31 Ekim 2015 Cumartesi

İnsanoğlu

Tuhaflaştım yine bu aralar...
Penceremden içeri sızan güneş,
Günaydın diyor.
Sandalyeye astığım ceketim,
Dün gece olup bitenlerden habersiz.
Anlamadığım şeyler oluyor, 
İçimi sıkıyor...
İnsanoğlu azizim, iyi davrandıkça, 
Çabuk unutuyor.

Çare

Hani böyle en konuşulması yerde susmalarının anlamı
Çaresizliğimdir, tek kelime dökülmesi için dudaklarından
Çabalamak,
Sığınamıyor sözcüklere, kararıyor gözlerim, dar geliyor yine…
Umut,
Satırlarımda bahsettiğim mürekkebin en koyu olduğu yerde.
Sence de çok pollyannacılık oynamadık mı?
Aç gözlerini, dünyanın hayallerinde ki gibi olmadığını gör.
Yaşadığın her an, soluk benizli yanaklarından süzülen gözyaşını
Sil!
Onla(nla)rı korumak adına döktüğün…
Elveda demeyi öğren geçmişine ve sevilmeyişine, acıttığı kadar
Bağır!
Kalbinin derinliklerinde saklanmış bir adet hüsran var,
Bul!
Vur hançeri sessizce göğsüne, dağılsın ellerine kan ve hüzün,
O kadar ki; yokluğunun içinde kayboluyor ruhun.
Bunu bil!
Bu bir iç çöküş,
Bul çıkar onu, boğulmaktan kurtar kendini, kurtaramadım seni  

25 Ekim 2015 Pazar

Ceza

Bir kalbi tanımak mı ceza, yoksa dilediğin kadar uzak durmak mı?

Aramız soğuk olacak diye korkmam, sıcak aralıklar çabuk geçer diye

Artık dudaklarımda ki cümlelerin öznesi sen olmayacaksan, git

Sevgisizlikten dolayı; hata düzeltmeleri, kaba örnekleriyle yaşandı zaten

Bir gün birimizin öleceğini bilip, herkesin gördüğünü görmezden gelerek.

Ne zaman bırakır insan içinde söylenmeyi; özlemek neyse, sayende anlamı oldum.

Çaresizlik pelesenk oldu dilime, bir şeyler fısıldayan dilinde, gel desem de...

4 Ekim 2015 Pazar

KADIN KOKUSU

Titriyordum sabaha karşı, son nota zorla bastığım -mi- sesi ve iki kelime
Ah kadın “ellerinden öpüyorum”, neredeydin daha önce, bir şarkı söyle bana
Bir sahil kasabasının orta yerinde, yüzüne doğan güneş, yasadışı bir güzellik göstergesi
Muhtaç olduğum duyguları esirgeme benden, anarken seni altıncı cadde üzerinde
Yeşil bir kadın, taze, mavi bir ten, tutkulu, kahverengi bir duruş, asi
Şehre adınla giriliyordu sanki, gerçek mutluluk bir kuşun kanadında
Bir günün doğuşundayım şimdi, seni güzel olan her kelimeliyle andıkça
İçtiğim Fransız şarabı değildir, öğrencilik yıllarının 5 liralık it öldüreni
Sonra tutup her kadını sarhoşluğumda sana tamamlıyorum, biraz şiir ve şairim
Bütün şehir şiir kokuyor, ben sana ağlıyorum, şehir seni ağlıyor, masum
Yeryüzüne hayal kırıntılarımı bırakıyorum, hayal karışıyor, yüzün gözlerimin önünde
Son gördüğüm haliyle, biraz solgun, biraz kirli, biraz bulanık, yine de gülümsüyor
Uzatıyorum ayaklarımı banktan öteye, çimlere sarılıyor ayakkabılarım, biraz soğuk
Kelebekler uyanmadığına göre kış gelmiş, demek soğuk olması bu yüzden
Ömrün saçların kadar güzel olsun kadın, ah bir de ellerim sahibi olabilseydi
Gecenin soğuk köşelerinde bir duraksama, kalkma vakti geldi, paragraflar altında
Seni Tanrı’yla baş başa bir kez daha andım, sanki umutlarım yeniden toplandı
Bir hüznün mutluluğa ermesi bu, göklere açılan avuç içinin yakarması,
Pembe bir yalnızlığın, mutluluğu bulamadığı her figürle yeniden konuşması
Güneş solgun, ince gülümsemesiyle ısıtmaya çalışırken, son tango, Scent of a Woman


  

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...