23 Şubat 2019 Cumartesi

UKDE

Hayat bir anlamsızlık üzerine kurulu, 
kalemin sivriliğinin ansızın kağıdı delmesi gibi. 
Zamanda insanı ansızın yakalar bir yerlerde illa ki...

İyi akşamlar sayın dinleyen, İnsandan Öte burası!

Bazı sözler vardır; ağızdan çıktıktan sonra, ömrü boyunca insanı takip eden, bir anlık gelgitin sonucunda oluşan sözler... 

Geri alamazsınız, tamir edemezsiniz, düzeltemezsiniz, hatta düzeltmeye kalktığınızda daha da zorlaşan, anlamsızlaşan, garipsenen cümlelerle karşı karşıya kalırsınız. Karşınızdaki insan ne demiş, ne düşünmüş, ne hissetmiş, hiçbir önemi olmadan, derinlerde bir yerlerde düşen o çığın vahşi sesinden duyamazsınız...

Zaman en büyük işkenceyi yapmış, yaşadığınız bütün azapları unutturacak kadar büyük bir yara açtıktan sonra ruhunuzda. Karşınızdakinin iyimserliği bile sizi o cehennemin içerisinden çıkartıp alamaz. Hatta affedilmiş olsanız bile sizi bir başka derin huzursuzluğun içine sarkıtır. Yüzünüzden kazıyamadığınız bir doğum lekesi, dudaklarınızda bir ukde, kalbinizin tam ortasında bütün çığlıkları bastırmış bir çatırdama sesi kalır. 

Cümle biter, söz size ulaşır. Kuracağı her yeni cümleyi düşünmek bile, bıçak gibi vücudunuza saplanacaktır. Çaresiz, dermansız...

Yine de yalnızlığınıza bir kez daha sarılıp, uzun yürüyüşler içinde bulunduğunuzda, içinizdeki o derin çıkmazı aydınlığa çevirebilirsiniz. Yürümeye başladığınızda, daha çok yürümek, daha hızlı adımlar atmak isteyeceğiniz o an da yağan yağmurun verdiği huzursuzluğa aldırmadan sulak yerlerde kendini güvende hisseden bir kurbağa gibi mutlu olabilirsiniz. 

Yürümeye devam edeniz...

Vazgeçmeyiniz... 

Düşüncelerinizi havanın serinliğini azaltmak için boşaltırken aklınızdan, bir kez daha başlamak yenilmek değildir diyeceğiniz ana kadar, kendinizi dinleyiniz... Başlamak ne kadar zorsa sevdiğiniz her şeye, bitirmenin bu kadar kolay olacağı gerçeği her zaman netken, bitirmemek için savaşmak, en büyük güçtür içinizdeki... 

Ne kadar güçlüsünüz?       

9 Şubat 2019 Cumartesi

Ses/sizlik

O kadar  korkuyorum ki her şeyden
Ellerim bir ölümü çağıracak kadar soğuk
Avuç içlerimin terli dünyasında bir atak
Bakışlarım olanca dehşetiyle öfke kusuyor
Kucağıma, ucu açık her çağrı pislik içinde
Zaman zaman anlıyorum olanları
Yer yer parçalanıyorum, her yer zaaf içinde
Dişlerimin arasına gelen her kelime sükut ve kararlılık dolu
Cahil cesaretlerine mi bu öfkem, basıyorum çığlığı
İçimden, ince deli bir ses, parlayıp sönerken

5 Şubat 2019 Salı

Her Yolculuğun Kendine Özel Başlangıcı Vardır

"Hiç mi sevmedin?" Diyemiyorum. 
Can çekişiyor içim, sevip sevilmediğimden değil, değer verip verilmediğinden değil, sensizliğin o uzun sınırında karşıya geçmek için her uğraşımda hayatın dikenli tellerinin batmasıydı acıtan... 

İyi günler sayın dinleyen, İnsandan Öte burası!

Masanın başında, bir kağıda uzun uzun notlar almaktaydı, bazen kafasını kaldırıp, usulca başını geriye atıp, sol yanında duran camdan dışarı, neredeyse odaya taşacak kadar heybetli bir ağacın dallarına, yapraklarına, kısacası yeşiline bakmaktaydı.

Küllükler boşalır, her şey geçtikçe, zaman, yeşili siyaha boyarken üstüne üstüne geldi. Boğulduğunu hissetti, pencereyi açsa gecenin serinliği biraz olsun kendine getirebilirdi. Yerinden kalktı balkona  attı kendini. Mutfaktan bir çay alıp iskemleye oturdu, dünyaya dair hayallere daldı.

Her şey için ne kadar acele etmek gerekiyordu. 

Bu çerçevenin ortasından bize bakan ciddiyetsizin, yarın sabah başka bir ciddiyetsizle yer değiştireceği gerçeği. 

Sınıfsız, toplum belgeseli. 

Yerinden doğruldu. Balkondaki çayından bir kaç yudum kaldı, sigarasını, bardağın altındaki tabakta söndürdü, hülyalarını şehirlerarası bir trenin koltuğundaki geceye sakladı. Gitme vakti gelmişti. 

Hızlıca gardorabından iki günlük gezisine yetecek iki gömlek, bir pantolon -bir pantolonda üstünde vardı- iki çift çorap, iç çamaşırı, masanın üzerinden yarım kalmış kitabını, banyodan; traş bıçağı, diş macunu ve diş fırçasını da çantasına atıp evden çıktı. Eski bir yolculuğunu hatırladı. Her gidişinde daha da sıkıldığı yolculuğuna başlarken...

...Tren garına geldiğinde ne kadar değiştiğini anladı her şeyin. Onca ağır şey bu denli hızla değiştiğine göre kendinin de bu değişiminden etkilenmemesini normal karşıladı. Gençlik yıllarında okuduğu bir metnin içinde geçen, "Plus ca change, plus c'est la même chose" sözünü hatırladı. Vagonun kapı koluna tutunmuş kendini bir merdiven basamağından, içeri bırakırken...


Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...