldım, gömüldüm

geceyi sabaha güzel bırakmayı

çok özledim

bakarsan belki yine yüzüme

eğer birde güldürürsem

öyle işte…

kapanmadı açıklar…

gönül dolusu inanamadım hiç kimsenin sözüne

üflesen uçar

sanki toz bulutu

baksana,

seni seviyorumların da içi boşaldı

sevda sözlerine inançsızlık diz boyu

yinede

eskiden kalma

bir aşk hikayesi

avutan beni

kırık...

yarım..

acı.

ama
                                                    Ömrü;  Ömür boyu... 

7 Ekim 2019 Pazartesi

Yeniden Başlarsın, Karar Verince


Bakışını değiştirmişti hayattaki her şeye karşı, adım attığı andan itibaren o’nun yüreğinin derinliklerinde dünyaya açtığı pencereden birini daha kirlettiğini hissetti. 

O an'a ait her şey birden birde mat renklere büründü ve geldiği her an'ın heyecanları sona ermişti.

İnsanlar dünyaya geldikleri andan itibaren heybelerinde "tecrübe" dedikleri yükler taşır.

Bazen bu öğretilmiş gerçekler öylesine zincirler yaratır ki bir yere kıpırdatmayacak kadar geri çeker.

Renkleri soldurur, 

Zamanı durgunlaştırır, 

Hırslandırır, 

Nefes almayı zorlaştırır, 

Bağlar 

ve 

Kemikleştirir.

Zorlarsın ama kırmak için güçsüzsündür.

O güne kadar razı olduğun, sorgulamadığın her şey birden daha bir ağır gelir, sığmaz içine, aksilikler iyice sarar bedenini, kendini nedenini kestiremediğin hıçkırıklarla bulursun.

Bir değişim yaşıyorsundur aslında, 

Bir geçiş dönemi 

-yeni bir başlangıç-

Kararı zor olan.

6 Ekim 2019 Pazar

Düşün;
    Sevgi eylemdir...

Endişe Yumağı


“Yorgun ve endişeyle uyuyorum, 
                     yine aynı duygularla uyanıyorum sanki hiç dinlenmemiş gibi'' dedi...

Aslında tanıyıp tanımadığım onlarca insanın dilindeydi bu cümleler. 

Hayat; yani hepimizin içinde nefes aldığı bu gezegen, insanlar, çevre, hastalıklar, gelecek kaygısı daha belki sayamadığım binlerce duygu sürekli perçinliyordu bu düşünceleri ve altını iyice dolduran kaba biz zemin elde etmemize neden oluyordu. Daha birincisini çözemeden ikinci, üçüncü belki on üçüncü sorun ve endişe yumağı...

Hümanist olması doğru ile yanlışı birbirinden ayıramayacak kadar erdem sahibi hissettiyordu...

Yaşamamıştı, tecrübesizdi ve ne olduğunu gerçekten bilmiyordu. Bir zamanlar! 

Büyüdükçe, asıl olanın öyle olmadığını gördükçe her insanın, bu eşit dağılması gerektiğini düşündüğü sevgiyi, emeği hak etmediğini öğrenecekti.

Dün metro çıkışında ikinci kez asansörün inip çıkmasını bekledikten sonra topuklu ayakkabısının ayaklarını sıktığını yüzündeki acıdan fark ettiğim, ayrıca bedeninde ki yorgunluğu üçüncü kez asansörün yeniden gelmesiyle, kimseye aldırış etmeden sol ayağını herkesten önce içeri atmasıydı endişe yumağı.

5 Ekim 2019 Cumartesi

Bir şey daha


yazmak için ciddi nöbetlerimiz vardı, yaşanılan onca olayımız

çok şey yazmak lazım,

çok ama çok fazla konuşmak lazım,

uzunca sustuk

ama biz, işten, filmlerden, kimin ne yaptığından, memleket havasından…

adını düzgün telaffuz edemediğimiz kahvelerimizden yudumlarken oradan oraya koşuşturduk, sevemedik birbirimizi giderken, bencilliğin girdaplarında oturduk, başarılı belki de prestijli olduk…

üzülür gibi yaptık,

düşünür gibi,

sever gibi…

Bir yerlerdeler


sen
yağmur
üst geçitler
metro
kar
kuşlar
soğuk
üşümek
karanlık 
akşam
trafik
bir yürek

Eğer Güldürürsem


Bir ben mi tıkanmış hissediyorum, her şeyi normalmiş gibi yaşayamıyorum. Gerçekten o yüzündeki gülümsemeyi en içten haliyle bıraktığım için mi yalnız kalıyorum. Şikayetçi olduğumdan değil, sadece gerçek bir ayrıntıyı kaçırıyormuş olma düşüncesi beni üzen. Yoksa yıllar öncesinde ben böyle olmayı seçtim. Ne kendime ihanet ettim, ne de başka birine.

O kadar…

O kadar ki, her şey artık!

O kadar, o kadar fena ki…

Belki ne zaman yazmak için kalemi elime alsam üstünü karalamam sözcüklerin bundan. Çünkü ne yazsam yetersiz, sancılı hissettiriyor cümlelerin gücü. Cevabını bildiğim soruları sormuyorum, sorsam incineceğim samimiyetsizliklerinden. İyiymiş gibi, düzgünmüş gibi, doğruymuş gibi davranışlarından. Olmayan, aslı astarı olmayanlardan incinmek yerine, duymamak, uzak kalmak daha iyi.

Hem ne demiş Çehov bir yerinde geçmişin;

Başkalarının yalanlarını dinlemek ve yalanları yutmuş göründüğün için seni aptal bellemelerine göz yummak, alçalmayı sineye çekmek, dürüst, özgür insanların yanında olduğunu açık açık söyleyememek, üstelik yalan söylemek zorunda kalmak, gülümsemek… Hayır, hayır, beş para bile değeri olmayan bir lokma ekmek, bir sıcak köşe, bir mevki için çekilmez bütün bunlar. Böyle bir dünyada yaşanmaz!


Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...