15 Haziran 2019 Cumartesi

Baştankara

Yeni bir gün daha. Kahvaltı masası hazır. İnce belli bardakta tavşan kanı çay. Masada sadece kuş sütü eksik değil. Kimin için hazırlandığı pek anlaşılmayan, hatta bunun önemli olmadığı bir masa. Geç uyanacak bugün eksikler. Bilinenler, bilinmeyenler, anlatılanlar, anlatılamayanlar, sıradanlıklar hepsi geç uyanacak... Bir arayıştan, bir kalıştan, bir susuzluktan dudakları çatlatan gece yarısından kalma bir kızıllık. Bir leke, bir inanç sarsılması. Bilmiyorum birbirimizi seviyor muyduk? Biliyorum biz yalnızca seviştik. Biz yalnızca kuşkuyduk, biliyorum. Her şey, yani kimilerinin sonsuza kadar sürecek dediği her şeyin alevden bir yaz rüzgarıyla dağılıp gittiği, gri bulutların gökyüzünün maviliğini kirlettiği, bir gün. Bir haber, bir umut, bir şişman, uzun boylu ihanet. İki sokak öteye de gitsen aynı olan bir değişim. Sadece birine ait olmayan, geniş kitlelerinin arasına sızmış. Öte yandan, sahte bir gülüş. Aynı şarkının tekrar tekrar dile vuran, hafif karıştırılmış nakaratı. En son ne zaman dinlemiştim. En son nerede çalmıştı. Eskileri biriktirdiğim komidinin çekmecesinde, eşyanın kurcalanan o meşhur tabiatının ortasında, kan ter içinde bulmuştum kasedi. Usulca teybe yerleştirdim. Eskiye olan saygın korumacılık isteği. Pencerede gökyüzünün serilişi, konuşmanın buruk köşeleri, müziğin dudaklarım da yeniden doğrulanması, duvarları titremeye başlayan melodinin, açılan pencereden dolan hafif serinlemiş havayla gri gökyüzüne ilerlemesi. Şehre çıkmak ardından. "Az önce" denen yılgınlığın neşesiyle. Biraz daha çocuk kalabilmek için, biraz daha yalan. Yürüdükçe yalan. Bilmediğim hayatlardan, kestiremediğim kendimden birilerine. Ne kadar süreceğinin merakıyla... Nereye kadar süreceğinin. 

Kafkaesque

Dün gece masumiyeti gerçeklikten silinmiş. Flu, ağır aksak rutin fizik kurallarını reddediyordu bünyem. “ İyi değilim ” diyordum sürekli, ...